Çin'in İran'ın nükleer müzakerelerdeki mantıklı taleplerini desteklemesi
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Çinli mevkidaşı Wang Yi ile telefonda yaptığı görüşmede, anlaşmanın en kısa sürede elde edilmesi için ABD'nin belirsizlik edebiyatından uzaklaşması gerektiğini belirtti.
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de bu telefon görüşmesinde Pekin'in Tahran'la ilişkilerini daha da geliştirmekten yana olduğunu vurguladı. Wang Yi, ikili ilişkilerin geliştirilmesini iki ülkenin çıkarları için uygun olarak nitelendirdi ve iki ülkenin kapsamlı işbirliği programının uygulanmasına vurgu yaptı.Uluslararası arenada tek taraflılığı reddeden Wang Yi, yasal haklara ulaşmayı İran'ın hakkı olarak değerlendirdi.
Dünya kamuoyunda Batı'nın, özellikle de ABD'nin nükleer faaliyetleri tekelleştirmeye çalışarak nükleer apartheid yaratmaya çalıştığı, bu yüzden Batı ekseni dışındaki bağımsız ülkelerin nükleer teknolojiye sahip olmasına izin vermediği yönünde bir algı var.
Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı ülkeler, Washington'un politikalarına karşı olan ülkeler üzerinde siyasi ve güvenlik baskısı uygulamak için çeşitli kaldıraçlar kullanıyorlar.İran örneğinde, Amerika Birleşik Devletleri daha çok nükleer meseleleri ve faaliyetleri baskı aracı olarak kullanıyor ve nükleer faaliyetler hakkında suçlamalarda bulunmaya çalışıyor ve İran İslam Cumhuriyeti'ni Beyaz Saray'a teslim olmaya zorlamak istiyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı David Leonhart şöyle diyor: "Amerika'nın algısının aksine, İran, Çin ve Rusya gibi Amerikan karşıtı bir konuma sahip ülkelere baskı uygulamak sadece işe yaramamakla kalmaz, aynı zamanda yeni bir eksenin oluşmasına da yol açmıştır ki bu da birçok durumda Amerika'nın maksimum baskısını da etkisiz hale getirmektedir. "
İran'ın nükleer faaliyetlerinin tamamen şeffaf olduğu tüm dünyaya açıkça gösterilmiştir. Bu nedenle, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile her zaman iyi bir işbirliği içinde olan ve müfettişlerini ülkeye alan İran İslam Cumhuriyeti'nin nükleer faaliyetlerinin sağlamlığını ve şeffaflığını defalarca teyit etmek raporlara dayalı olarak mümkündür.
Bu nedenle bu faaliyetlere yönelik her türlü suçlama tamamen siyasi ve garazkarlığa dayalıdır. Tahran, Çin ve Avrupa'nın da aralarında bulunduğu müzakere taraflarınca onaylanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı- KOEP olarak bilinen nükleer görüşmelerde mantıklı taleplerini Amerikan tarafına sunmuştur. ABD ise nükleer konularda her zaman tek taraflı politikasını izlediğinden ve tüm tarafların onun taleplerine evet demesini beklediğinden, müzakereleri başarısızlığa uğratmaya çalışıyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı David Sanger şöyle diyor: " Amerika, taleplerini karşı tarafa dayatmaya çalışarak, müzakere sürecini daha da zorlaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda süreci etkileşim fazından koparıp çatışma fazına sokuyor ve yeni eksenler yaratarak Washington'un kendisi için de durumu daha da zor hale getiriyor. "
Her halükarda, İran İslam Cumhuriyeti'nin barışçıl nükleer programlarına verilen küresel destek, bu ülke halen Batı'nın zehirli propaganda bombardımanı altındayken, Tahran'ın nükleer faaliyetlerde haklı taleplerinin peşinden gitme meşruiyetini göstermektedir. İran İslam Cumhuriyeti hiçbir zaman meşru uluslararası haklarının Amerika ve müttefiklerinin aşırı taleplerine kurban gitmesine izin vermeyecektir.
Bu durumda Çin'den küresel beklenti, dünya arenasında sorumlu bir ülke olarak küresel davranmasıdır. Nükleer faaliyetlerde ülkelerin meşru haklarını desteklerken sadece bir açıklama yayınlamakla sınırlı kalınmamalı daha fazla Amerikan yaptırımları altındaki ülkelerle işbirliği içinde pratik önlemler alınması Washington'un tek taraflılığının daha da başarısız olmasına neden olunması gerekir. Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin baskısına karşı Doğu ekseninin konumunu ve gücünü ise bu durumu iyice ortaya çıkaracak ve ABD'ye ciddi bir uyarı olacaktır.