Almanya’da Diplomatik Skandal: İsrail’in “Kirli İşlerini” Üstlenmesi ve İran’a Yönelik Saldırıların Savunulması
Parstoday – Almanya Başbakanı’nın, İsrail’in Batı adına “kirli işleri” yaptığını kabul etmesi, Avrupa ülkelerinin genellikle İsrail’in vahşetini görmezden gelerek uluslararası hukuka aykırı eylemleri meşrulaştırmaya çalıştıkları geleneksel söylemlerini aşarak, Berlin’in “uluslararası hukuka saygı” iddialarını her zamankinden daha boş ve anlamsız hale getirdi.
Parstoday’in IRNA’ya dayandırdığı habere göre, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Kanada’daki son G7 Zirvesi’nin ardından Alman ZDF televizyonuna yaptığı açıklamada, Siyonist rejimin Ortadoğu’daki yıkıcı rolünü kabul ederek şu ifadeyi kullandı: “İsrail, hepimiz adına kirli işleri yapıyor.”
Merz, İsrail rejiminin Batılı ülkeler için “kirli işleri” üstlendiğini kabul ederken, aynı zamanda ABD’nin İran’a yönelik saldırılarını da savundu ve bu çatışmayı çözmek için diplomatik yolları tercih ettiklerini iddia etti. Merz’in İran karşıtı söylemleri, Tahran ve Tel Aviv arasındaki ateşkes döneminde diplomatik bir bomba gibi patladı ve Almanya Başbakanı, Siyonist rejimin uluslararası hukuku ihlal eden eylemlerini ve İran’a yönelik haksız saldırıları açıkça savundu.
İsrail rejiminin İran’a yönelik saldırılarının başlamasından 24 saat bile geçmeden, Almanya Dışişleri Bakanlığı yanlı bir açıklamayla İran’ın karşılık vermesini kınadı ve İran’ın barışçıl nükleer programını bölge ile Tel Aviv rejimi için tehdit olarak nitelendirdi.
Bu önyargılı tutum, eski Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Mohamed ElBaradei’nin bile tepkisini çekti. ElBaradei şu soruyu sordu: “Size hiç kimse, nükleer tesislere yönelik kasıtlı saldırıların, Almanya’nın da taraf olduğu Cenevre Sözleşmeleri Ek Protokol Madde 56’ya göre yasak olduğunu söylemedi mi? Tarihin her zaman yanlış tarafında duranlar artık susmalı.”
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekai Hamane de şöyle dedi: “Tarihin gerçeklerini hatırlayın: Almanya iki dünya savaşının fitilini ateşledi. Ancak İran halkı, Hitler’in zulmünden kaçan Yahudilere kucak açtı. Polonyalı ve Fransız mülteciler dahil birçok Yahudiye İran pasaportu verildi. Tarihin her zaman yanlış tarafında yer alanlar artık sessiz kalmalı.”
İsrail ile İran arasında ateşkesin duyurulmasından sonra, Merz bir kez daha Almanya parlamentosu Bundestag'da konuşarak, İsrail ve ABD’nin İran’a yönelik hava saldırılarını, Almanya’nın İsrail’in varlığını güvence altına alma konusundaki sözde “yasal yükümlülüğü”ne dayandırarak meşrulaştırmaya çalıştı.
Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Martin Giese ise, İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile iş birliğini askıya alma niyetine tepki gösterdi ve bu durumu “uluslararası topluma korkunç bir sinyal” olarak nitelendirdi. Giese bu açıklamayı yaparken, şu anki UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi’nin, ABD ve İsrail’in İran’ın barışçıl nükleer tesislerine saldırı düzenlemesi için zemin hazırlayan rolünü görmezden geldi.
Diplomatik çözüm çağrısında bulunmasına rağmen, Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, İran’ı “kırmızı çizgileri aşmakla” suçlayarak, İran’ın ABD ile iş birliği yapmamasını saldırının gerekçesi olarak göstermeye çalıştı. Bu tutum, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan, 2018’de tek taraflı olarak çekilen kişinin Donald Trump olduğunu görmezden geliyor.
Daha önceki Alman hükümetleri, İsrail’in Filistin’e yönelik savaşında “uluslararası hukuka saygı” ya da “bağımsız Filistin devleti” gibi temkinli ve çoğunlukla içi boş ifadeler kullanmayı tercih ederken, Merz’in doğrudan, kaba ve alışılmadık söylemleri, Almanya’nın diplomatik geleneği için oldukça sıradışı ve hatta çevresindekiler için bile anlaşılması zor bir durum yaratmıştır.