Hüzünlü nefes-11
(last modified Wed, 02 Jul 2025 04:05:23 GMT )
Temmuz 02, 2025 07:05 Europe/Istanbul
  • Hüzünlü nefes-11

İran Radyo Podcast Değerli dinleyiciler hepinizi Tahran’dan selamlayarak bir kez daha sizlerle birlikte “hüzünlü nefes” podcastinin bir başka bölümünde Aşura Gününün hikâyesine devam ediyoruz.

Bu podcast'te, Yasin Hicazi'nin "Ah" adlı kitabından ilham alarak ve Şeyh Abbas Kumi'nin "Nefes el-Mahmum" adlı kitabındaki anlatılara dayanarak Kerbela hikayesini adım adım takip ediyoruz.

Bu bölümde birkez daha Aşura olayının kalbine gidiyoruz, Kerbela topraklarında kader belirleyen, bekleme ve sıkıntılarla dolu o saatler ve günlere. Bugün de adım adım birlikte İmam Hüseyin -a.s.- yarenlerinin umutları ve sadakatini en zor anlarda dinleyeceğiz.

Fakat tarihi yolculuğumuza çıkmadan önce bu podcastin  "İran Radyo" medya servisi tarafından sunulan bir podcast serisi olduğunu hatırlatıyorum. Daha fazla podcast dinlemek isterseniz, https://iranradio.ir/tr web sitesi ve bu sitenin sosyal medya hesaplarını takip edebilir, görüş bölümünde yorumlarınızı bizimle paylaşabilirsiniz.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-

Hicri 61 yılının Muharrem ayının 10. günü savaş başladığında, ilk saldırıda Hz. Hüseyin'in -a.s.- yarenlerinden bazıları hayatlarını kaybetti. Birçoğu, iman ve kararlılıkla meydanda kalan ve canlarını veren en sadık dostlarıydı. Bu saldırıda, yaklaşık 40 yaren ve Peygamber -s.a.a.- ailesinin yakın dostu şehit oldu. Bu, savaşın başıydı ve Hz. Hüseyin -a.s.- ve yarenlerinin yürüdüğü yolun fedakarlık ve zorluk dolu olduğunun bir işaretiydi.

Hürr b. Yezid, başından beri bu ana kadar düşman ordusundaydı, ancak durumu  görünce vicdanı rahatsız oldu. Hz. Hüseyin -a.s.- ve beraberindekilerin büyük bir kalabalıkla karşı karşıya olduğunu ve kimsenin onlara yardım etmeye hazır olmadığını gördü. Hz. Hüseyin'in -a.s.- büyük bir kederle söylediği şu sözleri duydu: "Bize yardıma gelecek kimse yok mu? Peygamber ailesini bu insanlara karşı savunacak kimse yok mu?"

Bu sözler Hürr'ü düşündürdü. Düşman ordusu komutanı Ömer b. Sa'd'a giderek gerçekten Hz. Hüseyin -a.s.- ile savaşmaya karar verip vermediğini sordu. Ömer b. Sa'd, bu kararın alındığını ve savaşın başlayacağını söyledi; hatta başların bedenlerden ayrılacağı ve ellerin kesileceği bir savaşın yaşanacağını belirtti. Hürr, ona Hz. Hüseyin'in -a.s.- geri dönmeyi  teklif ettiğini, neden bu teklifi kabul etmediklerini hatırlattı. Ömer b. Sa'd cevap verdi: "Yetki bende olsaydı kabul ederdim, ancak komutanımız Ubeydullah b. Ziyad razı olmadı." Bu konuşmadan sonra Hürr, Ömer b. Sa'd'dan ayrıldı. Görünüşte normal bir iş yapacakmış gibi davrandı, ancak aslında başka bir karar vermişti.

Hz. Hüseyin'in -a.s.- yarenleri arasında, Kufe'den yeni gelmiş bir adam vardı. Adı Abdullah b. Umeyr idi ve eşiyle birlikte Cude kuyusuna yakın bir evde yaşıyordu. Abdullah, Nuhayle'de büyük bir ordunun Hz. Hüseyin -a.s.- ile savaşmak için hazırlandığını fark etti. Onların nereye gittiklerini sorduğunda ve Peygamber'in -s.a.a.- oğluyla savaşacaklarını anladığında, kendi kendine Hz. Hüseyin'in -a.s.- yanında cihat etmenin ve onu  savunmanın her cihattan daha değerli olduğunu söyledi.

Abdullah eve döndü ve kararını eşiyle paylaştı. Eşi de onu teşvik etti ve kendisinin de onunla gelmek istediğini belirtti. İkisi gece yola çıktı ve Hz. Hüseyin'e -a.s.- katıldı. Abdullah, Aşura gününe kadar Hz. Hüseyin'in -a.s.- yanında kaldı.

Aşura günü, Abdullah, Hz. Hüseyin'den -a.s.- meydana girmek için izin istedi. Hz. Hüseyin -a.s.- onu güçlü ve cesur bir adam olarak gördü ve izin verdi. Meydana  girdiğinde, düşmanlar ona kim olduğunu sordular ve o da kendini tanıttı. Ancak düşmanlar inanmadılar ve onu tanımadıklarını, Hz. Hüseyin'in -a.s.- tanınmış yarenlerinden  birinin meydana gelmesinin daha iyi olacağını söylediler. Buna rağmen Abdullah savaşa hazırlandı.

Meydanda, ilk olarak düşmanlardan Yesar adında biri Abdullah'ın karşısına çıktı. Abdullah korkusuzca ilerledi ve hızlı  bir darbeyle onu etkisiz halegetirdi. Bu sırada, diğer düşman Salim, Abdullah'a saldırdı. Abdullah sol eliyle kendini savundu ancak parmakları kesildi. Buna rağmen, Abdullah geri döndü ve kılıcını Salim'in üzerine indirerek onu da öldürdü. Ondan sonra, Kuveyan kabilesinden Ferec adında bir adam meydana girdi ve Abdullah zorlu bir mücadelede iki düşmanı daha saf dışı bıraktı.

Bu sırada, Abdullah'ın eşi bir sopa alarak kocasına doğru geldi. "Muhammed'in -s.a.a.- bu pak ailesinin yanında savaş!" diyerek kocasının kıyafetini sıkıca tuttu ve "Seninle birlikte ölmeden seni bırakmayacağım!" dedi. Hz. Hüseyin -a.s.- kadının sesini duydu ve ona şöyle dedi: "Allah sizin ailenize hayırlı mükafatlar versin. Kadınların üzerine savaş farz değildir, kadınların yanına geri dönün."  Bunun üzerine Abdullah'ın eşi de kadınların yanına geri döndü. Abdullah b. Umeyr meydanda savaştıktan sonra, düşman ordusundan iki kişi ona saldırdı ve sonunda Abdullah şehit oldu.

Bu sırada, Ömer b. Haccac, Kufelilerden oluşan bir grupla Hz. Hüseyin'in -a.s.- yarenlerinin sağ kanadına saldırdı. Ancak Hz. Hüseyin'in -a.s.- yarenleri direndiler, mızraklarını düşman atlarına doğru tuttular ve yarım daire şeklinde diz çöktüler. Düşman atları ilerlemedi ve süvariler geri dönmek zorunda kaldılar. Geri dönerken, Hz. Hüseyin'in -a.s.- yarenlerinin okları  üzerlerine yağdı ve birkaç kişi öldü, bir grup ise yaralandı veya yoruldu.

-+-+-+-+ ara +-+-+-+-

Savaş sırasında, düşman ordusunda bulunan Masruga b. Vail Hadrami şöyle anlatıyor: "İbn Havza adında bir adam, Hz. Hüseyin'e -a.s.- yaklaşmak için ilerledi ve ona saygısızca hitap etti. Ancak aniden atı su kanalına takıldı ve eyerden düştü. Ayağı üzengide kaldı ve at onu yerde sürükleyerek kayalara çarparak canını aldı." Masruga bu sahneyi görünce kendi kendine bu aileyle artık düşmanlık etmeyeceğini söyledi ve ordudan ayrıldı.

Bu arada, Hürr b. Yezid yavaş yavaş Hz. Hüseyin'e -a.s.- yaklaştı. Bu sahneyi gören Muhacir b. Evs, Hürr'e "Ne düşünüyorsun? Saldırmak mı istiyorsun?" diye sordu. Hürr cevap vermedi. Tüm bedeni titriyordu. Muhacir şaşkınlıkla ona "Senin bu halinden çok şaşırdım. Vallahi seni daha önce hiç böyle görmemiştim. Eğer bana Kufe'nin en cesur insanını sorsalardı, hiç şüphesiz seni söylerdim" dedi. Hürr titrek bir sesle dedi ki: "Vallahi, kendimi cehennem ile cennet arasında görüyorum ve beni parçalara ayırsalar ve yaksalar bile cennetten başka hiçbir şeyi seçmeyeceğim."

Sonra Hürr atını hareket ettirdi, elini başına koydu ve kendi kendine fısıldadı: "Allah'ım! Sana döndüm. Tövbemi kabul et ki, dostlarının ve Peygamberinin çocuklarının kalplerine korku salarak titrettim." Hz. Hüseyin'e -a.s.- katıldı ve ona şöyle dedi: "Sana feda olayım ey Resulullah'ın oğlu! Ben o kişiyim ki sana yolu kapattım ve seni buraya getirdim, alanı  sana dar ettim. Bu insanların senin teklifini kabul etmeyeceklerini ve işin buraya varacağını asla düşünmemiştim. Allah'a yemin olsun ki, böyle olacağını bilseydim, asla sana yolu  kapatmazdım. Şimdi pişmanım ve Allah'ın dergahında yaptığımdan tövbe ediyorum. Benim için bir tövbe  görür müsün?" Hz. Hüseyin -a.s.- şöyle cevap verdi: "Evet, Allah senin tövbeni kabul eder."

Tövbesinin ardından Hürr, atına bindi. Süvari kalırsa daha iyi savaşabileceğini ve daha faydalı olacağını biliyordu  ancak sonunda kendisinin de diğerleri gibi yere düşüp şehit olacağından emindi. Bu niyetle Hz. Hüseyin'e -a.s.- yaklaştı ve ondan  izin aldıktan sonra savaşa hazırlandı.

Hürr düşman karşısında durdu ve Kufe ordusuna karşı acı, üzüntü ve şikayet dolu bir kalple  tepki gösterdi. Hz. Hüseyin -a.s.- ve ailesi için içi yanıyordu ve neden Hz. Hüseyin'e -a.s.- yardıma geldiklerini iddia eden insanların şimdi ona sırt çevirip onu ve ailesini kuşatmakla kalmayıp sudan bile mahrum bıraktıklarını düşünüyordu. Hürr, düşman ordusunun şiddetli ve acımasız davranışlarına şaşırmıştı ve kalbi, neden Peygamber'in -s.a.a.- ve ailesinin merhametine ve saygısına riayet etmediklerini anlamakta zorlanıyordu.

Bundan kısa bir süre sonra Hürr, görevinin başlangıcını hatırladı. Ubeydullah'ın emrini alıp savaşa doğru yola çıktığı gün, yolun ortasında kendisine hayırlı haberler veren bir ses duymuştu ancak oan bu müjdenin anlamını ve kaderini bilmiyordu. Şimdi, Hz. Hüseyin'e -a.s.- geri dönüp düşman ordusunun karşısında durarak bunun anlamını anlamıştı.

Bu sırada, kendisini üstün gören düşman ordusundan bir savaşçı, Hürr'ü görseydi ona mızrakla saldıracağını belirtti. Hürr meydana çıktı ve onunla savaştı. Hürr ile düşman arasındaki çatışma şiddetlendi. Hürr, yaralı atıyla cesurca meydanda dört nala koşuyordu, ancak atı yavaş yavaş gücünü yitirdi. Hürr derhal attan atladı ve yaralı bir aslan gibi savaşmaya devam etti. Birçok kişi onun düşman arasında eşsiz bir cesaretle durduğuna şahit oldu.

Kararını vermiş olan Hürr, inanç ve cesaretle meydana girdi ve son nefesine kadar savaşacağına, asla düşmana sırt çevirmeyeceğine yemin etti. Bir başka yareniyle birlikte eşsiz bir yiğitlikle meydana çıktı; ne zaman biri düşman baskısı altına girse, diğeri yardıma koşar ve bu şekilde bir süre direniş gösterdiler.

Saldırılardan birinde, düşman askerlerinden biri arkadan Hürr'e ok attı ve atı yere düştü. Ancak Hürr korkmadı ve yaya olarak savaşmaya devam etti, nihayetinde bir grup düşman ona saldırdı ve ağır bir darbeyle onu şehit etti.

Bununla birlikte, Hürr'ün düşmanları bile onun iyi ve salih bir adam olduğunu itiraf etti ve çok az kişi onun katili olarak tanınmak istedi.

Hz. Hüseyin'in -a.s.- düşmanları, bu olaydan sonra, içlerinde kendi kaderlerinden ve bu kan dökme eylemine katılarak işledikleri günahtan dolayı korku ve pişmanlık duydular. Birçoğu, Allah katındaki ağır sorumluluklarını üzüntü ve hasretle hatırladı ve belki Allah'ın kendilerini affedeceğini umdular.

-+-+-+-+ ara +-+-+-+-

Hürr'ün şehadetinden sonra, Hz. Hüseyin -a.s.- acılı bir kalple onun başucuna geldi. Kan, Hürr'ün bedeninden akıyordu. Hz. Hüseyin -a.s.- ona hitaben şöyle dedi: "Sen Hürr'sün, adının da gösterdiği gibi hem dünyada hem de ahirette özgür bir adamsın." Sonra, onun için okuduğu şiirlerde, Hürr'ün kendi yolunda ve düşman mızrakları ile kılıçları karşısındaki sabrını, cesaretini ve fedakarlığını övdü.

Bu gerçek olayın bir başka sahnesi de Büreyr'in düşmanlarından biriyle karşılaşmasıydı. Hz. Hüseyin'in -a.s.- sadık yarenlerinden ve önde gelen Kur'an okuyucularından olan Büreyr, bu adamla mücadele etti. Büreyr, sarsılmaz bir imanla Hz. Ali'nin -a.s.- inancının ve haklılığının üzerinde durdu ve düşmanı mübahaleye davet etti. Bu çatışmada Büreyr, düşmana öyle bir  darbe indirdi ki onu etkisiz hale getirdi. Ancak bir an sonra, başka bir düşman Büreyr'e saldırdı ve ona  arkadan mızrak sapladı. Büreyr, kanlar içinde olmasına rağmen son gücüyle  düşmanı alt etti ancak sonunda şehit oldu. Düşman yarenleri, onun düşüşünden sevinç duyarak, elbiselerinin tozunu  silkelediler.

Bu sırada, Hz. Hüseyin'in -a.s.- yarenlerinden birinin annesi olan Ümmü Veheb adında yaşlı ve imanlı bir kadın, oğlunu Hz. Hüseyin'e -a.s.- yardıma çağırdı. Daha önce Hristiyan  olan ve annesiyle birlikte Hz. Hüseyin -a.s.- eliyle Müslüman olan Veheb, büyük bir coşku ve imanla meydana  koştu. Cesurca savaştı ve birçok düşmanı etkissiz hale getirdi. Sonra annesine dönerek kendisinden razı olup olmadığını sordu. Annesi, Allah'ın rızasına ve oğlunun hak yolunda şehit olmasına gönül vermiş bir şekilde, oğlunun Hz. Hüseyin -a.s.- safında şehit olana kadar razı olmayacağını söyledi. Hatta Veheb'in eşi de onu  gitmekten alıkoymaya çalıştı ancak Veheb'in annesi onu kıyamet günü şefaat için savaşmaya teşvik etti. Veheb tekrar meydana  döndü ve kolları kesilinceye kadar şiddetli bir şekilde savaştı ve esir alındı. Onu Ömer Sa'd'ın yanına götürdüler ve onun emriyle boynu vuruldu. Veheb'in başı Hz. Hüseyin'in -a.s.- ordusuna doğru fırlatıldı. Veheb'in annesi oğlunun başını aldı, öptü ve düşmana geri fırlattı, çadır direğiyle savaşmaya devam etti. Hz. Hüseyin -a.s.- onu savaştan  alıkoydu ve şöyle dedi: "Ey Ümmü Veheb, geri dön, cihat kadınlara farz değildir ve sen ve oğlun Peygamber'in -s.a.a.- yanında olacaksınız." O da umut dolu bir kalple geri döndü. Veheb'in eşi de onun başucuna geldi, yüzündeki kanı temizlerken "Cennet sana mübarek olsun" diyordu. Bu sırada, Şimr b. Zi'l-Cevşen, kölesine Veheb'in eşinin başına bir direkle vurmasını emretti ve onu şehit etti. O, Hz. Hüseyin'in -a.s.- ordusunda şehit olan  ilk kadındı.

Hz. Hüseyin'in -a.s.- yarenlerinden Ömer b. Halid adında bir adam, Hz. Hüseyin'in -a.s.- yanına gelerek coşkulu bir kalple ondan uzak kalmak istemediğini söyledi. Sonunda  sadık yarenlere katılmak ve Hz. Hüseyin'i -a.s.- meydanda yalnız bırakmamak istiyordu. Hz. Hüseyin -a.s.- onun gelişini sakince kabul etti ve yakında birbirlerine kavuşacaklarına dair ona  güvence verdi.

Ömer b. Halid, birkaç arkadaşı ve kölesiyle birlikte, hepsi kılıçlarını çekmiş bir şekilde meydana girdiler ve cesurca düşman ordusunun kalbine daldılar. Yiğitçe savaştılar ancak aniden düşman yığınlarının arasında sıkışıp kaldılar ve diğer yarenlerden ayrıldılar. Düşman onları kuşattı ama Hz. Hüseyin'in -a.s.- kardeşi Abbas  ve büyük oğlu Ali, onlara doğru at sürdüler. Cesurca yarenlerine ulaştılar ve onları  kuşatmadan kurtardılar. Ancak düşmanın bir sonraki saldırısı çok daha şiddetliydi ve Ömer b. Halid ve yarenleri tekrar düşman arasına düştüler, bu kez şehit olana kadar savaştılar.

Ömer b. Halid ve yarenlerinden sonra, onun oğlu da meydana gitti. O da babası gibi cesurca savaştı ve sonunda şehit oldu. Ardından, Hz. Hüseyin'in -a.s.- ordusunun komutanlarından Sa'd b. Hanzala et-Temimi meydana girdi. Cennet aşkıyla ve "Kılıç ve oklarla cennete gidiyorum!" sloganıyla  düşmana saldırdı ve hak yolunda istekle savaştı ve şehit oldu.

Sa'd'dan sonra, Umeyr b. Abdullah el-Mezhici de meydana geldi. Recez okuyarak pervasızca savaştı. Sonunda, düşmanlardan iki kişi ona saldırıdı ve onu şehit etti.

Hz. Hüseyin'in -a.s.- sadık yarenlerinden Nafi' b. Hilal, o gün yiğitçe savaşıyor ve kendini Hz. Ali'nin -a.s.- dininin takipçisi  olarak tanıtıyordu. Düşman ordusundan Muzahim b. Haris adında bir adam ona yaklaştı ve kendini Peygamber'den -s.a.a.- sonra hükümetin emrinde olarak tanıttı. Nafi' tereddüt etmeden onun Şeytan'ın takipçisi olduğunu söyledi ve pervasızca ona saldırarak onu öldürdü.

-+-+-+-+ ara +-+-+-+-

Dostlar, "Hüzünlü Nefes" podcast'imizin bu bölümü de burada sona erdi. Bu bölümün sonu, Aşura günü Kerbela meydanından sadece birkaç sahnenin bitimi. Aşura, irade ve insanlığın, acının ve yalnızlığın doruğunda  yeni bir anlam kazandığı anları hatırlatır. Bu anlatı, zorluk ve tehlike içinde bile hak ve sadakat yolunda sağlam duran adımların bir işaretidir.

Bir sonraki bölümde, Kerbela kıyamının son saatlerine yaklaşacağız; fedakarlığın ve aşkın yüzünün her zamankinden daha parlak parlayacağı anlara.

Sizlerden ayrılmadan önce podcastlerimiz ile ilgili görüşlerinizi [email protected] üzerinden iletebileceğinizi hatırlatıyoruz. Bu podkast "İran Radyo" medya servisi tarafından sunulmuştur.  Daha fazla podcast dinlemek isterseniz, https://iranradio.ir/tr web sitesi ve bu sitenin sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz.

Unutmayalım: Bugün yaptığımız her seçim, Hz. Hüseyin'in yarenlerinin karanlıkta yaktığı o ışığın devamıdır. Umut ve beraberlikle yola devam ediyoruz. Allah’a emanet olunuz. /