Al-ı Suud iç ve dış siyasetinden duyulan endişeler
Lübnan Hizbullah hareketi genel sekreteri Kudüs günü yürüyüşünde Lübnan'ın güneyinde yaptığı konuşmada Suudi fitne hakkına uyarıda bulunarak "düşmanın en tehlikeli komplosu, asrın anlaşmasıdır ve hedefi de Filistin meselesini tamamlamak, Kudüs'ü ve kutsallıklarını Siyonist rejime teslim etmektir" dedi.
Seyid Hasan Nasrullah, bazılarının yazılı veya sözlü olarak Siyonistlerin Filistin'de hak sahibi olduklarını söylediklerini, bundan da Suudi Arabistan'ın sorumlu olduğunu belirtti.
Bu arada 30 uluslararası insan hakları kurumu yayınladıkları bildirilerle Arabistan'dan bu ülkede tüm siyasi tutukluların bir an önce serbest bırakmalarını istediler.
Aslında Al-ı Suud'a karşı geniş çapta sergilenen karşı tutum, bu rejimin bölge ve kendi halkına karşı izlediği siyasetlerin kötü sonuçlarından duyulan endişenin boyutunu gösteriyor.
Bölgesel boyutta Al-ı Suud fitneci siyasetleri ve tekfirci terörist gruplara verdiği destek ve müdahaleleri ile bizzat kendisi bölgede güvensizliğin başlıca sebebidir. Bu siyaset açıkça Irak ve Suriye'de görülmektedir.
Diğer yandan Al-ı Suud Yemen'e karşı direkt savaş başlatarak bir Müslüman ülkede yıkıcı ve öldürücü siyasetlerini izliyor. Diğer yandan en hain ve tehlikeli harekette Amerika politikalarını bölgede gerçekleştirmek için "asrın anlaşması" çerçevesinde Filistin halkına Siyonist rejim ile uzlaşma siyasetlerini dayatmaya çalışıyor.
Asrın anlaşmasının en temel hedeflerinden biri, Filistin meselesinin tamamen silinmesi ve siyonist rejimin bölgeye tam musallat olarak bölge servetini yağmalamasıdır. Bu çerçevede Amerika, Arap yöneticilerin ölüm sessizliği eşliğinde büyük elçiliğini Kudüs'e taşıdı.
Tabi ki Suudi rejimin siyasetlerinden duyulan endişe sadece dış alanla sınırlı değildir; Arabistan halkı da despot rejimin baskıcı siyasetlerine maruz kalıyorlar. Bu siyasetlerin sonucu ise, en az 30 bin siyasi tutulu ve bir çok muhalefetin idam edilmesidir.
Dikkat çeken konu ise Arabistan'da baskı siyasetlerin kral Selman döneminde daha da yoğunlaşmasıdır. Bu baskılar veliaht Muhammed bin Selman'ın bayraktarı olduğu sözde reformları çerçevesinde gerçekleşmesidir. Bu da Al-ı Suud rejimin ne denli sahtekar olduğun gözler önüne seriyor.
Bölge ve Arabistan gelişmeleri sadece bölge halkı değil, Arabistan halkının da Al-ı Suud rejimin şerrinden güvende olmadığını gösteriyor. Bu konu uluslararası toplumun bölgede yaşananlar hakkında daha bilinçli ve uyanık olması ve de böyle baskıcı bir yönetime karşı konulması gerektiğini önemle hatırlatıyor./