1988 bağımsızlık bildirisinden sonra Filistin’in iç durumu
Filistin’de taş intifadası adı ile ün yapan birinci intifada Aralık 1987’de başladı ve Filistin’in bağımsızlık bildirisi de yaklaşık bir yıl sonra, yani 15 Kasım 1988’de yayımlandı. 15 Kasım 2017 bağımsızlık bildirisinin 29. Yıldönümü. Bu yüzden bu intifadadan sonra Filistin devleti ve korsan İsrail cinayetleri düzeyinde yaşanan önemli gelişmeleri gözden geçirmek istiyoruz.
Filistin bağımsızlık bildirisi 15 Kasım 1988’de Filistin milli konseyi tarafından ve birinci intifada başlamasından bir yıl sonra Cezayir’de açıklandı. Davud Kuttab, Kasım 2016’da bu konu hakkında şöyle yazdı:
Bu bildirinin hazırlanmasında prof. Edvard Said ve şair Mahmut Derviş büyük rol ifa ettiler. Bazı uzmanlar bu bildirinin başta Faysal Hasan olmak üzere intifadanın yerli liderlerinin arzusu olduğuna inanıyor. Bazıları ise 15 Kasım 1988’de yayımlanan şeyin bir bildiri değil de asıl bir belge olduğuna inanıyor, zira bu belge Filistin devletinin temeli sayılıyor.
Filistin bağımsızlık bildirisinde şöyle deniliyor:
Filistin, Filistin’in Arap halkı orada dünyaya geldikleri, büyüdükleri ve ilerledikleri yerdir. Filistin’in Arap halkı kendi aralarında vahdetini, topraklarını ve tarihlerini güvence altına alıyor.
Bildiride ayrıca Beytulmukaddes Filistin’in başkenti olarak ilan ediliyor. Yine 1967 sınırları da Filistin devletinin sınırları olarak belirleniyor.
Bu bildiri yayımlandıktan sonra BM genel kurulu de 177.43 sayılı kararnameyi onaylayarak Filistin devletinin 15 Kasım 1988’de Filistin milli konseyi tarafından ilan edildiğini tasdik etti ve Filistin’in bir devlet olduğunu onayladı.
Filistin’de 1988 bağımsızlık bildirisinden sonra yaşanan en önemli iç gelişmelerden biri, taş intifadasının devam etmesiydi.
Taş intifadası Aralık 1987’de başladı ve 1993’te ve altı yılın ardından Oslo anlaşmasının imzalanmasıyla son buldu. Taş intifadası yıllarında 1300 Filistinli şehit düştü.
Filistin’de 1988 bağımsızlık bildirisinden sonra yaşanan en önemli iç gelişmelerden biri de taş intifadasının etkisiyle 1991’de Madrid barış konferansı ve 1993 Oslo anlaşmasıydı.
Taş intifadası dördüncü yılına girdiği bir sırada Amerika ve eski sovyetler birliğinin destekleri ile Madrid konferansı 30 Ekim 1991’de başladı. Bu konferanstan sonra da uluslararası gözetimde Filistinli ve siyonist taraflar arasında onlarca oturum düzenlendi ki sonunda Norveç’te Eylül 1993’te düzenlenen Oslo konferansı taş intifadasının son bulmasına vesile oldu ve Filistin gelişmelerine yeni bir temel oluşturdu.
Filistin tarafından özerk teşkilatın şimdiki Başkanı Mahmut Abbas Filistin, İsrail, ABD ve Rusya arasında gerçekleşen dörtlü anlaşmayı imzaladı. Oslo anlaşması Filistin özerk teşkilatının kurulmasına zemin hazırladı.
Aslında Oslo anlaşması Filistin ve İsrail arasında imzalanan en önemli anlaşmaydı, fakat korsan rejim İsrail bu anlaşmaya asla uymadığı gibi anlaşmanın maddelerini ayaklar altına aldı. Siyonist rejimin bu anlaşmada üstlendiği en önemli yükümlülük, siyonist yerleşke inşaatını durdurmak ve Filistinli esirleri serbest bırakmaktı, fakat Tel aviv anlaşmanın uygulanması için belirlenen 5 yıllık süre içerisinde bu yükümlülüklerin hiç birini yerine getirmediği gibi anlaşma imzalandığı günden beri siyonist yerleşke inşaatını daha da hızlandırdı ve Filistinli esirlerin durumu daha da vahim hale geldi. Gerçekte Oslo anlaşmasının tek kazanan tarafı İsrail oldu, zira Filistinli taraf bu çakma rejimi tanıdı.
Filistin’de 1988 bağımsızlık bildirisinden sonra yaşanan en önemli iç gelişmelerden bir başkası, ikinci ve üçüncü intifada hareketlerinin başlamasıydı. Filistin’in Mescid-i Aksa intifadası adı ile ün yapan ikinci intifadası Eylül 2000’de başladı ve şubat 2005’de, yani 4 yıl 5 ay sonra son buldu. Bu intifada sırasında da 4 bin 412 Filistinli şehit düştü ve 48 bin Filistinli de yaralandı.
Filistin’in ikinci intifadası 8 Şubat 2005’te ve Filistinli tarafla siyonist taraf arasında Mısır’ın Şermül Şeyh zirvesinde varılan ateşkes anlaşmasının imzalanması ile son buldu.
Filistin’de üçüncü intifadanın ilk kıvılcımları, ikinci intifadanın başladığı günden 15 yıl sonra ve son bulduğu günden 10 yıl sonra, 24 Eylül 2015’te ve Müslümanların kurban bayramı gününde göze çarpmaya başladı, fakat resmen 1 Ekim 2015’te başladı ve halen de devam ediyor. Bu intifada sırasında şimdiye kadar 340 Filistinli şehit düştü.
Filistin’in ikinci ve üçüncü intifadaları, intifada hareketi, direniş ve mücadele Filistin milletinin siyonist rejim karşısında kimliğinin önemli bir parçası olduğunu ve Filistinli hareketin hala canlı olduğunu ortaya koydu.
Filistin’de 1988 bağımsızlık bildirisinden sonra yaşanan en önemli iç gelişmelerden biri de Filistin yasama meclisi seçimlerinden 2017’de milli vefak hükümeti kuruluncaya kadar geçen sürede yaşanan gelişmelerdi.
Filistin’de 1988 yılında bağımsızlık bildirisi yayımlandıktan sonra yaşanan en önemli gelişmelerden biri, yasama meclisi seçimlerinin düzenlenmesiydi. Filistin’de ilk yasama meclisi seçimleri 1996 yılında düzenlendi, ancak Filistin İslamî direniş hareketi Hamas bu seçimleri boykot etti. İkinci seçim ise on yıl sonra ve 2006 yılında düzenlendi. Bu kez Hamas bu seçimlere katıldı ve meclisin 132 sandalyesinden 74 sandalye kazanarak seçimleri Fetih hareketinin önünde tamamladı. Ancak Fetih hareketinin bu seçimleri kaybetmesi, Filistin içinde ihtilafların tırmanması ve hatta Fetih ile Hamas arasında iç çatışmaların başlamasına yol açtı. Bu savaş pratikte Filistin’i Batı şeria ve Gazze şeridinde iki ayrı hükümetin kurulması ile birlikte ikiye böldü. Bu durum ekim 2017 tarihine kadar devam etti. 12 ekim 2017’de Fetih ve Hamas hareketleri Mısır’ın başkenti Kahire’de milli barış ve milli vefak hükümetinin kurulması üzerinde anlaşmaya vardı.
Gerçi Filistin bağımsızlık bildirisi Filistin’in birinci intifadası başladıktan yaklaşık bir yıl sonra yayımlandı, ancak bu bildiri yayımlandıktan sonra eli kanlı siyonist rejimin mazlum Filistin milletine yönelik cinayetleri daha da şiddetlendi.
Korsan rejim İsrail’in Filistin milletine yönelik en önemli cinayetleri ise Filistin milletine bir kaç savaş dayatmak, Gazze şeridini kuşatma altına almak, siyonist yerleşke inşaatını sürdürmek ve Filistinli esir sayısını arttırmaktı.
Siyonist rejim mazlum Filistin milletine yönelik her gün işlediği cinayetlere, katliamlara, bombardımanlara ve suikastlere ilaveten ve özellikle üç intifada sırasında işlediği onca cinayetten başka bu milleti bir kaç savaş da dayattı. Siyonist rejim 1948 yılından sonra ortalama her beş yılda bir savaş olmak üzere toplam 14 savaş dayattı, ki bu savaşlardan dördü Arap ülkelerinin ordularına karşı, yedi savaş Filistin direniş gruplarına karşı ve üç savaş da Lübnan direnişine karşıydı.
Korsan İsrail’in Filistin milletine dayattığı savaşlara 2008, 2012 ve 2014 savaşlarını örnek vermek mümkün. Siyonist rejimin kızgın kurşun ve Hamas’ın Furkan savaşı olarak adlandırdığı 2008 savaşı 22 gün sürdü. Bu savaşta aralarında 404 çocuk ve 115 kadının bulunduğu toplam 1450 Filistinli şehit düştü, beş bin Filistinli de yaralandı. Eli kanlı rejimin bulut sütunu olarak adlandırdığı 2012 savaşı 8 gün sürdü. Bu savaşta da 191 Filistinli şehit düştü, 1526 Filistinli de yaralandı. 2014 savaşı da 50 gün sürdü ve bu savaşta aralarında 550 çocuğun bulunduğu 2200 Filistinli şehit düştü, 11 bin Filistinli de yaralandı.
Siyonist rejim İsrail Filistin’de düzenlenen ve Hamas hareketinin zaferi ile sonuçlanan 2006 genel seçimlerinin ardından Fetih hareketi ile koordineli bir şekilde Gazze şeridini abluka altına aldı. Bu abluka 11 yılın ardından halen devam ediyor. Gazze şeridini adeta dünyanı en büyük açık hapishanesine çeviren bu zalimane ablukanın yüzünden Gazze şeridinde hayat standartları şiddetle geriledi, öyle ki bölgede işsizlik oranı %50’yi aştı ve yoksulluk oranı da %60’a tırmandı. Abluka yüzünden Gazze halkının %80 kadarı insani yardımlara muhtaç kaldı. Bölgede ayrıca ilaç sıkıntısı da baş gösterdi. Siyonist rejim ise Gazze şeridine insani yardım gönderilmesine de izin vermiyor.
Siyonist yerleşke inşaatının devam etmesi, İsrail’in Filistin milletine yönelik en önemli cinayetlerinden biridir. Zira Filistin milleti bu yüzden yaşadığı evini yurdunu terk etmek zorunda kalıyor. Bu yüzden hali hazırda 5 milyon Filistinli mülteci hayatı yaşıyor.
Siyonist rejim yerleşke inşaatını Filistinli bölgeleri Yahudileştirmek ve bu toprakları gaspetmek amacıyla sürdürüyor. Gerçekte Tel aviv yerleşke inşaatı konusunda sadece Oslo anlaşmasının değil, hatta yerleşke inşaatını kınayan BM güvenlik konseyinin 2334 sayılı kararnamesini de hiçe sayıyor, nitekim bu kararname bile eli kanlı rejimin bu cinayetini durduramadığı gözleniyor.
İsrail’in mazlum Filistin milletine karşı işlediği bir başka cinayet, Filistinli esirlerin durumuyla ilgilidir. Hali hazırda 6 bin Filistinli siyonist rejim zindanlarında esir hayatı yaşıyor ve oldukça uygunsuz şartların altında ölüm kalım mücadelesi veriyor. Filistinli esirler şimdiye kadar bir çok kez söz konusu uygunsuz koşulları, cismi ve ruhi işkenceleri ve hiç bir suç işlememişken hapse atılmayı protesto etmek için açlık grevi başlattı, fakat eli kanlı rejim bu itirazları asla umursamadı.
Genel bir değerlendirmede Filistin’in durumu 1988 bağımsızlık bildirisi ilan edildikten sonra iç arenada daha fazla ayrışma ve daha fazla iç çatışma noktasına doğru ilerlediği söylenebilir. Oysa Filistinli direniş grupları sürekli korsan İsrail ile mücadeleye vurgu yapıyor. Gerçekte Fetih hareketi ve Filistin özerk teşkilatı siyonist rejimle uzlaşma yolunu izlemeye başladı ki bu da Fetih ve Hamas hareketlerinin yollarını ayırmalarına sebebiyet verdi. Katil rejim İsrail de 1988 bağımsızlık bildirisinden sonra Filistin milletine karşı bir çok cinayet işledi ve daha fazla Filistinli toprakları gaspetti.