Suudi Arabistan'da İdam Cezaları
Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı 23 Nisan Salı günü 37 Suudi vatandaşının idam edildiğini bildirdi.
Bu cinayeti farklı açılardan ele almak mümkün. Suudi Arabistan dünyada insan hakları ihlalcilerinin en büyüklerindendir. Bu konuyu onaylayan birçok belge ve açıklama vardır.
İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen İnsan Hakları Konseyi'nin kulisinde gerçekleştirilen Suudi Arabistan'daki İnsan Hakları Alanındaki Düzensizlik Konferansı katılımcıları, Mart 2016'da Suudi devletini dünyanın en büyük insan hakları ihlalcisi olarak sayıp Suudi Arabistan'dan medeni hakları alanındaki siyasetlerini değiştirmesini istediler.
Amerika Temsilciler Meclisi üyesi İlhan Ömer bir süre önce Suudi Arabistan'ı dünyadaki en büyük insan hakları ihlalcisi olarak nitelemişti.
Amerika Dışişleri Bakanlığı Nisan 2018'de dünyadaki insan hakları yıllık raporunda şöyle bir açıklamada bulundu:" Suudi Arabistanlı yetkililerin en büyük insan hakları ihlalleri arasında yasa dışı adam öldürmeler, avukatların, hukuki yetkililerin ve siyasi muhaliflerin idamları, işkenceleri ve tutuklanmalarının yanı sıra internet ortamında ifade özgürlüğünün kısıtlanması, vatandaşların özgür seçimler vasıtası ile hükümetlerini seçmekten mahrum etmesi, insan kaçakçılığı ve kadınlara karşı şiddet ve ayrımcılık uygulamak gibi hususlar görülmektedir.
Muhaliflerin yasa dışı defa idam edilmesi olayları ise Suudi rejiminin en belirgin ve en net insan hakları ihlallerindendir. Son on yıl süresinde gerçekleşen idamların incelenmesi, Muhammed bin Selman'ın Suudi rejiminin güç ve karar alma yapısında yer almasından sonra idamların sayısının da ciddi derecede arttığını gözler önüne sermektedir.
Uluslararası Af Örgütü'nün bildirdiğine göre son otuz yılda yani 1985 ila 2016 yılları arasında Suudi krallığında 2 bini aşkın kişi idam edilmiştir. Yani ortalama olarak yılda 65 kişi Suudi Arabistan'da idam ediliyor.
2010 yılında Suudi Arabistan'da 27 kişinin idam edilmesine karşı 2016 yılında Muhammed bin Selman'n Savunma Bakanlığına atanması ve Suudi Veliahdı olarak işbaşına gelmesinin ardından 139 kişi, 2017'de 147 kişi ve 2018'de 149 kişi idam edilmiştir.
Başka bir deyiş ile son otuz yılda bu ülkede 2 bini aşkın kişinin idam edilmesine karşı sadece son üç yıl süresince 435 kişi Suudi Arabistan'da idam edilmiştir. Bu da bu despotlukla yönetilen ülkede idam hükümlerinin ne kadar büyük oranda arttığını göstermektedir.
Bir başka önemli nokta ise geçen onyıllarda gerçekleşen idamların daha çok uyuşturucu madde ile ilgili olmasına karşın son üç yıldaki idamların çoğunun asıl nedeninin Al-i Suud siyasetlerini eleştirmek ve onlara karşı çıkmak olmasıdır.
News Week haftalık dergisi bu hususta şöyle bir yazıya yer vermiştir:" Muhammed bin Selman'ın 2015'te iş başına gelmesi ile Suudi Arabistan'da idam sayısında 90'lı yıllardan beri eşi benzeri görülmemiş bir şekilde artış yaşandı. "
Halbuki Suudi Veliahdı Muhammed bin Selman Suudi Arabistan toplumundan modern ve gelişmiş bir görüntü vermeye çalışıyor.
Zaten Suudi Arabistan'ın 2030 Vizyonu da Muhammed bin Selman tarafından, ülkenin ekonomik kalkınması ve daha aktif bir toplumun oluşturulması ile tasarlanmıştır.
Tüm bunlara rağmen son zamanlarda 37 kişinin Suudi yönetimi tarafından aynı günde idam edilmesi hukuki açıdan olmak üzere birçok farklı açıdan ele alınması gereken bir konudur.
Bu hususta önemli olan ilk nokta, idam edilenlere atfedilen suçlardır. İdam edilen Suudi vatandaşları terörizm ile ilişkili olmak suçu ile bu cezaya çarptırılmışlardır. Halbuki Suudi yönetiminin terörizm tanımı uluslararası camiada kabul edilen suçtan tamamen farklıdır.
Suudi Arabistan'da ilk önce 2014 yılında onaylanan ve daha sonra 2017'de yeniden gözden geçirilen terörizm ile mücadele yasası terör eylemlerinin kapsamı konusunda çok detaylı bir tanım sunmaktadır.
İnsan Haklarını İzleme Örgütü bu hususta şöyle bildirmektedir:" Bu yeni yasa terör eylemleri ile ilgili aşırı kapsamlıdır. Bu yasada sadece şiddet içeren eylemler değil kamu düzeninin bozulması, toplumsal güvenliğin ihlal edilmesi ve temel yönetim kurallarının ihlali gibi girişimler de terör eylemi olarak tanımlanıp Suudi yetkilileri tarafından muhalifler ve barış yanlısı aktivistlerin cezalandırılması için kullanılmaktadır."
İnsan Haklarını İzleme Örgütü ayrı bir açıklamasında ise şöyle bildirmektedir:" Bu yasa, hükümete, tüm muhalifleri, istekleri değişiklik, düzeltme veya yolsuzluk ile mücadele doğrultusunda olsa bile terörizm ile yaftalamasına izin verecektir. "
Bugün Suudi Arabistan'da özellikle de 37 kişinin toplu idamı olayında yaşananlar ise İnsan Haklarını İzleme Örgütü'nün bu açıklamaları çerçevesinde değerlendirilebilir. Çünkü terörizm ile ilişkili olma ithamından dolayı idam edilen Suudi vatandaşlarının suçu aslında Al-i Suud siyasetlerini eleştirmesi ve protesto gösterilerine katılması idi.
Bu doğrultuda, 2016 yılında tanınmış Suudi din adamı Şeyh Nemer Bakır El Nemer terörizmi desteklemek bahanesi ile idam edilmişti. Ancak gerçekte Nemer, sadece Al-i Suud Hanedanı'nın siyasetlerini eleştirdiği için idam edildi.
Bu açıdan baktığımız zaman ikinci önemli nokta ise Suudi vatandaşlarının yargılanma sürecinin tamamen adaletsiz bir şekilde yürütülmesi idi. Bir taraftan itham edilenlerin avukata sahip olmaması ve bir başka taraftan da Suudi Arabistan güvenlik kurumları tarafından yönetilen mahkeme tarafından göstermelik ve formalite bir şekilde yargılanmaları bu adaletsizliği açıkça gözler önüne sermektedir.
CNN haber kanalı bu konu ile ilgili şöyle bir rapor yayımladı:" İdam edilenlerin itiraf belgeleri sahte olup ağır işkenceler altında hatta güvenlik unsurları tarafından yazılan belgelerdir."
Buna esasen Birleşmiş Milletler Teşkilatı İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet de 37 Suudi vatandaşının idamını kınayarak, Suudi Arabistan'da adil yargı sürecinin yoksunluğu ve idam edilenlerden işkence altında itiraf alınması ile ilgili raporlar konusunda edişe duyduğunu belirtti.
Bu husustaki üçüncü önemli nokta ise idam yöntemidir. Bu 37 kişi kılıç ile başları kesilerek idam edilip bazılarının naaşları ise çarmıha gerildi. Böyle bir idam şekli hiçbir ülkede uygulanmamasına karşın dünya üzerinde sadece Suudi Arabistan'da görülmektedir.
Bu yüzden Britanya Dışişleri Bakan Yardımcısı Alan Duncan da Suudi Arabistan'ın 37 kişiyi idam etmesi hususundaki performansını şiddetli bir şekilde eleştirerek bu girişimi, tiksindirici ve modern dünyada tamamen kabul edilemez olarak niteleyerek bu toplu idamların geriye doğru bir adım olduğunu ve Britanya'nın da bu girişimi kınadığını bildirdi.
Bu idamlar hususunda göz önünde bulundurulması gereken en önemli meselelerden biri de bu cinayetin hangi hedefler ile gerçekleştirildiğidir. Gerçekten, Al-i Suud'un, bu rejimi dünyanın eleştirilerini toplamasına neden olan böyle cinayetler yapmaktan güttüğü hedefi nedir acaba?
Gerçekte, Suudi rejimi, açık açık fırkacılık yapan yönetimlerdendir. Suudi Arabistan'ın siyasi düzeni ülkede yaşayan Şii azınlığa karşı ayrımcılıklar ile doludur. 23 Nisan 2019'da idam edilen 37 kişiden 33'ü Arabistanlı Şii idi.
Kimi uzmanlara göre Riyad'ın Kuzey istikametinde 250 kilometre mesafe ile bulunan El Zulefi bölgesindeki bir güvenlik merkezine yapılan terör saldırısı ve 37 Suudi vatandaşının idam cezası arasında bir ilişki vardır. Çünkü terör eylemi 21 Nisan gününde yapılmıştı. İdam edilen 37 kişi ise 23 Nisan'da cezalandırıldılar. Gerçekte kimileri 21 Nisan terör saldırısının daha önceden planlanmış bir girişim olduğunu ve böylece 33'ü Şii azınlıktan olan 37 kişinin infaz edilmesi için ortamı hazırlamak hedefi ile gerçekleştirildiğini öne sürmekteler.
Bu toplu idamdan güdülen bir başka hedef de Suudi Arabistan yönetiminin ister Şii ister Sünnilerden olan muhaliflere ve eleştirenlere, uluslararası baskı ve eleştirilerden paniğe kapılmayacağını ve korkmayacağını, her türlü karşı çıkmaya kılıç ile en ağır şekilde yanıt vereceğini göstermeye çalışmasıdır.
Bu doğrultuda Hadi El Amiri önderliğindeki Irak El Fetih Koalisyonu, bir bildiri yayımlayarak bu cinayeti, fırkacılık çerçevesinde yapılan bir cinayet olarak niteleyerek şöyle bir açıklamaya yer verdi:" Arap yarımadasındaki Şii şahsiyetlerin idam serisi, organize terör siyasetleri çerçevesinde ve Suudi yönetiminin, zulme ve haksızlığa karşı her türlü sesi ve protestocuyu susturmaya yönelik baskıcı ve bastırmaya dayanan yaklaşımı doğrultusunda hayata geçirilmektedir."
Değinilmesi gereken en son nokta ise Suudi yönetiminin, bu cinayetleri, uluslararası arenadan gelen eleştirilerin sözde kalacağından emin olduğu bir ortamda gerçekleşmesidir. Bunun sebebi de Amerika Başkanı Donald Trump ve işbirlikçilerinin, Al Suud aleyhinde her türlü uluslararası pratik girişimi önlemesidir.
Gerçekte de Suudi Arabistan'da son üç yılda idam hükümlerinin sayısının artmasının nedeni Amerikan hükümetinin insan katili Suudi rejimini topyekun şekilde desteklemesidir.
Bunu gösteren bir başka kanıt da Amerikan Kongresi'nde Suudi Arabistan aleyhinde onaylanan iki kararın ilkinde Suudi Koalisyon ile Yemen savaşında işbirliklerine son verilmesi ve öbüründe de Muhammed bin Selman'ın Cemal Kaşıkçı cinayetinden sorumlu olarak tanıtılması idi. Tabii bu kararlar da Donald Trump'ın vetosu ile reddedildi. Washington'un bu siyaseti Al-i Suud rejiminin pervasızlığı ve cesaretini kaç kat arttırarak ülke içi ve dışındaki cinayetler ve şiddet oranını arttırmasına yol açmıştır.