İran İslam inkılabı ve küresel istikbarın hegemonyasının yenilgisi
(last modified Fri, 11 Feb 2022 16:45:21 GMT )
Şubat 11, 2022 18:45 Europe/Istanbul
  • İran İslam inkılabı ve küresel istikbarın hegemonyasının yenilgisi
    İran İslam inkılabı ve küresel istikbarın hegemonyasının yenilgisi

İran İslam İnkılabı’nın 11 Şubat 1979'daki zaferi, İran'ın birkaç bin yıllık tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Bu devrim, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmeler dahil olmak üzere İran toplumunun çeşitli alanlarında köklü değişikliklere neden oldu.
Ancak etkinliğinin önemli boyutlarından biri, İran dış siyaseti alanında yeni ve benzeri görülmemiş eğilimlerin ve süreçlerin oluşması olmuştur. İran İslam Cumhuriyeti'nin dış siyaseti, istikbar karşıtlığı ve sultacılıkla mücadele üzerine kuruludur.
Bu konu İran İslam cumhuriyeti anayasasının çeşitli maddelerinde geçmektedir. 2. Maddenin “c” bendinde her türlü zulmetmeyi, sultacılığı ve sultacılığı kabullenmenin nefyedilmesini vurgularken 3. maddenin 5. paragrafı, sömürgeciliğin tamamen reddedilmesini ve yabancı etkisinin önlenmesini açıkça ifade ediliyor.
Siyasi bilimler hocası Menuçehr Muhammedi bu bağlamda yaptığı açıklamada şöyle diyor:
“izzet, hikmet ve maslahat” İran İslam cumhuriyetinin üzerinde şekillenen dış siyasetinin değişmez 3 eksenini oluşturuyor. İslam inkılabı rehberi bu 3 ilkeyi, “uluslararası ilişkiler çerçevesi için zaruri olan üçgen” bilirken, ülkenin 20 yıllık vizyon belgesinde İran’ın dünya ile teamülünü söz konusu 3 ilke üzerinde öngörmüştür.
İran İslam Devrimi'nin bölgesel ve uluslararası etkileri göz önüne alındığında, zaferinin en başından itibaren, Amerika  liderliğindeki küresel istikbar, bölgesel ortaklarıyla birlikte, daha yeni kurulan İslam Cumhuriyeti nizamına karşı çıkmaya ve onu devirmeye ve dağıtmaya çalıştılar. Bu düşmanca siyasetin simgesi ise 8 yıllık dayatma savaşına sebep olan Irak Baas rejimini  eylül 1980’de İran’a saldırmaya ve işgal etmeye teşvik etmekti. Savaş sırasında, küresel istikbar ile Doğu ve Batılı güçler Irak diktatörü Saddam Hüseyin'e çeşitli silahlar, istihbarat ve siyasi yardım sağladılar. Fakat İran İslam cumhuriyeti, ulusal vahdet, iman ve şehadet taleplik ruhu ile bu saldırıya karşı direndi ve sonuçta da bu meydandan zaferle ayrıldı.
Son 30 yılda İslam inkılabı mesajının sınırların dışında yayılması ve İran’ın bölgesel nüfuzunun artması ile Amerika’nın elebaşlığındaki batı bloğu İran ile düşmanlık için çok yoğun çabalarda bulundu ve onu zayıflatmak için psikolojik savaş ve medya savaşı gibi çeşitli yumuşak, yarı sert ve sert araçları, İran’a karşı benzeri görülmemiş yaptırımları en geniş çapta kullanmak ve en son da İran’a karşı askeri güç kullanma tehdidini gündemine aldı.
Fakat tüm bu düşmanca girişimler ve çalışmalara rağmen İran İslam cumhuriyeti şimdiye kadar en yüksek bölgesel konumda yer alarak bölge gelişmelerinde çok etkin rol ifa ediyor. Nitekim bu konu, özellikle de son 10 yılda Washington'un İran’dan,  bölgesel politikalarını değiştirmeye yönelik temel taleplerinden biri olmuştur. Bu konu Tahran’ın özellikle Yemen’den Lübnan’a ve Filistin’e ve Irak ve Suriye’ye kadar olan anti-siyonist ve istikbar karşıtı hareketlere yardımının Amerika ve bölgesel ortaklarının sultacı siyasetlerine ne kadar darbe indirdiğini gösteriyor.
Diğer yandan İran İslam cumhuriyeti küresel çapta da aktif ve dinamik siyaseti ve Asya’dan latin Amerika’ya kadar sulta karşıtı ülkeler ile ilişkileri sayesinde, uluslararası süreçlerin şekillenmesinde etkin ülkelerden olduğunu gösterdi.
Batı'nın, Donald Trump'ın başkanlığı sırasında ABD'nin Bercam nükleer anlaşmasından çekilmesi ve İran'a karşı azami baskı politikasıyla belirginleşen İran'a düşmanca yaklaşımı dikkate alan Tahran, ilişkileri dengelemek ve Batı'nın politika ve eylemlerini etkisiz hale getirmek için Doğu'ya bakma politikası benimsedi ve bu bağlamda Amerika'nın küresel rakipleri olan Çin ve Rusya ile ilişkilerini genişletti.
Bu konu, Tahran için yeni ufuklar açarken Amerika’nın İran'a yönelik geniş çaplı yoğun yaptırımlarını etkisiz hale getirmeye yardımcı oldu. Ayrıca, İran'ın dinamik diplomasisi ve Venezüella gibi sulta güçlere karşı olan ülkelerle ilişkileri, İran için yeni fırsatlar oluştururken Washington'un Tahran'ı tecrit etme çabalarının başarısızlığına sebep oldu.
Şimdi İran’da İslam inkılabının zaferinden 43 yıl geçerken, uzmanların da itiraf ettiği gibi İslam cumhuriyeti önemli bölgesel güç ve uluslararası alanda etkili bir aktör olarak tanınıyor.
Batı Asya meseleleri uzmanı Muhammed Ovde el-Aga, İran’ın bölgesel rolüne işaretle, İran’ın Fars Körfezi’ndeki seçkin jeopolitik konumu ile bölgeden en etkin güç olduğu ve süreçleri değiştirme gücüne sahip olduğunu ispatladığını gösterdiğini belirtiyor./