Amerika'nın Lübnan'daki sabotajlara açıkça destek olması
Lübnan'da direniş cephesi ve Hizbullah Hareketi'ni zayıflatma hedefiyle Amerika hasmane ve müdahaleci yaklaşımını tırmandırmıştır. Beyrut limanındaki dev patlama Trump yönetimince Amerika ve Fransa dahil Batılı ülkeler için Lübnan'ın iç işlerine müdahaleleri için altın bir fırsat sunmuştur.
Amerika'nın Lübnan Büyükelçiliği, onlarca kişinin hayatını kaybettiği ve binlerce kişinin yaralandığı Beyrut patlamasını fırsata çevirip, Lübnan milletini savunma edasıyla, bu zor ve tehlikeli şartlarda protesto eylemlerinin düzenlenmesini destekledi.
Amerika Büyükelçiliği, protesto eylemlerindeki saldırganların Beyrut'taki devlet merkezlerine saldırı ve protestolar hakkında yaptığı açıklamada, Amerika'nin Lübnan milletinin barışçıl gösteri hakkını tanıdığını ve herkesten şiddetten uzak durmasını istediğini ileri sürdü.
Amerika'nın Lübnan'daki protesto eylemlerini, görünüşte destekleme tutumu, aslında Washington'un bu eylemleri, Hizbullah ve lideri Seyyid Hasan Nasrullah'a karşı çevirme çabası doğrultusundadır. Amerika son iki senede, Hizbullah'a karşı geniş çaplı yaptırımlar dahil türlü baskı ve kısıtlamalar uygulayıp, Avrupalı firmaları ve ülkeleri de Hizbullah'a karşı siyasi ve ekonomik baskı politikasında kendi yanına almaya çalışmıştır. Bu bağlamda Batı, son aylarda Hizbullah ile bağlantılı kuruluş ve kişileri yaptırım listesine almıştır.
Rusya'nın Lübnan Büyükelçisi Aleksander Zasipekin bu bağlamda yaptığı açıklamada, Washington'un Hizbullah'ı zayıflatmak için Lübnan'a baskı yapma yolları peşinde olabileceğini, ancak bu girişimin sadece Hizbullah'ı güçlendireceğini belirtti.
Batı medyası ve Lübnan'daki bazı siyasi çevreler de, Beyrut limanındaki patlama ile Hizbullah'ın politika ve eylemleri arasında ilişki kurmaya çalışarak, bu hareketi Lübnan'daki kötü durumdan sorumlu tutmaya gayret göstermekteler.
Lübnan 2019'un ekim ayının ortalarından itibaren ekonomik ve siyasi kriz içindedir. Eski Başbakan Saad Hariri, ülke ekonomisini kurtarmak için vergiyi artırma kararını aldıktan sonra bu kriz başladı. Krizin ardından Hariri görevinden istifa etti ve 22 ocak 2020'da Hassan Diyab'ın başkanlığında yeni kabine kuruldu. Ancak Beyrut limanındaki korkunç patlamanın ardından bu ülkede durum daha da kötüleşmiştir.
Washington, Lübnan'daki olaylar ve kargaşaları ve devlet merkezlerine saldırıyı desteklerken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, Lübnan'ın iç işlerine açık şekilde müdahale etmeye başlayarak, Lübnan yetkililerini Paris'in isteklerini yerine getirmek için tehdit etmiştir.
Patlamanın ardından Beyrut'a giden Macron, Paris'in isteklerinin uygulanması gerektiğini belirterek, aksi takdirde, Lübnan'da bulunarak, doğrudan isteklerinin hayata geçirilmesini takip edeceği tehdidinde bulundu.
Fransız gazeteci Jeorge Malborno, Beyrut'ta Fransa Cumhurbaşkanı'nın oturumlarına katılan bir kaynaktan naklen verdiği haberde, Macron'un reformun yapılmaması halinde bazı yetkilileri yaptırım listesine alacağı tehdidine bulunduğunu bildirdi.
Macron ayrıca, "siyasi eylem planını" açıklayacağını da ileri sürdü. Londra'da yaşayan Filistinli tarihçi Beşir Nafiye twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, Macron'un küstahlıkla, Lübnan'ın siyasi hayatı için yeni bir anlaşma belirlemekte olduğunu deklare ettiğini ve Beyrut'a kısa ziyareti sırasında, Lübnan'ın hala Fransa'nın sömürgesiymiş gibi davrandığını yazdı.
Ancak açıktır ki, Fransa Cumhurbaşkanı'nın sözünü ettiği siyasi girişim, Washington'un esas hedefi olan Lübnan'da direniş cephesi ve Hizbullah hareketini zayıflatıp, Batıcılar'ın konumunu güçlendirme doğrultusundadır.
Oysa, Hizbullah'ın Lübnan halkı arasındaki güçlü konumu, Batılılar'ın bu hareketi zayıflatma ve hatta yok etme çabalarını etkisiz hale getirmiştir./