Mina faciasının ikinci yıldönümü ve Arabistan’ın sorumsuzluğu
(last modified Wed, 30 Aug 2017 17:37:35 GMT )
Ağustos 30, 2017 20:37 Europe/Istanbul
  • Mina faciasının ikinci yıldönümü ve Arabistan’ın sorumsuzluğu

Müslümanların en önemli ibadetlerinden biri, kutsal topraklar ve Mekke’ye gelmek ve Hac farizesini yerine getirmektir.

Hac farizesi İslam dininin en önemli ibadetlerinden biridir. Müslümanların her yıl kameri yılın son ayı olan Zilhicce ayında Arabistan’ın Mekke kentinde yer alan Mescid-i Haram’a gelerek burada özel merasimleri yerine getirir. Her Müslüman İslam dininde belirlenen özel şartlara sahip olduğunda ömründe en az bir kez Hac farizesini yerine getirmesi gerekir. Hac, insanın yüce Allah karşısında kulluğunun sergilendiği ibadettir. İslam dininde buluğ yaşına gelen, aklı başında olan, hür olan ve mali gücü yeterli olan her Müslümana Hac farizesi vacip olur. Her yıl dünyanın dört bir yanından yaklaşık üç milyon Müslüman Hac farizesini yerine getirmek için vahiy diyarı Mekke’ye gelir. Bu yüzden Hac mevsimi Müslümanlar için çok güzel ve mübarek anılarla dolu olan günlerdir. Ancak son iki yılda maalesef kutsal topraklarda yaşanan facia ve Suud rejiminin 2015 yılında yaşanan bu facianın üzerinden iki yıl geçtiği halde duyarsızlığı ve sorumsuzluğu Müslümanlar için acı anıların daha da acı hale gelmesine yol açmıştır.

 

 

İki yıl önce Hac menasiki sırasında korkunç bir insani facia tam da milyonlarca Müslüman'ın vahiy topraklarında şeytanı taşladıkları sırada yaşandı. Resmi olmayan verilere göre bu hadisede 8 bin hacı aşırı sıcak ve izdiham yüzünden hayatını kaybetti. Aslında Mekke’de belli bir noktada iki milyon insan bir araya gelince bazı özel tedbirlerin alınması ve Müslümanların düzenli bir şekilde menasiki yerine getirmeleri için zemin hazırlanması gerekir. Bu konudan sorumlu taraf ise Suud rejimi yöneticileridir. Ancak ne var ki 2015 Hac farizesi adeta hacıların hayatını hiçe sayma yılı ve farizesine dönüştü.

 

İki sene önce Hac farizesi sırasında yaşanan ilk korkunç facia, Mescid-i Haram avlusuna devasa bir vinçin düşme olayı oldu. Bu vinç Suud rejiminin Mescid-i Haram’ı genişletme çalışması olarak adlandırdığı bir projede diğer bir kaç vinçle birlikte kullanılan en büyük vinçti. Suud rejimi hatta Hac sırasında ve milyonlarca insanın toplandığı bir anda bu projeyi sürdürdü ve devasa vinçleri bu kutsal mekandan uzaklaştırmadı. Her halükarda 11 Eylül 2015 tarihinde yaşanan bu korkunç hadisede söz konusu devasa vinç Mescid-i Haram’ın içine düştü ve 107 hacının şehit düşmesine ve 238 hacının da yaralanmasına yol açtı.

 

 

Ancak bu ölümcül hadiseden sonra daha ölümcül ve daha korkunç bir facia milyonlarca hacıyı bekliyordu. Kurban bayramı sabahı, yani 24 Eylül 2015 tarihinde hacılar her yıl olduğu gibi Maş’er çölünden Mina’ya doğru yola çıktı ve bu mekanda bulundukları ilk günde şeytanı taşlamak istedi. Ancak Suud güvenlik güçleri hacıların ana güzergahını kapattı ve kalabalığı tali güzergahlara yönetti, üstelik bu dar güzergahların çıkışlarını da kapattı. Burada hacıların sayısı her an artıyordu ve yaklaşık 7 bin hacı uzun bir yolu yakıcı güneşin altında katettiği bir sırada ve kalabalığın yarattığı baskı yüzünden izdiham yaşadı ve izdiham yüzünden ayaklar altında ezilerek can verdi. Bu faciaya sebebiyet veren Suud rejiminin güvenlik güçleri hacılara hiç bir yardımda bulunmadıkları gibi büyük bir gecikme ile yardım etmeye başladı ve bu da daha fazla hacının hayatını kaybetmesine yol açtı ve böylece Hac sırasında en büyük beşeri facia kameri 1436 yılında Mina topraklarında yaşandı.

 

 

Ancak bu faciadan daha çok insanı rahatsız eden konu, Suud rejiminin facianın aslından daha büyük bir facia sayılan olaya gösterdiği tepkidir. Kendilerini haremeyni şerifeyn hademesi ilan eden Suud hanedanı bu faciada hiç bir sorumluluğu üstlenmeyi kabul etmedi ve bunun yerine hacıları bu facianın yaşanmasından sorumlu tuttu. El Ahbar gazetesi bu konuda şöyle yazdı: gerçi Arabistan rejiminin yetkilileri Hac farizesini yönetmekte aciz oldukları için özür dileme fırsatı vardı, fakat onlar Mina faciası kurbanlarının ailelerinden özür dilemek yeri büyük bir utanmazlıkla başkalarını bu facianın sorumlusu ilan etmeye başladı. İşin daha da esef uyandıran boyutu, Mina faciasından kısa bir süre sonra Arabistan kralı Salman bin Abdulaziz’in Hac menasiki başarılı düzenlendiği için eski veliaht prensi Muhammed bin Naif’i kutlamasıydı.

 

 

Suud rejimi Mina faciasının korkunç boyutlarını örtbas etmeye çalıştı, fakat facia o kadar büyük ve korkunçtu ki bu iş mümkün olmadı. Olayın ilk anlarından itibaren hacılar çektikleri görüntüleri sosyal paylaşım sitelerinde paylaştı ve böylece Suud rejimi itiraf etmekten başka çaresi kalmadı. Suud rejimi ikinci aşamada her zaman yaptığı gibi bu kez yine kurban sayısını örtbas etmeye ve gerçek rakamı gizlemeye çalıştı ve bu yüzden olayda hayatını kaybedenlerin sayısı 700 ila 4000 arasında değişen çelişkili rakamlarla açıklandı.

 

 

Mina faciasında İran İslam Cumhuriyeti 464 şehitle bu hadisede en çok şehit veren ülke oldu. İranlı yetkililer facia yaşandığı ilk saatlerden itibaren hacılara yardım etmeye ve kurbanların yakınlarına kaybettikleri hacılarının naşını bulmalarına ve İran’a geri getirilmelerine yardımcı olmaya başladı.

Hacılar Hac farizesini tamamlayarak yurda döndükten sonra Mina faciasında hayatını kaybeden İranlı hacıların naaşının takip edilmesi ve bulunarak İran’a getirilmesi Tahran yönetiminin gündemine alındı ve bu tür faciaların bir daha yaşanmaması için gereken girişimler başlatıldı. Ama maalesef Suud rejimi İran İslam Cumhuriyeti’nin ikili çaba veya İslamî uluslararası hakikati araştırma komisyonu kurulması gibi önerilerini ve hatta gönüllüce ve kardeşçe yardımda bulunma önerisini ve kanlı Hac farizesinin sonuçları ve doğurduğu musibetlerin etkilerinin araştırılması yönündeki işbirliği önerisini kabul etmedi.

 

Öte yandan tüm hacılar Hac farizesi sırasında sigortalıdır ve Suud rejimi Hac farizesinde Suud rejiminin beceriksizliği veya müsamahakarlığı yüzünden mağdur olan insanlara veya hayatını kaybedenlerin ailelerine sigorta tazminatını ödemekle yükümlüdür. Ancak maalesef Mina faciası üzerinden iki yıl geçtiği ve Mina kurbanlarının dosyası açık durduğu halde Suud rejimi bu konuya karşı da sorumsuzca tepki veriyor.

Aslında Suud rejimi sadece Hac merasiminde hacıların can güvenliğini temin etmekte aciz görünmüyor. Suud rejimi siyasi ve dini açıdan da Hac merasimini yönetebilecek salahiyetten yoksundur. Bugün Arabistan’ı iç ve dış siyaset arenalarına hakim olan ilkelere duyarsız olan ve amaçlarına parasının gücü ile ulaşmaya çalışan Suud adında bir hanedan yönetiyor. Nitekim bu ülkede ne demokrasi ve ne de özgürlükten söz edilebiliyor.

 

 

Suud hanedanı dış arenada da başka ülkelerin içişlerine karışmak ve hatta Yemen gibi ülkelere saldırmaktan bile çekinmiyor ve uluslararası camianın itirazlarını umursamıyor. Bugün bütün dünya Suud hanedanının Irak ve Suriye ve Yemen’i tekfirci teröristleri ile kanı buladığını ve sapkın Vahabi inancına karşı çıkan Müslümanları katlettiğini açıkça bilmektedir.

Her halükarda Suud rejiminin 2015 yılında yaşanan Mina faciasının kurbanları ve mağdurlarına karşı sorumsuzluğu bu hanedanın Müslüman milletleri arasında kendini daha üstün görme kuruntusunun sonucudur. Nitekim Suud rejiminin Mina faciasına karşı duyarsızlığı ve Irak ve Suriye’de beslediği tekfirci teröristlerin  hezimeti gibi durumlar Arabistan’ı yöneten Suud hanedanının Vahabi inancı İslam’la hiç bir ilgisi olmadığını da açıkça gözler önüne sermiştir.