Şubat 16, 2019 09:37 Europe/Istanbul
  • Hangi suçla infaz edildi?

Haber korkunç ve inanılmaz boyutta ürperticiydi... S. Arabistan topraklarında Zekeriya Cebbar adında 6 yaşında bir çocuk Suud hanedanı ve sapkın vahabi tarikatının şom planlarından kaynaklanan şiddetin kurbanı olmuştu.

Allah’ın selamı Hüseyin bin Ali’nin -s- üzerine olsun. Hani o büyük insan ki Aşura gününde yüksek haykırışı ile hürriyet haykırışı ile şöyle buyurdu: Eğer dininiz yoksa en azından hür olun.

Selam olsun yegane Allah’a tevekkül etme ve İslam Peygamberi’nin -s- pak Ehl-i Beyt’nin -s- sevgisini yüreğinde taşıma suçundan evladının başının kesilmesine şahit olan anaya.

Ve selam olsun en mazlumane ve en acı biçimde başı kesilerek, 21. yüzyılda ahlak ve insaniyetin başı kesilmekte olduğu konusunda beşeri camiayı uyaran o masum çocuğa.

Zekeriya el-Cabbar

 

Kameri 61 yılında altı aylık bir bebeğin boğazı Hermele adında kinci bir şahsın okunun hedefi oldu. Bu bebeğin mazlumiyeti Yezid ve düzeninin kınanma belgesi olurken, bugün de şehit çocuk Zekeriya, sapkın vahabi ideolojiden beraat etmeyi sunduğu kanı ile dünya halkının kulağına haykırır oldu.

 

Evet,... Haber korkunç ve inanılmaz boyutta ürperticiydi... S. Arabistan topraklarında Zekeriya Cebbar adında 6 yaşında bir çocuk Suud hanedanı ve sapkın vahabi tarikatının şom planlarından kaynaklanan şiddetin kurbanı olmuştu.

S. Arabistan’ın Şii nüfusu yoğunlukta olan Ahsa yöresinde yaşayan Zekeriya ve annesi İslam Peygamberi’nin -s- mezarını ziyaret etmek üzere bir araca biniyorlar. Çocuğun annesi seyahate besmele çekerek ve İslam Peygamberi’ne -s- selam ve salevat göndererek  başlıyor. O sırada aracın şoförü merak edip anneden: Sen Şia mısın? diye soruyor.

 

Sapkın vahabi şoför Zekeriya’nın annesinden evet karşılığını alınca adeta kuduruyor ve bir kahvehanenin önünde aracını durdurduktan sonra masum çocuğu zorla annesinin elinden alıyor ve bir camı kırdıktan sonra eline geçirdiği bir cam parçası ile masum çocuğun başını kesiyor. Bu korkunç sahneye şahit olan anne ise bayılarak komaya giriyor.

 

Aslında bu korkunç hadisenin nasıl yaşandığı konusunda farklı rivayetler anlatılıyor. Ancak bu rivayetlerin tümünün ortak paydası, bu hadisede masum bir çocuğun sapkın bir ideolojinin kurbanı olması ve bu ideolojinin ne kadar barbarca olduğunu ortaya koymasıdır. Bu olayda tek suçu Şia olmak olan masum bir çocuk katlediliyor.

S. Arabistan medyası sapkın vahabi ve tekfirci IŞİD anlayışından kaynaklanan bu korkunç cinayeti örtbas etmek için büyük çaba harcadı, fakat bu feci cinayet bir kez daha vahabilerin kara yüzünü ve şeytani düşüncelerini gün yüzüne çıkardı.

 

Vahabilik, dünyada radikalizmi yaygınlaştırıyor

 

Gerçekte masum bir çocuğun başını kesmek, gerici ve tekfirci vahabi ideolojinin İslam dininden yanlış algılarının küçük bir bölümü ve Suud hanedanının reva gördüğü zulümlerin de ufak bir parçasıdır. Suud hanedanı yıllardır buna benzer cinayetleri ve daha da korkunç olanları Suriye, Irak ve Yemen topraklarında masum kadınları ve çocukları katlederek işliyor, üstelik dünyada insan hakları ve insaniyet iddiasında bulunan Batılı zorba devletler bu cinayetleri görmezden geliyor.

 

 

Çakma vahabi tarikatı yaklaşık iki yüzyılı aşkın bir süredir İslam dinini kemirmeye ve bu semavi dinin içini ilahi değerlerden boşaltmaya devam ediyor. Oysa vahabi ideolojisi kesinlikle akla uygun değildir ve insan fıtratının yumuşak ruhuna da kesinlikle yabancıdır.

Vahabi tarikatı İslam’ın beşiği yani S. Arabistan’da ortaya çıkan yeni bir tarikat sayılır. Bu tarikat yararlandığı güçlü iktisadi ve mali dayanak sayesinde İslam dünyasında yayılmaktadır. Vahabi tarikatının izleyenleri bir tek kendilerini hak olarak görüyor ve diğer İslami mezheplerin ve tarikatların izleyenlerini dinden çıkmış sayıyor. Bu yüzden vahabi sapkınlar ve bu ideolojiyi benimseyen Suud hanedanı başta Şia Müslümanlar olmak üzere diğer Müslümanları katletmeyi mübah sayıyor.

 

Zekeriya el-Cabbar

 

Sapkın Suud vahabilerin başka Müslümanları katletmeyi mübah gördüklerinin şahidi, S. Arabistan içinde ve dışında yaşanan bir dizi acı olaylardır. Bu acı olaylar Suud hanedanının vahabi politikacıları tarafından yaşatılmıştır. Hş. 1366 yılında Mekke’de hacıların Suud rejimine bağlı güvenlik güçleri tarafından katliam edilmeleri, hş. 1394’te Hac sırasında Mina’da çeşitli milliyetlerden binlerce Hacının hayatını kaybetmeleri, Irak, Suriye ve Yemen’de masum kadınların ve çocukların başta IŞİD olmak üzere tekfirci terör örgütlerine mali ve lojistik destek verilerek katledilmeleri ve hatta muhaliflerin derilerinin soyulması sapkın Suud vahabilerin cinayetlerine birer örnektir.

 

 

Bugün uluslararası kamuoyu halâ S. Arabistanlı muhalif gazeteci yazar Cemal Kaşıkçı’nın bu rejimin İstanbul başkonsolosluğunda testere ile doğranarak infaz edilmesinin şokundan kurtulmadan bu kez 6 yaşındaki masum bir çocuğun annesinin gözü önünde diri diri başının kesilmesi Suud hanedanının kara karnesine bir leke daha ekledi. Üstelik Suud rejimi elebaşıları günlerdir Medine ve hatta S. Arabistan medyasını etkileyen bu korkunç cinayet hakkında hiç bir açıklamada bulunmamaları da talihsizlikle karşılanıyor.

 

Bu tür feci cinayetler, tam da İslam iddiasında bulunan bir ülkede yaşanıyor. Oysa İslam dini insanların canına ve hayatına büyük önem veriyor. İslam dini nefsin korunması gerektiğine vurgu yaparak başkalarının hayatına ve canına kastetmeyi en büyük günahlardan biri olarak tanımlıyor. Yüce Allah Maide suresinin 32. ayetinde şöyle buyuruyor: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.

 

Yine Nisa suresinin 93. ayetinde şöyle okumaktayız:

Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.

Şimdi burada sorulması gereken soru şu ki, bir insan nasıl başka bir insanın canına kıyabilir? Oysa o canı veren Allah tealadır ve ancak yüce Allah onu geri alabilir.

 

Bundan başka her insana verilen değerler, ilkeler ve fıtrat başlı başına iyi özellikleri takdir ve kötü özellikleri tenkit ediyor. Sadakat, emanettarlık ve benzeri sıfatlar tüm toplumlarda ve her türlü dini inançta ve eğilimde seçkin sıfatlar olarak bilinir. Ancak yalan, sahtekarlık, hile yapmak ve benzeri sıfatlar bu dinlerde şiddetle tenkit edilen sıfatlardır.

 

 

Hal böyleyken burada kimler insanların beynini yıkadığını ve dini ve etnik saikler ve Şia Müslümanlara karşı cahilce beslenen kin ve nefretle böylesine feci bir cinayeti işlemelerine zemin oluşturduğunu sorgulamak gerekir. Bu zümre insani fıtratları büyülenerek hatta bir hayvandan daha alçak olabiliyor ve masum bir çocuğun başını sırf onlarla aynı inancı paylaşmadığı ve tekfirci inançlarını benimsemediği için kesebiliyor. Acaba geçmişten bu yana Şia Müslümanların aleyhine propaganda yapan ve halâ bir Şia Müslümanı katletmenin helal olduğunu ve hatta sevap yazıldığını söyleyen vahabi şeyhleri hiç mi ilahi ayetleri okumamışlar?

 

 

Bu maceranın tuhaf yanlarından biri de bu tür cinayetlerin karşısında Suud rejimi ve uluslararası camianın sessizliğidir. Bugün dünyada hiç bir uluslararası kurum veya kuruluş Suud rejimine bu insanlar hangi suçtan dolayı katledildiklerini sormuyor. Masum çocuk 6 yaşındaki Zekeriya’nın feci infazını kınayan tek kurum, Şia insan hakları örgütü oldu.

Şia insan hakları örgütü bu haberi duyurarak bir bildiride, S. Arabistan’da Şia Müslümanların Suud rejimi tarafından ağır askeri baskı altında bulunduklarını, birçok Şia aktivist ya hapse atıldığını, ya da idam cezasına çarptırıldığını belirtti.

 

İngiliz Sun dergisinin yayımladığı rapora göre Suud rejimi 6 yaşındaki Şia çocuğun katledilme olayını örtbas etmek için bu korkunç cinayeti işleyen taksi şoförünün ruhi sağlığı yerinde olmadığını ileri sürdü. Aslında Suud rejimi elebaşıları tüm cinayetlerini örtbas etmeyi bir alışkanlık edinmiştir, nitekim en başta Cemal Kaşıkçı’nın infaz olayını da inkar etmeye çalıştılar.

 

Şehit Zekeriya çocuk, vahabilerin başkaları ile inanç üzerinde anlaşmazlık yaşadıkları hakkında hiç bir fikri yoktu. Küçük çocuk Zekeriya sırf Şii olduğu için kendi vatanında bir vatandaşı tarafından katledildi. Zekeriya, sadece Amerika ve Avrupa’da değil, insan hakları iddiasında bulunanlar Suud saraylarında da bildiriler okuyarak insan hakları iddiasında bulundukları, fakat gerçekte hiç bir insan hakları anlaşmasına veya ilkesine bağlı olmadıkları bir sırada infaz edildi.

 

Şehit Zekeriya vatandaşlık hakları bildirgesi başta olmak üzere birçok uluslararası belgede savunmaya muhtaç olan kesim olarak tanımlanan çocukların arasında yer alıyordu. Bu bildirgenin 54. maddesine göre, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere tüm insanlar ailevi ve sosyal ortamlarda her türlü taarruz ve şiddetten korunmaları gerekir ve her türlü şiddet durumunda güvenli mekanlara ve yardım kurumlarına ve sağlık hizmetlerine ve haklarını elde etmek üzere yargı kurumuna ulaşması gerekir.

 

BM genel kurulu tarafından onaylanan evrensel çocuk hakları bildirgesinin 9. maddesi çocukların her türlü gaflet, zulüm, şekavet ve istismara karşı korumaları gerektiğini belirtiyor. Yine aynı bildirgenin 10. maddesi de çocuklara ırk, din ve benzeri durumlarla ilgili ayrımcılıklara karşı korunmalarına vurgu yapıyor.

Peki S. Arabistan rejimi BM üyesi olarak bu tür belgelerin hangisine bağlı kalmıştır acaba? Acaba Yemen’de çocuklara soykırım uygulamak, Şia Müslümanlara karşı cinayet işlemek, bölgede tekfirci teröristlere her türlü desteği sağlamak Suud hanedanının insan hakları ihlalleri sayılmaz mı?

 

Kuşkusuz sapkın vahabi tarikatı ve küresel istikbar el ele vererek hak inancı olan Şia inancının gelişmesini engellemeye çalışıyor. Oysa haksız yere akan bu kanlar toplumların damarlarında cereyan ederek yeni yeni uyanışlara vesile olacak ve sapkın vahabilerin gerçek yüzünü gün ışığına çıkacaktır.

 

 

 

 

 

Etiketler