İmam Hüseyin -s- ordusundan bir şehit; General Şaban Nesiri
Muharrem ayının havası ve İmam Hüseyin’in -s- şehadeti hâla yüreklerde fırtına estirmeye devam ediyor. Bu arada her gün kutsal mekanları savunma yolunda şehit düşen yiğitlerin görüntüleri de kentin sokaklarını ve caddelerini süslüyor.
Bu değerli şehitlerin hangi yolda ve neyin uğruna şehit düştüklerini bilenlerin yüreğinde onların yolunu sürdürme şevki ve aşkı tüm harareti ile devam ediyor. Ancak bölgedeki gelişmelerin perde arkasını ve sulta düzeninin Irak ve Suriye gibi ülkelerde dayattığı vekalet savaşlarının gerçek nedenini bilmeyen insanlar doğal olarak bu insanlar neden Irak veya Suriye’ye gittiklerini soruyor.
Bu şehitlerden biri ise bu soruya şöyle cevap veriyor: akıl kal diyor, ama aşk git diyor ve bu iki şeyi, yani aklı ve aşkı yüce Allah yaratmıştır, böylece insanın varlığı akıl ile aşk arasındaki şaşkınlıkla anlam kazanıyor. Aşura hadisesi, insan fıtratının en değerli ve en öz boyutu olan bilinç ve seçim unsurları ile duygu noktasına ulaşan bir akılcılıktır. Kerbela olayı bir marifet geçidinden geçen ve şuur ve coşku yaratan iman hakikatini ön plana çıkarmaktır. İmam Hüseyin -s- ise Kerbela üniversitesinin rektörü ve Aşura kahramanları da fedakarlık, zulüm karşıtlığı, emri maruf , haktaleplik ve Allah’ın dinini ihya etme dersi veren hocalarıdır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ehli beyt -s- hürmetini savunan şehitleri, tarihin acayip maceralarından biri olduğunu belirterek şöyle diyor: Biz savaş günlerinde savaş cephelerine gidin diye teşvik ederdik, onlar da icabet edip gidiyordu. İmam bir konuşma yapıyordu, gençler grup grup yola çıkıp cephelere gidiyordu. Ama bugün biz böyle bir teşvikte de bulunmuyoruz. Ama bu istek hâla çok güçlü. Bu iman ne kadar şeffaftır ki gençler İran’dan, Afganistan’dan ve başka ülkelerden yola çıkıyor, insanlar kalkıp genç eşinden, küçücük evladından, rahat yaşamından el çekiyor, gidiyor bir başka ülkede, gurbette, Allah yolunda cihat edip şehit oluyor. Bu küçük bir şey midir? Bunlar acayip şeylerdir. İslam inkılabı bu tür tarih yazan acayip şeyleri çok görmüştür.
Ve Şaban Nesiri bu acayip tarihi yazanlardan biridir. General Şaban Nesiri, İran’ın Irak’a gönderdiği seçkin askeri müsteşarlarından biridir. General Nesiri geçen Ramazan ayında Musul’un batısını kurtarma operasyonusırasında tekfirci teröristlerce şehit düştü.
Şaban Nesiri, İran’ın Elborz eyaletinde yaşıyordu. Nesiri aynı zamanda 8 yıllık kutsal savaşın gazilerinden biriydi. Nesiri kutsal savunma yıllarında İmam Seccad -s- tugayı komutanı, Seyyidi şüheda 10. Tümeni Ali Ekber -s- tugayı ikinci komutanı gibi görevlerde düşmanla çarpıştı. Güçlü ve stratejist bir gerilla olan General Nesiri savaşa katılmak için gönüllü olanları kolay kolay savaş meydanına göndermezdi ve sürekli onları bilinçli bir karar sürecinde ve her türlü anlık heyecan ve duygudan uzak bir şekilde olgunlaşma noktasına doğru yönlendiriyordu.
Şehit Nesiri’nin kişiliği, içinde görecede çok çelişkili ve karmaşık katmanları bir arada toplamış gibiydi. Nesiri’nin ergenler, yetişkinler ve yaşlı insanlarla ilişkisi kalıcı ve çok cazipti. Aslında günümüzde şehit Nesiri’den aldıkları eğitim ve düşünceleri sayesinde gençlik çağını yapıcı, imanlı ve yaratıcı bir yolda kateden bir kaç kuşaktan söz etmek mümkün. Gerçekte şehit Nesiri, düşmanlar İslam inkılabı ile mücadele için başlattıkları yumuşak savaş alanında kültürel bir güç kalıbında bazı gençleri de yanına alarak kültürel bir müessese kurdu ve bu müessesenin çerçevesinde topluma ve şehit ailelerine geniş çapta kültürel hizmetler sunmaya başladı.
Şehit Nesiri’nin eşi, onun bir uygulaması hakkında şöyle diyor:
Savaş sonrası yıllarda şehit ailelerini savaş cephelerine götürmek istedi. İkimizin arasında ve kendiliğinden oluşan bir karardı. Bu çocuklar babaları nerelerde şehit olduğunu ve ülkelerini savunurken ne gibi zorluklar çektiklerini görmeleri gerektiğini söylüyordu. Kendisi de tur liderliği yapıyor ve hem çocuklara savaştan rivayetleri anlatıyordu. Çocuklar ona Şaban baba diyerek sesleniyordu. Şaban onların şehit babalarının yerine doldurmuştu ve ona seslenmek için baba sözcüğünden başka bir sözcük bulamamışlardı. Şehit olduğu güne kadar onu arıyorlar ve evimize geliyorlar ve herhangi bir sorunla karşılaştıklarında aradıkları ilk numara da Şaban babanın numarasıydı.
Şehidin cinsi, yüksek bakış ve sınırların ötesinde hareket eden bir cinstir. Gerçekte şehit, hak ve adaleti inşa etmek için zulüm ve adaletsizlikle mücadele eder. Dolaysıyla şehitleri insan hakları kahramanları nitelemek mümkün. Şehitlerin tümü yüce düşünce ve emelleri olan ve amelleri tüm ihlası ile birlikte Allah için olan insanlardır. Ancak aralarında bazıları vardır ki başkalarından daha seçkindir. Ve bu büyük şehit, mevlası İmam Hüseyin’e iktida etti ve altı yıl önce mazlum Somali halkına yardım etmek için Mugadişo’ya gitti ve Suriye ve Irak’ta çatışmalar başlar başlamaz Şam, Halep, Kerbela ve Samerra’nın yolunu tuttu. Şehit Nesiri Suriye’de etkili bir varlık sergiledi. Öte yandan Kudüs ordusunun büyük komutanı General Kasım Süleymani ile yakın arkadaşlığı da General Süleymani’nin onun çeşitli alanlarda deneyimlerinden yararlanmasına sebep oldu. Ancak Iraklı mücahitlerle eski arkadaşları ve onların dilini ve huyunu bilmesi, faaliyetlerini Irak’ta tekfirci IŞİD terör örgütü ile mücadele üzerinde odaklamaya vesile oldu.
Şehit Şaban Neseri hem güler yüzlü ve hem acıyı bilen biriydi. Şehit Nesiri hem İranlıydı, hem başka milletlerin vefakar dostuydu. Şehit Nesiri hem bir komutandı, hem aynı zamanda sade bir asker ve bir gönüllüydü. Şehit Nesiri dünyada yaşıyor, ama gönlü ahiretteydi ve fani dünyanın salih ameller için büyük bir fırsat ve fani boyutuna gönül vermek için ciddi bir sınav olduğunun bilincindeydi. Şehit Nesiri İmam Humeyni’nin -ks- mektebinde yetişmişti ve gericilikle tekfirin aynı yönde olduklarını çok iyi biliyordu. Bu yüzden şehit Nesiri ömrünün önemli bir bölümünü IŞİD gerciliği ve tekfirciliği ile mücadelede geçirdi. Şehit Nesiri her türlü gericiliğe karşı olmakla beraber içinde bir nevi basiret ve kurumsallaşan hikmet göze çarpıyordu.
Aslında şehit Nesiri’nin huzurlu duruşunun kökleri alemleri yaratan ve huzur veren yüce Allah’a uzanıyordu. Şehit Nesiri krizlerde, sıkıntılarda, yaşamın çalkantılı anlarında, yaralandığı sıralarda, savaş sırasındaki sıkıntılarda ve tüm zorluklarında sürekli sakin duruşu ve aynı zamanda ilahi hakikati keşfetme yolunda sabırsızlığı ile bilinirdi. Aslında bu, dünyevi işler gözünde küçülen ve Allah teala ile yakınlaşma sayesinde yüce bir ruha kavuşan büyük insanların özelliğidir. Bu yüzden şehit Nesiri kişisel ve ailevi yaşamında hiç bir zaman dünya sevgisi, mal ve servet hırsı ve hatta helal malını çoğaltma aşkı gibi yönlere çekilmedi ve renkli dünya onun ilahi rengini değiştirmedi. Şehit Nesiri’nin pratik yaşamı ve siyeri adeta “Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz?” biz ancak O’na ibadet ederiz, ayetini hatırlatıyordu.
Bazıları akılcılığın sırf dünyevi mahiyeti olduğunu ve akılcı hesaplar iktisadi, siyasi ve sosyal gelişmeye ve ilerlemeye vesile olan bir durum olduğunu düşünüyor. Ancak ilahi düşüncede hikmetli ve akıllı insan, hakkı batıldan ayırt edebilen ve ilahi doğru yolda hareket eden insandır. Şehit Nesiri bilim ve düşünce ile gençlerin yetiştirilmesi üzerinde odaklanıyor ve işi çeşitli kesimlerden, işçi kesiminden orta gelirli ve hatta zengin kesime kadar çeşitli kuşakları bir araya getirecek noktaya kadar ilerliyordu.
Şehit Nesiri’nin arkadaşlarından biri şöyle anlatıyor: General Nesiri insanlara aşıktı, çünkü kalbinde ilahi aşk vardı. Allah’a aşık olan insan da insanların mutluluğu ve sağlığı konusunda duyarsız olamaz. Bu ilahi aşkın izleri insanlara karşı aşkta tecelli etmişti ve şehit Nesiri tüm insanlara aşıktı.
Şehit Şaban Nesiri torununa yaptığı vasiyette şöyle yazıyor:
Düşündüm de şu kısa sürede senin yoluna ışık tutacak ve her daim rehberin olacak ne yazabilirim. Evvela asla yalan söylememeye çalış, çünkü yalan, büyük bir günahtır. Eğer hakkı tanıdıysan, asla yolundan sapma ve sade ve sağlıklı yaşa. Kim olursan ol önemli değil, ister belediyede çalışan çöpçü ol, ister füze yakıtı uzmanı, ama hatalarını her ne kadar küçük olsa bile benimse ve telafi et, işte o zaman adam olursun.
Şehit General Nesiri şehit olmadan yaklaşık bir ay önce tekfirci IŞİD teröristlerin açtığı ateşle sağ elinden ağır yaralandı. Tedavisi Irak hastanelerinde mümkün değildi ve bu yüzden İran’a sevkedildi. Bu kez tedavisinin tamamlanması için Almanya’ya sevkedilmesi icap etti, ancak bunu kabul etmedi. Nesiri hareket ettiremediği o eliyle yine korkusuzca Irak’ın yolunu tuttu ve mücadelesini sürdürdü.
General Nesiri sonunda 26 Mayıs 2017’de ve Şaban ayının son gününde Musul’un batısını kurtarma operasyonu sırasında şehit düştü ve şehadet yolun sonu olmadığını, bilakis geriye kalanları hidayete erdiren, direnişe sebebiyet veren ve imanı güçlendiren cilvelerin ve ilahi cennete ayak basmanın başlangıcı olduğu mesajını verdi.
İlginçtir ki şehit Nesiri öğle namazından sonra şehadet gusülü yapmıştı ve arkadaşlarının anlattığına göre sakin yüzü daha da nurani bir hal almıştı.