Batı’nın Allah Resulü’ne -s- yönelik kinci tutumunu sürdürmesi
(last modified Sun, 01 Nov 2020 04:54:20 GMT )
Kasım 01, 2020 06:54 Europe/Istanbul
  • Batı’nın Allah Resulü’ne -s- yönelik kinci tutumunu sürdürmesi

Allah teala Enbiya suresinin 107. ayetinde İslam Peygamberi -s- ve kişiliği ve üstlendiği misyonu hakkında şöyle buyuruyor:

(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

Bir başka ifade ile İslam Peygamberi -s- tüm insanlara, tüm asırlarda ve tüm mekanlarda bir rahmettir ve başka peygambere gerek yoktur. Son ilahi peygamber Hz. Muhammed’in -s- mübarek varlığı insanların iki alemde saadetinin vesilesidir; zira o hazret kötülüklere, mutsuzluklara ve adaletsizliğe son veren bir dini ve bir programı getirmiştir ve bu din sonunda mümin ve salih insanların dünyaya hükmetmeleri ile sonuçlanacak ve ahiret aleminde de ebedi saadetlerine vesile olacaktır.

Bu ayette “Alemlere” tabiri tüm insanları tüm asırlarda ve tüm mekanlarda kapsayacak kadar geniştir ve bu yüzden bu ayet İslam Peygamberi’nin -s- son ilahi resul olduğuna işaret eden ayet olarak bilinmektedir. Zira o hazretin varlığı gelecekte dünyaya gelecek tüm insanları kapsayacak ve hepsinin önderi ve lideri olacaktır.

İranlı büyük alim Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi şöyle diyor:

Günümüz dünyasında fesat, kötülük, zulüm ve adaletsizliğin her tarafı sardığı, savaşların alevi her tarafa yayıldığı, zalimlerin pençeleri mazlum mustazafların boğazını sıktığı, cahillik, ahlaki fesat, ihanet, zulüm, istibdat ve ayrımcılık bin bir soruna yol açtığı bir dünyada, evet böyle bir dünyada İslam Peygamberi’nin -s- alemlere rahmet olduğu her zamankinden daha çok belirgin hale gelmiştir. İslam Peygamberi’nin -s- uygulandığı takdirde tüm kötülüklere, mutsuzluklara ve başarısızlıklara son verecek bir program getirmiş olmasından daha büyük rahmet ne olabilir ki? Evet, o hazret ve tealimi, programı ve ahlakı, hepsi rahmettir; herkesi kapsayan rahmettir ve bu rahmet devam ettiği takdirde sonucu, mümin ve salih insanların yeryüzüne hakim olmalarıdır.

İslam Peygamberi’nin -s- nurani şahsiyeti ve beşeri tarihin şekillenmesinde emsalsiz rolü ve birçok Batılı düşünürün o hazreti beşeri tarihin en büyük şahsiyeti ilan etmelerine karşın Batı tarihine bakıldığında, Batılıların her zaman İslam dini ve bu dinin nurani peygamberi Hz. Muhammed’e -s- kinci bir yaklaşım sergiledikleri ve tüm çabalarını o hazretin kişiliğini ve kutsallığını sorgulama üzerinde odakladıkları anlaşılır.

Gerçi bu çaba 19 ve 20. yüzyıllarda bazı şarkiyatçıların eserlerinde İslam Peygamberi’nden kötü bir imaj sunmak ve icraatını eleştirmekle gündeme geliyor ve böylece Hz. Muhammed’in -s- risaleti inkar edilerek o hazret sıradan bir insan gibi gösterilmeye çalışılıyordu, ancak 21. yüzyıla gelindiğinde, Batılıların İslam dini ve sevgili peygamberi ile mücadeleleri İslamofobi projesi ve son yıllarda da İslam karşıtlığı ile ön plana çıktı.

Son dönemde Batı dünyasında İslam Peygamberi’ne -s- hakaret etme ve hatta o hazreti alay konusu yapmanın son örneği Fransa’nın Charile Hebdo dergisi başta olmak üzere bazı basın organlarında yaşandı. Bu dergi bir kaç kez ve Müslümanların geniş çaplı itirazlarını hiçe sayarak İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren bir dizi çirkin karikatürleri tekrar tekrar yayımladı. Gözlemciler bu denli geniş çaplı saygısızlığın sebebini, Batılı devlet adamlarının Avrupa’da İslam dini hızla yayılmasına bağlıyor. Nitekim şimdiden Fransa Avrupa genelinde İslam karşıtı hareketlerin odağına dönüştüğü anlaşılıyor. Oysa bu ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10 kadarını Müslümanlar oluşturuyor ve İslam dini de Fransa genelinde hızla yayıldığı gözleniyor.

Bu gelişme Fransa’nın Katolik kilisesi ve politikacıları için tehlike çanlarını çalmaya başladı. Yine 2020 yılında Avrupa ülkelerinde ve özellikle İsveç’te Kur'an'ı Kerim yakma olayları ve Fransa’da Charlie Hebdo dergisinin İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürleri tekrar tekrar yayımlaması, yeşil kıtada İslam karşıtı akımlar var gücüyle İslam dini ile mücadeleye ve İslam Peygamberi’ni -s- karalamaya başladıklarını gösteriyor.

Avrupa’da İslam karşıtı bu akımı radikal sağcılar yönetiyor. Bu kesim son yıllarda ve özellikle 2008 yılında Avrupa’yı vuran ekonomik kriz ve ardından şimdilerde korona virüs salgını ve kovid-19 hastalığının sebebiyet verdiği görülmemiş ekonomik durgunluk ve yine çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu göçmen akını ile birlikte Avrupa’da kamuoyunun ilgisini çekerek konumlarını güçlendirmeyi ve buna paralel olarak da İslam karşıtı uygulamalarını şiddetlendirmeyi başardı.

Siyasi, iktisadi ve sosyal etüt vakfı Seta Eylül 2019’de yaptığı açıklamada, Avrupa’da radikal sağın hortlaması yeşil kıtada İslamofobi sürecini körüklediğini ve sonuçta Avrupa’nın güvenlik ve istikrarını tehdit etmeye başladığını belirtti.

Siyaset meseleleri uzman Nusratullah Tacik ise bu konuda şöyle diyor.

Avrupa’da süreç bundan önce Müslümanlar bu kıtada kendilerini güvende hissettikleri halda şimdi böyle hissetmemelerine yol açtı ve Müslümanlar şimdi İslamofobi’nin baskısı altında bulunuyor.

Bu bağlamda en önemli mesele, Fransa’nın cahil Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren çirkin karikatürlere ifade özgürlüğünü bahane ederek desteklemesi ve özellikte bu ülkede küfür etmenin serbest olduğunu savunmasıdır. Oysa bu yanlış tutum ve üzerinde durulması Fransa’nın çeşitli kentlerinde bıçaklı saldırıları tetiklediği ve bu ülkenin insanların korkunç bir ufukla karşı karşıya bıraktığı anlaşılıyor. Bu bağlamda Fransa 29 Ekim Perşembe günü kanlı olaylara sahne oldu.birinci olay Nice kentinde sabah saatlerinde yaşandı. Bıçaklı bir saldırgan Nice kentinin Noterdam kilisesi yakınında insanlara saldırdı. Saldırının ardından polis gücü olayda en az üç kişi hayatını kaybettiğini, bir kaç kişi de yaralandığını duyurdu.

Bu saldırının hemen ardından Fransa medyası ülkenin güneydoğusunda Avinion kentinde güvenlik güçleri yine bıçaklı bir kişiyi vurarak etkisiz hale getirdiğini duyurdu. Söz konusu saldırganın radikal sağcı örgütlerin üyesi olduğu anlaşıldı.

Perşembe günü akşam saatlerinde de Lion kentinde polis gücü bıçaklı bir kişiyi insanlara saldırmadan yakaladı.

Bundan başka S. Arabistan polisi de bir kişinin keskin bir aletle Cidde kentinde Fransa konsolosluğunun önündeki bekçiye saldırdığını, saldırgan yakalandığını açıkladı.

Fransa’da İslam karşıtlığına tepki olarak vuku bulan bu kanlı olayların art arda yaşanması, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un mantıksız ve inatçı bir şekilde Charlie Hebdo dergisinin İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürlerin yayımlamasına ifade özgürlüğü bahanesi ile destek vermesi, Müslümanları kışkırtmak ve Fransa toplumunda gerginliği ve bu tür olayları tırmandırmaktan başka getirisi olmadığını ve Fransa’da şiddet olaylarını inanılmaz düzeyde tırmandıracağını ortaya koydu.

Bu arada Fransa Cumhurbaşkanı Macron bu olayların ardından bundan önce İslam karşıtı tutumunun bu tür saldırıların üzerinde etkisini umursamadan  bir kez daha Nice kentinde düzenlenen saldırıyı İslami terör niteleyerek Fransa değerlerini savunma uğrunda asla teröre teslim olmayacağını söyledi. Oysa gerçekte Macron’un sürekli İslam karşıtı açıklama yapması ve İslam Peygamberi’ne -s- yapılan hakaretlere destek vermesi ve İslam karşıtı yasa tasarısı sunma üzerinde ısrar etmesi Fransa toplumunu şimdiki gerginliğe ve güvensizliğe sürükleyen esas etkendir.

Batı Asya meseleleri uzmanı Seyyid Hadi Burhani ise bu konuda şöyle diyor: Fransa İslami değerlere hakaret etmek ve İslam düşmanlığı yapmakta en özgür ülkedir.

Fransa’da yaşanan bu gelişmelere tepki gösteren Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif Nice kentinde yaşanan saldırıyı kınadığı açıklamasında radikalizm sadece daha fazla radikalizmi körüklediğini belirterek, şiddet ve nefret saçma ve kışkırtma gibi batıl bir döngü yerini mantık ve akılcılığa bırakması gerektiğini vurguladı.

Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un İslami mukaddesata hakaret edilmesinde ifade özgürlüğünü ileri sürmesi Fransa toplumunda da birçok eleştiriye ve tepkiye neden oldu. Gerçekte dünyanın birçok ülkesinde ve hatta seküler rejimlerin hakim olduğu ülkelerde dini mukaddesata saygısızlık etmek suç sayılan bir durumdur.

Aslında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bu tutumu ve İslam dini ile terörü bir tutmaya çalışması ve bu semavi dinden şiddet yanlısı bir imaj sunması ve sonuçta Fransa’da yaşayan Müslümanlara baskıları arttırmak üzere yeni bir bahane üretmesi ve İslam karşıtı uygulamalarını sürdürmesi, tüm İslami şahsiyetler bu iddiaları açıkça reddettikleri halde gündeme geliyor.

Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah Müslümanlar asla İslam Peygamberi’ne -s- hiç bir türlü hakareti kabul etmeyeceğini belirterek Fransa’nın Nice kentinde yaşanan hadiseyi kınadığı açıklamasında bu saldırıyı masum insanları öldürmeye haram sayan İslam dininin hesabına yazılmaması gerektiğini, Fransız yetkililer bu hadisede Müslümanları sorumlu tutamayacağını belirtti.

Nasrallah ayrıca şu soruyu gündeme getirdi:

Eğer bir Hristiyan bu cinayeti işlemiş olsaydı, acaba bu cinayetten dünya Hristiyanları sorumludur, demek doğru olum muydu? Ama maalesef Fransız yetkililer İslam dini ve Müslümanların hakkında bunu yapıyor.

Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah şöyle devam etti:

Amerika her gün dünya genelinde birçok katliam işliyor ve başlattığı savaşlarda yüz binlerce masum insanı öldürdüğünü itiraf ediyor. Peki ama, acaba Müslümanlar Hristiyanları Amerika Başkanı Hristiyan olduğu için onları bu cinayetlerden sorumlu tutuyor mu?

Aslında Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah bu sözleri ile Batılıların sürekli yaptıkları safsataya işaret ediyor. Batılılar seyrek sayıda tekfircinin işlediği cinayeti tüm Müslümanların ve İslam’ın adına mal ediyor ve sonuçta tüm Müslümanları terör ve şiddet yanlısı telakki ederek hatta İslami faşizm tabirini kullanmaktan çekinmiyor.