Hüzünlü nefes-13
İran Radyo Podcast İmam Hüseyin’in -a.s.- yarenleri birer birer şehit düştü ve sonunda yalnızca ailesi ve en yakınları meydanda kaldı. Oğlu Ali Ekber, eşsiz bir cesaretle savaşa girip canını feda etti.
Ardından diğer evlatları ve akrabaları da yiğitçe savaşıp şehit oldular. Bu sırada “Kamer-î Benî Haşim - Benî Hâşim’in Ayı” lakaplı Abbas b. Ali, kardeşi İmam’a karşı eşsiz bir sadakat gösterdi; fedakârlığı ve direnişiyle adını sonsuza dek yaşatacak bir miras bıraktı. Bu anlatı, Kerbelâ’nın son anlarındaki kahramanlık, vefa ve özveriyi gözler önüne seriyor.
Merhaba.
Hüzünlü Nefes podcast’inin bir başka bölümüne hoş geldiniz. Bu podcastte, Yasin Hacazî’nin “Âh” adlı kitabından esinlenerek ve Şeyh Abbas Kumî’nin “Nefes el-Mahmum” eserindeki rivayetleri temel alarak Kerbelâ hikâyesini sade ve akıcı bir dille anlatıyoruz; en büyük acıların ve kararların kalbinde sadelik ve samimiyet barındiran bir geçek.
Bu bölümde, Hicrî 61 yılının Aşûrâ gününün en acı ve en ağır anlarına geliyoruz; İmam Hüseyin’in -a.s.- birer birer en yakınlarını ve sevdiklerini kaybettiği zamana. Oğlu Ali Ekber, iman dolu kalbiyle meydana çıkar ve mazlumca canını feda eder; sadık kardeşi Abbas, son nefesine dek İmam’ın yanında kalır ve canını vefası uğruna kaybeder.
Bu anlatının bu bölümünde, Hz. Hüseyin’in -a.s.- Ehlibeyti ve yarenlerinin garipliği ve sadakatinin doruk noktası en sade biçimde yansıtılıyor; her bir an, fedakârlık ve insanlık adına yeni bir anlam sunuyor.
Gelin, bir kez daha hüzünlü bir kalple ve yaşlı gözlerle bu hikayeye kulak verelim; Aşûrâ’nın o kavurucu ve kader belirleyen anlarında, vefa ve fedakârlığın mânâsı her zamankinden daha derin şekilde gözler önüne seriliyor.
Fakat hikayemize başlamadan önce bu podcastin "İran Radyo" medya servisi tarafından sunulan bir podcast serisi olduğunu hatırlatıyorum. Daha fazla podcast dinlemek isterseniz, https://iranradio.ir/tr web sitesi ve bu sitenin sosyal medya hesaplarını takip edebilir, görüş bölümünde yorumlarınızı bizimle paylaşabilirsiniz.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
İmam Hüseyin’in -a.s.- yarenleri şehit düştükten sonra, meydanda yalnızca ailesi kaldı. Bu zorlu anlarda, Cafer-i Tayyar’ın ve Akil’in evlatları, İmam Hasan’ın -a.s.- çocukları ve İmam Hüseyin’in -a.s.- oğulları bir araya geldiler. Hep birlikte vedalaştılar ve ölüme yürümeye hazırlandılar.
Bu esnada, güzel yüzlü ve güzel huylu bir genç olan İmam Hüseyin’in oğlu Ali Ekber, meydana çıkmaya hazırlandı. Babasından izin aldı ve savaş alanına yöneldi. İmam Hüseyin, oğlunun gidişini gözyaşlarıyla izliyor; bakışlarını ondan ayırmıyordu. Rivayet edilir ki, aile fertleri Peygamber-i Ekrem’i -s.a.a.- özlediklerinde , Ali Ekber’in yüzüne bakarlardı; çünkü onun siması, davranışları ve ahlakı, Peygamber’e en çok benzeyendi.
Bu ağır anlarda, İmam Hüseyin oğlu için dua etti; kalbi hem hüzünle hem umutla doluydu. Ardından Ali Ekber meydana çıktı ve düşmanla cesurca savaştı. Defalarca düşmanın kalbine saldırdı ve her seferinde bir çok kişiyi yere serdi. Rivayetlere göre, Ali Ekber bu savaşta, şiddetli susuzluğa rağmen 12 kez hücum etmiş ve pek çok düşmanı etkisiz hâle getirmiştir. Bazı anlatımlarda onun elinden ölenlerin sayısı 70 ile 120 arasında zikredilir.
Ağır yaralar ve dayanılmaz susuzlukla sarsılan Ali Ekber, kısa bir süreliğine babasının yanına döndü. Yüzünde derin bir hüzün ve ıstırap belirmişti, bedeni zayıf düşmüştü. İmam Hüseyin -a.s.-, oğlunun dilini kendi diliyle ıslatmaya çalıştı; ardından onu yeniden savaşa uğurladı.
Ali Ekber bir kez daha meydana girdi; cesareti ve gücüyle düşmana karşı kahramanca direndi. Tekrar dönüşünden sonra da pek çok düşmanı yere serdiği ve elinden ölenlerin sayısının yaklaşık 200’e ulaştığı rivayet edilir. Ancak düşmanın ardı ardına gelen ağır darbeleri sonunda bedenini yaraladı. Abdî kabilesinden Murre adında biri, arkasından ona bir mızrak sapladı ve bir ok da gırtlağına isabet etti. Can çekişen ve takatsiz bedeni atın üzerine yığıldı; at ise onu düşman saflarına götürdü. Orada topluca üzerine saldırıp vücudunu kılıçlarla parçaladılar.
Ali Ekber can verirken, ruhu göğe yükselmeden önce babasına seslenerek yardım istedi. İmam Hüseyin -a.s.- hemen oğlunun yanına koştu, yüzünü onun yüzüne koydu ve derin bir hüzünle gözyaşlarına boğularak oğlunun katillerine beddua etti. Bu, İmam’ın ilk kez böylesine yüksek sesle ağladığı andı. Onun feryatları, kız kardeşi Zeyneb’in endişeyle dışarı çıkması ve hızla İmam’ın yanına koşarak kadar yüksekti. Ardından Hâşimoğullarının gençlerinden, Ali Ekber’in bedenini çadıra getirmelerini rica etti. Ali Ekber, naaşı çadırların yakınına taşınan Ehlibeyt’ten ilk şehidiydi.
Ali Ekber’in ardından Ehlibeyt’ten başka erkekler ve gençler de şehadete yürümek için meydana çıktılar. Bunlar arasında, Hz. Ali’nin torunu ve Müslim b. Akil’in oğlu olan Abdullah b. Müslim de vardı.
Abdullah b. Müslim, üç ayrı hücumda toplam 98 düşman askerini yere serdi. Amr b. Subeyh es-Seydavî ona doğru bir ok fırlattı. Abdullah, alnını korumak için elini kaldırdı; ok elini delip geçti ve alnını yardı. Tüm acıya ve yaraya rağmen sabretti ve direndi. Ancak sonunda, Esed b. Mâlik ona bir mızrakla saldırdı ve onun hayatına son verdi.
Bu esnada, Müslim b. Akil’in diğer oğlu Muhammed de savaş meydanında, düşman ordusundan iki asker tarafından şehit edildi.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
Düşman saldırısının dalgaları artarak devam etti ve kuşatma halkası, Hüseyin’in yarenleri etrafında daha da daraldı. Bu sırada, İmam Hüseyin’in -a.s.- kız kardeşi Zeyneb’in-s.a.- ve Cafer’in oğlu olan Avn b. Abdullah savaşa katıldı. 3 süvari ve 18 piyadeyi etkisiz hâle getirdi; ancak Abdullah b. Kutbe et-Tâî aniden saldırarak onu şehit etti.
Abdurrahman b. Akil de büyük bir yiğitlikle savaştı; 17 süvariyi yere serdi. Fakat o da düşman ordusu tarafından şehit edildi ve elbiseleri yağmalandı. Ardından Cafer b. Akil meydana çıktı; birkaç düşmanı etkisiz hâle getirdiyse de sonunda o da hayatını kaybetti. Abdullah b. Akil de savaşta şehit oldu. En gençlerden biri olan Muhammed b. Ebî Saîd b. Akil ise bir düşman oku ile vurularak şehit edildi.
Bu kahramanlık ve şehadetler arasında, İmam Hüseyin derin bir hüzün ve dua hâlindeydi. Rabbinden, bu zulüm ve cinayetlere karışanlara hak ettikleri karşılığı vermesini niyaz etti. Bu savaş safhasında, Akil’in dokuz oğlu İmam Hüseyin uğruna şehit düştü.
İmam Hüseyin, kardeşi İmam Hasan’ın oğlu Kâsım b. Hasan’ın savaşa hazırlanışını görünce onu bağrına bastı; birlikte öyle çok ağladılar ki, üzüntüden bayılacak duruma geldiler. Kâsım, amcasından savaşmak için izin istedi. Yoğun ısrarı ve yalvarışı sonucu gözyaşlarıyla meydana gitmesine izin verildi.
Genç Kâsım, yaşının küçüklüğüne rağmen büyük bir cesaret sergiledi ve savaşa katıldı. Gücü ve yiğitliğiyle çarpışma sırasında yaklaşık 35 düşmanı yere serdi. Ölümün kaçınılmaz olduğuna ve o gün Allah’a kavuşacağına yürekten inanıyordu.
Savaş alanındaki karmaşa içinde, orada bulunanların aktardığına göre, Kâsım güzel yüzlü bir gençti ve üzerinde sade bir gömlekle ayağında sadece bir çift sandalet vardı; bunlardan birinin bağı çözülmüştü. Ömer b. Sa’d b. Nüfeyl el-Ezdî, onu gördüğünde saldırmaya karar verdi. Atıyla süratle gelip kılıcıyla Kâsım’a ağır bir darbe indirdi ve o yere yıkıldı. Son anlarında Kâsım “Ey amcacığım!” diye haykırdı. İmam Hüseyin, bu çağrıyı duyar duymaz yanına koştu. Kalbi derin bir kederle dolmuştu ve elleriyle düşmanları Kâsım’dan uzaklaştırmaya çalıştı.
Savaş alanındaki toz ve duman dağıldığında, İmam Hüseyin’in Kâsım’ın başında ayakta durduğu görüldü. Kâsım’ın bedeni, ayakları yere sürünecek şekilde İmam’ın göğsü üzerindeydi. İmam Hüseyin -a.s.-, Kâsım’ı öldürenlere beddua etti; onların, torunu olduğu İslam Peygamberi’nin düşmanı olacaklarını ve kıyamet günü bu zulmün hesabını vereceklerini söyledi. Daha sonra Kâsım’ın na’şını kaldırdı ve onu oğlu Ali b. Hüseyin’in ve Ehlibeyt şehitlerinin yanına bıraktı. Kâsım, Ali Ekber’den sonra Ehlibeyt’in gençlerinden ikinci şehit olmuştu.
Abbas b. Ali, Kerbelâ’da bu kadar çok yakınının ve Ehlibeyt’ten kişilerin naaşlarını toprağa serilmiş hâlde görünce, büyük bir hüzne boğuldu. Aynı anneden olan üç kardeşi: Abdullah, Cafer ve Osman ile konuştu; onlardan, kendisinden önce meydana çıkmalarını istedi ki Allah’a ve Peygamber’e olan sadakatleri ortaya çıksın. Kardeşleri bu isteği tüm kalpleriyle kabul ettiler ve hep birlikte savaşın ön saflarına geçerek İmam Hüseyin’in önünde durup onu korumaya başladılar.
İlk olarak, 25 yaşındaki Abdullah b. Ali savaş meydanına çıktı ve yiğitçe savaştı. Çarpışma esnasında o ve Hani b. Sübeyt el-Hadrami karşılıklı darbeler aldılar ve sonunda Hani, Abdullah’ı şehit etti. Onun ardından, kardeşi Cafer b. Ali savaşa katıldı. Huli b. Yezid el-Esbahi başına veya gözüne bir ok attı; ardından Hani b. Sübeyt ona saldırdı ve onu da şehit etti.
Osman b. Ali, 21 yaşında, aynı cesaretle meydana çıktı. Fakat sonunda, Huli b. Yezid’in attığı bir ok onu attan düşürdü. Düşmanlar ödül almak için başını bedeninden ayırıp Ömer b. Sa’d’a götürdüler.
Ümmü’l-Benîn’in oğulları şehit edildikten sonra, İmam Hüseyin’in diğer yarenleri de savaş alanına dağıldılar ve birer birer şehadete erdiler. Ardından düşman piyadeleri, geride kalanlara saldırarak onları da katlettiler.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
Herkes şehit olduktan sonra, Hüseyin yalnız kaldı. O, şehadetinden sonra bedeninin hürmetsizce yağmalanmaması için, eski bir elbise istedi, onu yırttı ve diğer kıyafetlerinin altına giydi. Ardından Yemen işi sağlam bir şalvar istedi ve dikkat çekmemesi için onu da birkaç yerinden kesti.
O sırada, İmam Hüseyin’in -a.s.- yanında yalnızca üç kişi kalmıştı. Düşmana yönelerek defalarca onları akrabalarından uzaklaştırdı; fakat bu üç kişiden ikisi kısa süre içinde birer birer şehit edildi.
Bu ağır dakikalarda, Abbas b. Ali hâlâ Hüseyin’in yanındaydı ve kardeşini canı pahasına koruyordu. İmam Hüseyin-a.s.- nereye giderse, Abbas da onunla beraberdi. Abbbas uzun boylu, yakışıklı bir adamdı ve “Kamer-î Benî Haşim - Benî Hâşim’in Ayı” lakabını taşırdı. O, Hüseyin’in ordusunun sancaktarıydı.. Ümmü’l-Benîn’in en büyük oğlu olan Abbas, her zaman savunmaya ve fedakârlığa hazırdı.
Daha sonra, düşman ordusu Hüseyin’e saldırarak onu kuşattı. Susuzluk Hüseyin’e galebe etmişti; bu yüzden Fırat Nehri’ne yöneldi. Abbas b. Ali, onun önünde gidiyor, yolunu açmaya çalışıyordu. Ömer b. Sa’d, komutayı Zür’e b. Ebân'a vererek Hüseyin’in suya ulaşmasını engellemek için 500 süvari gönderdi. Zür’’a b. Ebân yüksek sesle “Hüseyin’in suya ulaşmasına engel olun” diye bağırdı. Ardından, atını Hüseyin’in üstüne sürdü ve geriden ok atarak onun çenesinin altını hedef aldı. Hüseyin oku çıkardı; ellerinden kan aktı. Sonra Rabbi’yle şöyle yakararak konuştu: “Allah’ım! Şahit ol, Peygamberinin evladına neler yapıyorlar!”
Rivayet edilir ki, Kerbelâ’dan sonra Zür’e b. Ebân’ı dayanılmaz bir susuzluk sardı ve ömrünün sonuna dek bu susuzlukla yaşadı; sonunda da bu sebepten hayatını kaybetti.
Bu sırada, Abbas b. Ali, hâlâ Hüseyin’in yanındaydı ve onunla birlikte savaşıyordu. Ancak düşman tarafından kuşatıldı ve kardeşinden ayrı düştü.
Abbas b. Ali, İmam Hüseyin’in kervanının sancaktarı olarak, çadırdan yükselen çocukların susuzluk seslerini duyunca derin bir acı hissetti ve su getirmek için yola koyuldu. Sessiz ve kararlı adımlarla, elinde su ttulumuyla Fırat’a yöneldi. Şeri’a kıyısına vardığında, kalabalık bir düşman gücü yolunu kesti. Ancak Abbas, korkusuzca onlara saldırarak birçok düşmanı dağıttı. Ne zaman biri yolunu kesmeye kalksa, cesaretiyle karşılık verip ilerlemeye devam etti.
Son gücüne kadar, susuz çocuklara su ulaştırmak için mücadele etti. Susuzluk ve yorgunluk bedenini zorlasa da, çadırdan gelecek bir gülümsemenin umudu ve o masum bakışların hatırası yüreğini canlı tutuyordu. En sonunda Fırat’ın kıyısına ulaştı ve ok yağmuru altında tulumunu suyla doldurdu.
Düşman, Abbas’ın bu yüce kararlılığı ve cesaretini gördükçe korkuya kapıldılar ve her yandan ona saldırıya geçtiler. O sırada, bir düşman askeri, hurma ağacının ardına saklanmıştı; aniden ortaya çıkarak Abbas’ın sağ kolunu kılıç darbesiyle kesti. Abbas buna rağmen, su tulumunu sol eliyle aldı ve bir an bile durmadan yola devam etti.
Düşman geri adım atmadı; bu kez de ikinci bir darbeyle Abbas’ın sol elini de kesti. Artık Abbas her iki elini kaybetmişti. Yaraları derinleşmiş, acıları katlanmıştı; ama yüreğindeki sevgi ve bağlılık, onu durdurmadı. Su tulumunu dişleriyle kavradı ve hâlâ çadırlara ulaşma umuduyla ilerlemeye çalıştı. Vücudu yaralı ve bitkin olmasına rağmen, çocukları kurtarmak için kalbi hala umut doluydu.
İşte o an, bir düşman askerinin elindeki demir topuz Abbas’ın başına şiddetli bir darbe indirdi. Abbas yere yıkıldı. Dişleriyle tuttuğu su tulumu yere düştü; içindeki su toprağa karıştı. Çocukları sevindirme arzusu, içini dağlayan bir hasret olarak yüreğinde kaldı. Onun parçalanmış ve yaralı bedeni, Fırat’ın kıyısında, yalnızlık ve gariplik içinde yere serildi.
Abbas’ın son sözleri bir veda ve sevgi nişanesiydi. Kerbelâ kervanı, onun titrek sesini işitti: “Ey Hüseyin, benden sana selam olsun.” İmam Hüseyin, kardeşinin cansız bedenine vardığında, tarifsiz bir hüzünle doldu. Sessizce yanına oturdu, gözlerinden yaşlar aktı, ve sanki o an sırtının kırıldığını, tüm umudu ve dayanacağı kaynağı yitirdiğini hissetti. O gün Fırat kenarında, Abbas; eşsiz sadakati ve cesaretiyle kalplerde sonsuza kadar yer edindi.
Abbas b. Ali, kardeşine olan bağlılığı ve hak yolundaki kararlılığı uğruna canını verdi. Her iki kolu kesilmiş olmasına rağmen, son nefesine dek düşmana karşı direndi. Onun adı, Kerbelâ destanında cesaret ve fedakârlığın simgesi olarak ebediyen yaşayacaktır.
-+-+-+-+ ara +-+-+-+-
“Hüzünlü Nefes” podcastinin bu bölümünün sonuna kadar bizimle olduğunuz için teşekkür ederiz. Bu anlatıda, özellikle Abbas b. Ali olmak üzere, İmam Hüseyin’in -a.s.- yakın ailesinin kahramanlık ve şehadet anları gözden geçirildi; susuzlukla, gariplikle ve direnişle yoğrulmuş olan günler. Bu hikâyeler yalnızca bir tarih değil; aynı zamanda sadakat ve fedakârlık gibi zamansız değerleri hatırlatıyor, kalpleri derin düşüncelere sevk eden ve dinin ya da sınırların ötesinde ilham verici anlamlar taşıyan değerler.
Bir sonraki bölümlerde, birlikte Kerbelâ’nın yolunu sonuna kadar yürüyeceğiz; öyle bir yolculuk ki, her ânı bize insanlığın ve imanın yeni bir anlamını öğretiyor.
Sizlerden ayrılmadan önce podcastlerimiz ile ilgili görüşlerinizi [email protected] üzerinden iletebileceğinizi hatırlatıyoruz. Bu podckast "İran Radyo" medya servisi tarafından sunulmuştur. Daha fazla podcast dinlemek isterseniz, https://iranradio.ir/tr web sitesi ve bu sitenin sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz.
Sizlerden ayrılırken hepinizi yüce Allah’a emanet ediyoruz. /