İran’da 37. seçimin üzerine
İran milleti İslam inkılabının 41. zafer yıldönümünde 37. kez sandıkların başına giderek 11. dönem İslami Şura Meclisi milletvekillerini seçti.
Bu seçimlerde İran milleti 11. dönem İslami Şura Meclisi’nin 290 milletvekilini belirlemek üzere oylarını kullandı.
11.dönem İslami Şura Meclisi seçimlerinde 208 seçim bölgesinden beş bölge İran’da yaşayan Yahudi, Ermeni, Asuri ve Zerdüşti azınlıklara aittir. Bu azınlıklar İran toplumunun diğer kesimleri gibi İslami Şura Meclisi’ne kendi milletvekillerini gönderiyor.
İran İslam inkılabı dünyada gerçekleşen diğer tüm inkılaplardan farklıdır. İran İslam inkılabının özelliklerinden biri, inkılabın büyük önderi İmam Humeyni’nin -ks- 2500 yıllık saltanat düzeni yerine halkın oylarına dayanan bir nizamın kurulmasına inanmasıydı. Bu inançtan hareketle İslam inkılabı zafere kavuştuktan 50 gün sonra ülkenin yeni nizamı ne olacağı referanduma sunuldu. Referandumda İran milletinin yüzde 98 kadarı İran İslam Cumhuriyeti nizamına evet dedi.
Yine İslam inkılabının zaferi üzerinden bir kaç ay geçmeden anayasayı belirleyen Bilgeler Meclisi ve ardından İslami Şura Meclisi seçimleri düzenlendi. Böylece İran İslam inkılabı henüz bir yaşına basmadan başta İslami Şura Meclisi milletvekilleri olmak üzere tüm kurumları ve Cumhurbaşkanı halkın oyları ile seçildi.
İran milleti dünya genelinde gerçekleşen başka inkılaplardan farklı olarak İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günden itibaren ülke yönetiminde doğrudan yer aldı. Oysa yirminci yüzyılda gerçekleşen diğer inkılapların hiç birinde seçim diye bir şey söz konusu değildi ve inkılap liderleri kendilerine ömürlerinin sonuna kadar ülkeyi yönetme hakkı tanıyordu.
Ancak İran İslam inkılabında iç ve dış düşmanların tüm komploları ve düşmanlıklarına rağmen inkılap liderleri hiç bir koşul altında seçimlerden vazgeçmedi ve halkın ülke yönetimine katılımını belirsiz bir geleceğe ertelemedi. Hatta İran’ın ilk Cumhurbaşkanı Ebulhasan Beni Sadr 14 ay sonra İslam inkılabının baş düşmanlarından biri olan münafıklar terör örgütü lideri Mesut Recevi ile birlikte ülkeden kaçmasının ardından İran milleti tekrar sandıkların başına giderek yeni cumhurbaşkanını seçti.
İran’ın ikinci Cumhurbaşkanı Muhammed Ali Recai de seçildikten iki ay sonra dönem Başbakanı Muhammed Cevad Bahüner’le birlikte münafıklar terör örgütünün Başbakanlık binasına bomba yerleştirerek düzenlediği terör saldırısında şehit düştü. Ancak İran milleti kararlı bir şekilde inkılap yoluna devam ederek Ayetullah Hamanei’yi üçüncü Cumhurbaşkanı seçti.
Gerçekte son 41 yılda hiç bir etken veya hiç bir gelişme, İran’da seçimlerin askıya alınmasına yol açmadı. Saddam rejiminin 1980’li yıllarda İran’a dayattığı sekiz yıllık savaş sırasında Baas ordusu İran kentlerini Doğu ve Batı süper güçleri ve uydularının hibe ettiği bombalar ve füzelerle vurduğu günlerde İran milleti defalarca cumhurbaşkanlığı ve İslami Şura Meclisi seçimlerinde oy kullanmak için sandık başına gitti ve cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçti.
Şimdi de İran İslam Cumhuriyeti’nde 37. seçimler çok özel şartlarda düzenlendi. Bu şartlar bir bakıma Saddam rejiminin Doğu ve Batı süper güçleri ve uydularının destekleri ile İran’a dayattığı sekiz yıllık savaşta yaşanan şartlardan daha beter olmasa bile bir o kadar çetindi.
İran milleti İslam inkılabı zafere kavuştuğu günden bu yana sürekli Amerika’nın düşmanlığı ile karşı karşıya geldi. İran İslam inkılabından önce İran rejimi despot ve Amerika’nın bölgede en yakın müttefikiydi. Bu rejimin devrilmesi ile birlikte İran Amerika’nın uydusu olmaktan çıktı ve sonuçta Washington ve çakma rejim İsrail’in bölgesel politikalarında büyük bir boşluk yarattı.
Aslında Amerika’da hakimiyeti hiç bir zaman İran’da yaşanan köklü değişimi ve İslam inkılabının gerçeğini anlamak istemedi. İran milleti kendi kaderini kendi eline almış ve despot ve cani bir rejimi devirmişti. Ancak Amerika yönetimleri demokrasiye destek iddialarına rağmen İran’a karşı sürekli düşmanca politikalar izlediler.
Amerika yönetimleri bu doğrultuda İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı siyasi, iktisadi, askeri, medya ve psikolojik savaş alanlarında ellerinden geleni yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Amerika devlet son 41 bir yılda İran milletine karşı her türlü siyasi askeri, iktisadi ve medya baskısını kullandı. Amerika’nın İran milletine karşı en son cinayeti İranlı büyük komutan ve bölgede terörle mücadele komutanı ve güçlü stratejik General Kasım Süleymani’ye suikast düzenlemek ve bu büyük serdarı şehit etmek oldu.
Gerçekte Amerika son 41 yılda İran İslam Cumhuriyeti’nin halkçı nizamı ve İran milleti ile savaş içinde oldu. Amerika İran milletinin en büyük düşmanıdır, nitekim İran İslam inkılabının büyük önderi İmam Humeyni -ks- Amerika’dan büyük şeytan olarak söz ediyordu.
Amerika devletinin İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı en önemli silahı iktisadi yaptırımlar oldu. Bu yaptırımlar Donald Trump Başkan olduktan sonra daha da şiddetlendi ve Amerika İran milletine karşı iktisadi, siyasi ve psikolojik savaşını daha da ağırlaştırdı. Amerika devleti ikincil yaptırımları ile başka ülkelerin İran İslam Cumhuriyeti ile ticaret yapmalarını engelledi, hatta İran’a ilaç ve gıda maddelerinin girişine mani oldu. Dünya genelinde birçok ülke Amerika’nın tek yanlı yaptırımları kapsamına girmemek için İran İslam Cumhuriyeti ile ticari ve iktisadi ilişkilerini kesti.
Amerika hakimiyetinin dayattığı zalimane yaptırımlarının amacı İran milletini dize getirmek ve nizamla aralarını açmaktı. Amerika devleti İran ile yeniden müzakere etmek ve yaptırımları kaldırmak için bazı ön şartları ileri sürerek kendi isteklerini İran İslam Cumhuriyeti nizamına dayatmak ve İran’ın İslam inkılabından önceki dönemde olduğu gibi Amerika’nın uydusu yapmak istedi. Bu hedefler, ABD Başkanı Donald Trump ve adamları çekinmeden dile getirdikleri hedeflerdir.
Beyaz sarayın kovulan milli güvenlik danışmanı John Bolton açıkça dayattıkları yaptırımların amacı İran İslam Cumhuriyeti nizamını değiştirmek ve devirmek olduğunun açıklamıştı. Bolton birçok kez eli İran milletinin kanına bulaşan münafıklar terör örgütünün oturumlarına katıldı. Bu örgüt İranlı 17 bin vatandaşı ve nizamın yetkililerini şehit etti. Münafıklar terör örgütü dayatılan sekiz yıllık savaş yıllarında da Saddam’ın Baas ordusu ile omuz omuza İran’a karşı savaşa katıldı.
Amerikalı yetkililer açıkça İran İslam Cumhuriyeti’nin halkçı nizamını devirmek istediklerinden söz ediyor. işte bu noktada İran milletinin ülkenin siyasi gelişme süreçlerine katılmaları anlam kazanıyor.
Gerçekte İran milleti Amerika devletinin 2018 yılından bu yana dayattığı yeni yaptırımlarından sonra iktisadi açıdan çok zor durumda kaldı. Halkın alım gücü azaldı, birçok ilacı bulmak zorlaştı. Ancak İran milletinin bu baskılara tepkisi, İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin Amerika’nın kin ve düşmanlığı ile mücadelede belirlediği yol haritası, direniş oldu.
İran milleti son üç ayda üç kez nizamı ve ülkeyi desteklemek üzere meydanlara döküldü. Bu gelişmelerden biri şehit General Kasım Süleymani’nin cenaze töreniydi. İran milleti dünya genelinde görülmemiş bir ihtişam ve katılımla şehit Süleymani’yi son yolculuğuna uğurladı. Bu muhteşem etkinlik yüzünden Amerika, İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu’nun şehit Süleymani’nin intikamını almak üzere Irak’taki Aynul Esed üssünü füze yağmuruna tutmasına hiç bir tepki veremedi. Aslında ikinci dünya savaşından sonra ilk kez bir ülke Amerika’nın askeri üssünü vuruyor ve Amerika karşılık vermeye cesaret edemiyordu.
İkinci gelişmede İran milleti İslam inkılabının 41. zafer yıldönümünde 22 Behmen zafer yürüyüşüne milyonluk katılımıydı.
Ve üçüncü gelişmede İran milleti Amerika’nın azami baskı politikasına cevap vermek üzere 11. dönem İslami Şura Meclisi seçimlerine katıldı. Bu seçimler İran İslam inkılabı halâ büyüyerek yoluna devam ettiğini ve düşmanı hangi seviyede olursa olsun dize getireceğini ve bu zorlu günleri de geride bırakacağını ortaya koydu.