"Stratejik vahdet" ve "yabancılara dayanmamak" İslam dünyasının zafer yolu
İran İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Tahran'da 32.si düzenlenen İslami vahdet konferansında yaptığı konuşmada İslam dünyasındaki vahdetin stratejik bir konu olduğunu belirterek aynı zamanda "yabancılara dayanmanın" bazı müslüman ülkelerin hatalarından olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani uluslararası vahdet konferansında dün yaptığı konuşmada, İslam dünyasındaki vahdetin taktiksel ve dönemsel olmadığını, stratejik bir konu olduğuna işaretle " günümüzde İslam dünyasında birliktelik ve birlikten başka yol olmadığını, Siyonistler ve Amerikalılar karşısında birlik olunması durumunda hiç şüphesiz zafere ulaşılacağını" söyledi.
Hasan Ruhani'nin İslam dünyasında vahdete vurgu yapması ve bazı ülkelerde "yabancılara dayanmanın" hata olduğunu belirtmesi, İslami beldelerde krizlerin yaşanması ve bazı Arap yöneticilerin uzlaşma tutumu sergileyerek aşağılanmasındandır. Günümüzde Filistin meselesi Amerika patentli "asrın anlaşması"nın devam ettirmeye çalışılması ve de Amerika elçiliğinin Tel Aviv'den Kudüs'e intikal ettirilmesiyle büyük önem taşıyor.
Eğer İslami vahdet sadece sözde kalmayarak pratiğe dönüşseydi, hali hazırda İslam ümmeti İslam topraklarında Amerika ve Siyonistler tarafından bunca zulüm ve baskıya şahit olmazdı. Uygulanmakta olan zulüm ise İslami vahdetin olmaması ve de bazı Arap liderlerin Siyonist rejim ile uzlaşmaya yanaşmasından dolayı uygulanıyor.
İslami yönetimler ve halk arasında ihtilaf oluşturmak, Siyonistlerin dün, bugün ve yarınki siyasetleridir. Suudi rejimi, asrın anlaşmasının gerçekleşmesi doğrultusunda yönlendirmek ise Amerika başkanı Donald Trump ve siyonist rejim başbakanı Benyamin Netanyahu'nun işbirliği ile gerçekleşmekte olan şom bir fitnedir. Suudi rejimin işbirliği ve uzlaşmasının sonucu ise bu rejimin Donald Trump tarafından adeta sağılması ve aşağılanmasıdır. Bu aşağılayıcı tavır ise Suudi yetililerin izlemekte oldukları "yabancılara dayanma" siyasetinin sonucudur ve bunu önleyecek olan ise bizzat Suudi rejimin ta kendisidir.
Suudilerin birkaç anlaşmanın imzalanması ile Amerikalılara verdikleri 450 milyar dolarlık hediyeler ayrıca en az 100 milyar dolar değerinde Amerika'dan silah almaları ise Amerika başkanının defalarca tekrarladığı " Arabistan tıpkı sağılması gereken bir inektir ve eğer Amerika'nın destekleri olmasa suudiler iki haftadan fazla güvende olmayacaklar" gibi aşağılayıcı cümlesini akıllara getiriyor.
Amerika sözde güvenlik için fakat sadece kendi yüklü çıkarlarını sağlamak için Suudilerle oynuyor ve başlıca siyasi hedefi de İslam dünyasında tefrika oluşturmaktır. Amerikalıların bu bakışı ise Suudilerin yabancılar güvenilmesinin yanlış bir düşünce olduğunu gösteriyor zira Amerika sadece Arabistan'ın dolarlarına önem veriyor ve güvenlik meselesi ise bir bahaneden başka bir şey değildir. Amerikalıların bölgede istedikleri ise sadece köle olmaktır.
İşte tam da bu yüzden İran İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Hasan Ruhani İslami vahdet konferansında suudilere hitaben şöyle dedi: Biz var gücümüzle teröristler ve süpergüçlere karşı Arabistan halkının çıkarlarını korumaya hazırız, tıpkı Irak, Suriye, Afganisan ve Yemen halkının yardımına koştuğumuz gibi; yaptıklarımıza karşı da sizlerden 450 milyar dolar ödemenizi istemiyoruz ve size saygısızlık da etmiyoruz ve sizi kendi kardeşimiz biliyoruz.
Müslüman milletler ve hükümetlerin gerçek "kardeşlik" ve "dayanışmaları" kutlu İslam dininin iki temel özellikleridir ve aynı zamanda İslami iktidar ve kudretin en belirgin bileşenleridir. Bu şartların oluşması halinde, hiçbir yabancı güç İslam dünyasında kendi şom hedeflerini ilerlettirmek için onlara hem hakaret yağdırıp hem zenginliklerini yağmalama cesareti bulamaz./