Esterabad’ın Büyüleyici Sokaklarında Zamansız Bir Yolculuk: Eski Gorgan Şehri
Parstoday – Gülistan Eyaleti’nin kuzeydoğusunda yer alan modern Gorgan kentinin kalbinde, bir il merkezinin yoğun gelişiminin altında, İran’ın tarihsel açıdan en önemli ve en dayanıklı kentsel dokularından biri yer almaktadır: Yüzyıllar boyunca “Esterabad” adıyla bilinen eski şehir merkezi.
Günümüzde Gorgan olarak anılan eski Esterabad kenti, donmuş bir tarih kalıntısı değil; sürekli evrilen canlı bir organizmayı temsil etmektedir. Savunma duvarlarından bitişik sokaklara, içe dönük evlerden ayırt edici badgirlere (rüzgâr kuleleri) kadar uzanan mimari örüntüsü, özellikle Safevî ve Kaçar dönemleri gibi dönüştürücü İslami çağlarda, Hazar Denizi’nin güneydoğu bölgesinde kentsel yaşamın nasıl uyum sağladığına dair derin bir bakış sunar. Parstoday’in Press TV’ye dayandırdığı haberine göre, Esterabad’ın mimari kimliği, benzersiz coğrafi ve tarihsel bağlamıyla ayrılmaz bir bütün oluşturur.
Kentin konumu, Hazar Denizi’nin güneydoğu kıyısında; batıda Mazenderan’ın yarı tropikal nemli iklimi ile kuzeydoğuda Türkmenistan’ın kuru bozkırları arasında bir geçiş bölgesindedir. Güneyde görkemli Elborz Dağları, kuzeyde ise Gorgan Nehri ile sınırlanan bu konum, kente ılıman bir iklim kazandırırken, aynı zamanda onu istilalara açık sürekli bir sınır hattı ve rakip güçler için stratejik bir ganimet hâline getirmiştir.
Tarihsel olarak Esterabad, modern Gonbad-e Kavus kenti yakınlarında, yaklaşık 70 kilometre kuzeydoğuda bulunan ve 12. yüzyıldaki yıkıcı deprem ile Moğol istilaları sonucu harap olan antik metropol Gorgan (Cürcan)’ın gölgesinden doğmuştur. Nüfus hareketleri ve kentsel yaşamın odağının değişmesi, Esterabad’ın yükselişine yol açmıştır. Kentin önemi, Kaçar aşiretinin aile kalesi ve dârülmülkü (iktidar merkezi) hâline gelmesiyle daha da artmış; nihayetinde 1789–1925 yılları arasında İran’a hükmeden Kaçar Hanedanı’nın kurucusu Ağa Mohammed Han Kaçar burada doğmuştur.
Arap fetihleri, Büveyhîler ve Ziyarîler arasındaki çatışmalar, Moğol kargaşası, Timurluların entrikaları ve Safevî–Özbek savaşları, Esterabad’ın kentsel biçimini fiziksel olarak etkilemiş; her yıkım ve yeniden inşa evresi, mimari anlatısına yeni bir katman eklemiştir.
Eski Esterabad’ın temel yapısı, sağlam savunma tahkimatları içinde yer alan, içe dönük ve yoğun bir kentsel doku ile tanımlanıyordu. Şehir, yaklaşık 5–6 kilometre uzunluğunda, kulelerle güçlendirilmiş kerpiç bir surla çevriliydi ve derin bir hendekle korunuyordu.
Esterabad’ın konut mimarisi, Hazar bölgesinin nemli ve ılıman iklimine yönelik yerel uyumun eşsiz bir örneğidir. Evler çoğunlukla içe dönük olup, ışık, havalandırma ve özel açık alan sağlayan merkezi avlular etrafında düzenlenmişti. Ana yapı kütleleri genellikle doğu–batı ekseninde yer alır; başlıca yaşam alanları (üç kapılı ve beş kapılı odalar) kuzey ve güneye bakacak şekilde konumlandırılarak güneş ışığı ve faydalı rüzgârlardan en iyi şekilde yararlanılırdı.
Esterabad siluetinin en dikkat çekici unsurlarından biri, özellikle varlıklı evlerde görülen badgirlerdi. Bu kule benzeri yapılar, daha serin ve yüksek seviyedeki rüzgârı yakalayarak evin iç mekânlarına yönlendirirdi. Çatılar hafif eğimli olup kil ile kaplanır, sağlam ahşap makaslarla desteklenirdi; çoğu zaman duvarların ötesine taşarak yağmura karşı koruyucu saçaklar oluştururdu.
Yapı malzemeleri tamamen yereldi: pişmiş ve kerpiç tuğla, Elborz ormanlarından elde edilen ahşap ve toprak esaslı sıva. Dış cepheler genellikle sade olsa da, zaman zaman süslemeli tuğla işçiligi ya da Kur’an ayetleri veya şiirler içeren yazıtlı alçı şeritler görülebilirdi. İç mekânlarda ise geniş ve yüksek tavanlı odalar, karmaşık ahşap eyvanlar, duvar nişleri (taççe) ve daha varlıklı örneklerde ince alçı süslemeler ön plandaydı.
Bugün Gorgan’ın merkezini oluşturan eski Esterabad dokusu, sürekli yerleşim ve organik evrimin nadir bir örneğini sunmaktadır. İran’daki pek çok tarihî çekirdeğin terk edildiği ya da adeta fosilleştiği düşünüldüğünde, bu doku hâlâ yaşayan ve dinamik bir kentsel merkezdir.
Bununla birlikte, bu canlılık beraberinde kontrolsüz gelişim ve bozulma riskini de getirmektedir. Bu tarihî dokunun olağanüstü değeri göz önüne alınarak, bölge 1931 yılının başlarında 41 numara ile ulusal eser olarak tescil edilmiştir.