Mayıs 02, 2024 18:44 Europe/Istanbul
  • Batı liberalizmi nerede?

Günümüzde iki büyük gerçek açıklanarak gün yüzüne çıktı: birincisi, Amerikan liberalizminin aldatmacası veya hatta gerilemesi; diğeri ise Amerikan siyasetinin, aklının ve yönetiminin Siyonistlerin elinde esar olması.

Hüccetü'l-İslam Seyyid Ebulhasan Nevvab, İran’da Dinler ve Mezhepler üniversiteesi kurucusu ve mütevelli heyeti başkanı, Amerikan polisinin bu ülkedeki üniversitelilere karşı şiddet uygulaması ve askeri müdahalesi ardından batı liberalizmini ciddi şekilde eleştirdi. Bildiride şöyle deniliyor:

Bismillahırrahmanerrahim

Batı modernitesinin teorik temellerinden biri liberalizm veya özgürlükçülüktür. Yeni ve çağdaş batı, tuhaf bir şekilde bu mirasa Aydınlanma Çağı adını vererek gurur duyuyor. Bugün özellikle Amerikalılar liberalizmden modern bir din seviyesinde söz ediyorlar, öyle ki amerikalı bilinen filozoflar ve ünlü düşünürler, Amerikan liberalizmine karşı her türlü şiddet içeren tepkiye izin vermişlerdi.

Bu arada Batı dünyasında liberalizmin en sık rastlanan ilke ve temaları, ifade özgürlüğü ve düşünce özgürlüğüdür. Onlarca yıldır Batı dünyası, liberalizmi ihlal ettikleri bahanesi ile Doğu Blok ve 3. Dünya ülkelerini kınıyor, baskı uyguluyor ve fırsat buldukça da hatta askeri saldırı düzenliyor.

Bir zamanlar Fukuyama insanlığın kaderinin, dünyanın ve tarihin nihai ve kaçınılmaz versiyonunu liberalizm, yani liberal demokrasinin siyasetinin yönü olarak görmüştü. Daha sonra bu konudaki şüphelerini dile getirse de Amerikalılar hâlâ günümüz dünyasındaki üstünlüklerini ve avantajlarını liberal kültürde görüyorlar, tıpkı Amerikan liberalizminin farklılıklarına inandıkları ve bununla övündükleri gibi. Kısacası liberalizm, hem Amerika'nın kültürünü ve siyasi sistemini meşrulaştırıyor, hem de Amerikalılara dünyadaki diğer siyasi sistemlerle karşı karşıya gelme izni veriyor.

Burada liberalizme yönelik bir analiz ve eleştiri ya da liberalizme patolojik veya fütüristik bir bakış aramıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ve yurtdışındaki gözlemcileri ve düşünürleri onlarca yıldır meşgul eden ve onları araştırmaya yönlendiren şey, batılı siyasetçilerinin liberalizme ve yayılmasına olan bağlılıkları derecesidir.

günümüzde Batılıların ve özellikler amerikalıların diğer ülkeler ve diğer topraklar ve diğer siyasi düzenlere karşı temel saiklerinin özgürlük ilkeleri ve insan hakları, demokrasi gibi değerler olmadığı neredeyse tüm dünyaya açıktır. Batılıların çıkarlarına uygun olmayan, onların desteğini alamayan, bazen bastırılmasına karşı sessiz kalan veya bastırılmasına katılan demokrasiler ve özgür seçimleri biliyoruz. Ayrıca en azından bölgemizde Avrupa ve Amerika'nın sarsılmaz desteğine sahip birçok liberal olmayan toplum ve demokratik olmayan siyasi sistem de var.

Bugün Batılıların dünyada liberalizmi teşvik etme ve derinleştirme konusundaki samimiyetine ve bu düşüncenin diğer ülke ve uluslarla etkileşimindeki merkeziliğine inanan çok az kişi var. Siyaset ve ekonomi, Batı'nın diğer ülkelere müdahale etmesindeki iki ana itici güçtür ve liberal sloganlar dünyevi bir kılıftan başka bir şey değildir.

Günümüzde Batılıların başkaları için özgürlük reçetelerindeki aldatmacası ortaya çıkmıştır ve bu yeni bir keşif değil. Biraz yeni olan şey, Batı'nın Avrupa ve Amerika'da liberal olma aldatmacasının açığa çıkmasıdır. Bir dönem bu öğreti ve idealin, en azından batı topraklarında, geçilmesine izin verilmeyen bir kırmızı çizgi olduğu düşünülüyordu ve bu tabu o kadar kutsaldır ki, onun uğruna din, hatta adalet feda edilebilir. Ama bugün Batılıların özgürlük arzusunu bile uğrunda feda etemye bile razı oldukları başka tabuları ve kutsallıklarının olduğu, ortaya çıktı.

Batı'nın İsrail'e ve Siyonizm'e verdiği destek yeni bir olgu değil. Bir dönem Batı'nın, Yahudilere karşı duyduğu tarihsel suçluluk ve utançtan ve antisemitizmden kaynaklanan acılardan dolayı, Yahudi devletini ve topraklarını desteklemeyi çalıştığı düşünülüyordu. Bu şirret kötülüğü Ortadoğu'ya [Batı Asya'ya] ihraç etmek, Almanya'nın ve diğer Batılı ülkelerin Yahudilere karşı işlediği suçların bedelinin Müslüman milletlere devredilmesi çirkin ve kötü bir şeydi. Fakat herşeye rağmen batının Holokostu telafi etmek için insancıl hedefler peşinde olduğu düşünülüyordu. İlginç olan ise bazen israil’e desteğin aslında Ortadoğu’da [Batı Asya'da] tek gerçek demokrasiye destek olduğu ve bu bölgede liberal demokrasinin yayılması hedefi ile yapıldığını başa kakıyorlardı.

Zamanla Batılıların bölgemizde İsraillilere iyilik yapmanın ötesinde başka siyasi hedefler peşinde oldukları açıkça ortaya çıktı ve bu da Ortadoğu [Batı Asya] halklarını ve güçlerinin bu sahte ve dayatılan rejim tarafından kısıtlanmasıdır. Başka bir ifade ile İsrail'i Batı'nın Orta Doğu'daki [Batı Asya] gözü, kulağı ve kolu olarak görüyorlardı.

Orta Doğu'da [Batı Asya] Batı'ya tamamen uyum sağlayan hükümetler dikkate alındığında ve Batı'nın İsrail'i desteklemek için ödediği ve ödemeye devam ettiği ağır mali, siyasi ve prestij bedelleri göz önüne alındığında, şu soru kendini gösteriyor: Avrupa ve Amerika neden İsrail'i tam bir cömertlikle, bazen de bariz bir onursuzlukla desteklemeye devam ediyor? Batı'nın İsrail ve Arap ülkeleriyle etkileşiminde neden bir denge ve ciddiyet yok?

Artık Batı'nın, özellikle de Amerika'nın İsrail'e verdiği desteğin, Siyonistlere yönelik iyilikseverliğin, hatta bu bölgedeki belirli siyasi hedeflerin ötesine geçtiği ve bu onların güçlü Siyonist lobilere, fonlara ve medyaya boyun eğmelerinden kaynaklandığı açıkça görülüyor.

Amerika hükümetinin, onların liberalizme sadakatsizliğini sorgulayan üniversite öğrencilerinin ayaklanmasına karşı duruşu, Amerikan çoğunluğunun entelektüel gücünün ve iradesinin, en güçlü Amerikan lobisinin, yani Siyonist lobinin tamamen esaretinde olduğunu açıkça göstermektedir.

Bazen dünyanın en iyi üniversiteleri olarak kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en iyi 10 veya 7 üniversitelerin çoğu tamamen İsrail yanlısı Yahudilerin hakimiyetindedir. 2006 yılında Harvard Rektörü'nün, İsrail karşıtı bir üniversitenin rektörü olmanın kendisi için utanç verici olacağını resmen ilan ettiğini hala unutmadık.

Mazlum Filistin'i destekleyen öğrenci hareketi, ki Harvard, Columbia ve Princeton gibi en iyi Amerikan üniversitelerinde de gelişmektedir, insani ve ahlaki üstünlüklerine ilaveten, Filistin davasına yaptığı hizmetin yanı sıra iki büyük gerçeği de ortaya koymuştur: Birincisi, Amerikan liberalizminin aldatmacası ve hatta gerilemesi ve diğeri ise Amerikan siyasetinin, aklının ve yönetiminin Siyonistlerin elinde esir olması.

Bu öğrenci hareketini desteklerken, liberalizmin aldatmacası ve Avrupa ile Amerika'nın Siyonistlere boyun eğdirilmesi gibi hayati gerçekleri dünyaya daha iyi tanıtmak gibi bir görevimiz var. Dünyanın her yerindeki öğrenci hareketi siyasette, kültürde, ekonomide dönüşümün en önemli odaklarından biridir. Bu hareketi dünyanın herhangi bir yerinde bastırmak hem kınanır hem de kötü düşünülür, nezaket ve öngörüden uzaktır. Öğrenci hareketinin bastırılması bazen fiziksel olarak gerçekleşir, bazen de siyasi yaklaşımı öldürerek, öğrenciyi sadece sendikal taleplere, bazen de sadece özgürlüğe, hatta kolektif ve bireysel kısıtlamalara iterek. Öğrencilerin siyasi eleştirilerine ve protestolarına belli bir hoşgörü gösterilmesi, bunun en az başarısı ise öğrenci taleplerinin tür ve düzeyini yüksek siyasi ve toplumsal idealler düzeyine çıkarmaktır.

Amerikalı üniversite öğrencilerinin İsrail'e ve Amerikan hükümetinin Siyonist rejime sınırsız desteğine karşı ayaklanmasını desteklerken, herkesi öğrencilere, profesörlere ve üniversitelere saygı göstermeye ve öğrencilerin taleplerine destek olmaya davet ediyoruz./