Arap yönetimlerinin Musul'un kurtarılışına soğuk yaklaşımları
İçinde bulunduğumuz hafta içinde Irak'ın ikinci büyük kenti Musul'un IŞİD terör örgütünün işgalinden kurtarılması özelde Ortadoğu ve genelde ise Arap dünyasının en önmeli olmakla birlikte arap dünyasının medyasının bu meseleye çok soğuk yaklaştığı görülmüştür.
Musul şehri IŞİD’in işgalinden kurtarıldı ve Irak’lıların deyimiyle “Hurafe Devleti” yıkıldı.
Aslında yıkılan IŞİD değil, IŞİD adı altında uygulanmak istenen bir projeydi; Irak’ı üçe bölme, Irak ile Suriye topraklarının bir kısmı üzerinde bir Sünnistan kurma komplo planıydı.
IŞİD başından beri başını ABD’nin çektiği müstekbir güçlerle bölgedeki stratejik ortaklarının bir projesidir. Üçe bölünmesi öngörülen Irak’ta Sünnistan kurmaktı. Irak’ın 2003 yılında işgalinden sonra planlanan yeni Irak anayasasında dolaylı olarak öngörülen ve BOP projesinde açıkça dile getirilen bir projeydi.
Ancak bu proje Irak halkı ve devletinin üstün direniş ve gayretiyle hem de umulmadık bir dönemde yıkılmış ve ve İslam alemi düşmanları ve sultacıların 10 ila 20 yıl alacağını iddia ettikleri Musul'un kurtarılışı gerçekleşmiştir.
Lübnan'ın el-Meyadin televizyonunun tabiriyle Musul'un kurtarılışı çatışmaları bölge tarihinde en büyük ve şiddetli çatışmalardandı ve bu çatışmalarla birlikte IŞİD ve arkasındaki tüm büyük devletler, bölgenin zengin satılmış yönetimleri ve komplocular ağır bir yenilgi alırken Irak halkı ve devletiyle birlikte büyük bir zafer kazanmıştır. Ancak böylesine önemli ve büyük bir zafer Arap dünyası medyasının çok soğuk yaklaşım ve ilgisine muhatap olmuş bu ise bir takım eleştirilere sebep olmuştur.
Peki Arap dünyası medyası niçin Musul'un IŞİD terör örgütünden kurtarılması meselesine ilgisiz ve soğuk kalmıştır? Bu soruya verilecek en önemli cevap ise şudur ki arap medyasının önemli bir bölümü Arap yönetimlerine ve o yönetimlerin başındaki belli kişilere aittir. Bunun için de bu medya kuruluşları, yasın ve basın organları arap yöneticilerin birer sözcüleri gibi hareket etmekte, gelişmeleri söz konusu rejim ve kişilerin siyasetleri ve çıkarları doğrultusunda değerlendirmekteler. Bu medya organların mali kaynakları da söz konusu yönetimler tarafından temin edildiği için bu medya organlarının onların çıkarlarını korumaktan başka bir çareleri de yoktur. Bu yayın kuruluşlarının söz konusu yönetim ve kişilerin siyasetlerine aykırı davranmaları durumunda ise bu yayın kuruluşları ve yöneticileri tüzel ve özel olarak ciddi sıkıntı ve sorunlarla karşı karşıya gelmekteler.
Bu arada başta Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE ve hatta Ürdün olmak üzere Arap ülkelerinin önemli bir bölümünün Musul'un IŞİD teröristlerinden kurtarılması karşısındaki siyasetleri ise son bir yılda IŞİD terörüne görünüşte daha az destek vermelerine rağmen yine de IŞİD'in yenilmesini ve Irak devleti ve milletinin zafer kazanmasını istememeleri yönündeydi. Bu ülkeler Irak güçlerinin terörizm karşısındaki yenilgisini bir yandan Irak halk güçleri milis kuvvetleri Haşdüş Şaabinin zaferi nitelerken diğer yandan kesinlikle karşı çıktıkları İran İslam Cumhuriyetinin zaferi olarak görmekteler. Bunun için de Irak devleti ve halkının bu önemli başarısını görmezlikten gelerek hatta Musul halkının bu operasyonlar sonucu çok büyük mağduriyetler yaşadıkları safsatasıyla bu büyük zafere gölge düşürmeye ve Irak güçlerini ve bu zaferi zan altında bırakmaya çalışmışlardır. Nitekim Suudi rejiminin yayın borazanı el-Arabiyye televizyonu 2016 Ekim ayında Musul'un kurtarılışı operasyonu ilk başladığı zaman olayları saptırmak amacıyla IŞİD ve el-Haşdi Şaabi'nin bir madalyonun iki yüzü olduklarını ve Musul'un sünni halkının IŞİD'in yanında olmak veya Haşdi Şaabi'yi tercih etme konusunda ikisinden birini seçmeleri gerektiğini bildirerek hem olayları saptırmaya çalışmış ve hem Musul operasyonundan kendi rahatsızlıklarını dile getirmişlerdi.
Diğer yandan sözde bölge meseleleri uzmanlarından "Zenun Yunus" isimli kişi Musul operasyonunda İran İslam Cumhuriyetinin rolünün Irak devleti ve güçlerinden daha fazla olduğunu iddia ederek, Musul operasyonu karargah odasında İran İstahbarat bakanlığının idaresinde İranlı askeri müsteşarların etkili olduğunu iddia etmişti..
Daha doğrusu bu ülkeler Musul'un kurtarılışı operasyonunu Arap kimliğinin zaferi olarak kabul etmiyorlar. Musul'un teröristlerden kurtarılışı karşısındaki pasif tutumları da bağlı bulundukları yönetimlerin siyasetlerinden kaynaklanmakta. Söz konusu Arap rejimleri, yöneticileri ve onlara bağlı medya organları Musul'u bir mezhep fitnesi adlandırdıkları bir ortamda ne yazık ki Musul'da IŞİD terörünün en büyük kurbanı yine şehrin Sünni halkı olmuştur. Bu da gösteriyor ki söz konusu rejimler belli bir çıkar ve hedef peşinde olup Sünni müslümanların durumları bunları pek ilgilendirmemekte ve hatta Musul'da olduğu gibi yine Sünni halkı kendi çıkarları uğruna feda etmeye hazırdılar.