İnsan Hakları Kuruluşlarından Türkiye Yönetiminin icraatlarına eleştiri
(last modified Thu, 29 Jun 2017 05:29:36 GMT )
Haziran 29, 2017 08:29 Europe/Istanbul
  • İnsan Hakları Kuruluşlarından Türkiye Yönetiminin icraatlarına eleştiri

İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan “Yargı, baskı altında olduğu ülkelerde, iktidarın yaptığı iç ve dış düşman tanımına göre işler. Şimdi düşman ceza hukukunu da aşan bir keyfilik var” diyor.

"Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesine göre yapılanmış bir yargının olmadığını" belirten Türkdoğan, "Tutuklu gazeteciler, belediye başkanları, milletvekili sayısına baktığımızda bu, İHD kurulduğundan bu yana gördüğü en ağır tablo diyebiliriz" ifadesine yer veren Türkiye İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, "Sadece darbeciler ve arkalarındaki örgüt değil, toplumsal muhalefete yönelik bir baskı politikası geliştirdi. Bu baskı politikasının sonucudur ki HDP eşbaşkanları ve 13 milletvekili, 80’in üzerinde belediye eşbaşkanı, 160’ın üzerinde gazeteci tutuklu, 90’a yakın belediyeye el konulmuş durumda." dedi.

"15 Temmuz’dan sonra OHAL KHK rejimi ile yönetiliyoruz. Temel hak ve özgürlükler güvence altında değil. Türkiye zaten BM’ye yaptığı başvuru ile bunu deklare etti. Böyle bir ülkede siz anayasadaki hak ve özgürlüklerden, güvencelerden bahsedebilir misiniz?" diye soran Türkdoğan, 15 Temmuz 2016 tarihinden şimdiye kadar 15 bini aşkın kişinin FETÖ'cü olmaktan dolayı tutuklandığını, ayrıca son yıllarda PKK ile hükümet güçleri arasında çıkan çatışmalarda en az 200 sivilin yaşamını kaybettiğini ve çok sayıda insanın da kendi ev ve barklarını terk ederek başka bölgelere göz etme mecburiyetinde kaldıklarını bildirdi.

Darbe sonrası hükümet 3 ay süreliğine ülke genelinde OHAL ilan etti ama bu üç ayın sonu bir türlü gelmedi ve üç ayı daha sonraki üç aylar devam ederek bugüne kadar OHAL uygulaması tüm yurtta devam etmektedir.

20 Temmuz'da ilan edilen olağanüstü hâlin (OHAL) ardından "düşman hukukunun uygulandığını savunan Türkdoğan, "Bir savcı iddianame düzenlemişse iddiasını kanıtlamak zorundadır. Fakat düşman ceza yargılaması yapılan yerlerde kanıt yükümlülüğü tersine dönüyor. Burada kanıt yükümlülüğü tersine çevrildiği durumlarda düşman ceza yargılaması yapılıyor demektir" görüşünü dile getirdi. 

OHAL döneminde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının topluma dehşet ve korku yaymak ya da sadece güç gösterisinde bulunmak amacıyla, intikamcı bir zihniyetle alenileştirildiği ve yaygınlaştırıldığına da dikkat çekildi. 

OHAL uygulamalarını protesto edip barış, demokrasi ve adalet talebinde bulunan her türlü toplantı ve gösteriye yönelik “işkence” düzeyine varan aşırı ve orantısız güç kullanımı olduğuna da vurgu yapılan açıklamada, ihraç edilen açlık grevindeki tutuklu Eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın onlarca kez darbedilerek gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları ile yine kamu emekçisi Veli Saçılık’a  yakın mesafeden onlarca plastik mermi sıkılmasının güvenlik güçlerinin kullandığı aşırı ve orantısız gücün işkenceye dönüşmesinin son örneklerini oluşturduğuna değinildi. 

OHAL sürecinde çıkarılan KHK’ler ile işkencenin teşviki anlamına gelen pek çok düzenleme yapıldığına da dikkat çekilen açıklamada, gözaltına alınan kişinin gözaltı nedeni ve hakları konusunda bilgilendirilmesi, yakınlara/üçüncü taraflara haber verme hakkı, avukata erişim, hekime erişim, uygun ortamlarda uygun muayenelerin gerçekleştirilmesi ve raporların usulüne uygun düzenlenmesi, hukukilik denetimi için süratle yargısal makamlara başvurabilme, gözaltı kayıtlarının düzgün tutulması, bağımsız izlemelerin mümkün olması başlıklarında toplanabilecek usul güvencelerinin keyfi bir ortam yaratılarak işlevsiz hale getirilerek işkence ve kötü muamele için güçlü bir zemin oluşturulduğu dile getirildi.  

OHAL’le birlikte cezaevlerinde de ciddi hak ihlallerinin yaşandığına vurgu yapılan açıklamanın devamında şöyle denilmektedir:  “Özellikle de OHAL ilanından sonra cezaevine girişte ve sonrasında devam eden kaba dayak, siyasi suçlardan tutuklananların ‘terörist’ olarak nitelenmesi ve bu gerekçeyle dövülmeleri, her türden keyfi muamele ve keyfi disiplin cezaları, hücre cezaları, sağlık hizmetine erişimin kısıtlanması, sürgün ve sevk uygulamaları yakın tarihte görülmedik boyutlara ulaşmıştır. Gözaltı ve cezaevi koşullarında sık rastlanılan, çıplak arama dayatmaları dikkat çeken bir başka önemli sorundur.”

Uzmanlar Ankara yönetiminin, ülkenin şartlarını yerinde idrak ederek tüm gruplara eşit mesafede dostluk eli uzatması gerektiğini belirtiyorlar. Erdoğan ve hükümet FETÖ bahanesiyle muhtelif kitlelerden intikam alma peşinde olması ve hükümeti kendi muhaliflerinden temizleme peşinde olması yerine ülke içi ve dışı güven ortamını artırmak suretiyle hükümetinin temellerini daha da sağlamlaştırmaya çalışması ve toplumu kutuplaşma belasından kurtarması gerektiğini belirtiyorlar