Kültürlerin birlikteliği, kalkınmanın etkeni
(last modified Mon, 21 May 2018 03:55:12 GMT )
Mayıs 21, 2018 06:55 Europe/Istanbul
  • Kültürlerin birlikteliği, kalkınmanın etkeni

Günümüz dünyasında yaklaşık 200 ülkede çeşitli kültürleri benimseyen yaklaşık on bin beşeri topluluk yaşıyor.

Kültürler zaman içerisinde ve çeşitli mekanlarda fraklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Bu çeşitliliğin kökleri beşeri grupların ve toplulukların farklı kimliklerine uzanır ve yenilikçiliklere ve bilgi alış verişine kaynaklık eder.

 

 

Kültürel çeşitlilik beşeriyet için doğada biyo çeşitlilik kadar faydalıdır. Gerçekte kültürel çeşitlilik beşeri ortak mirastır ve şimdiki ve gelecek kuşakların lehine tanınması ve onaylanması gerekir.

Kültürel çeşitliliğin önemi UNESCO için 1945 yılında faaliyete başladığı günden itibaren onu resmiyete tanıyacak kadar fazladır ve boyutları da 2001 yılında UNESCO’nun kültürel çeşitlilikle ilgili evrensel bildirisinde ele alınmıştır.

 

 

Daha sonra BM genel kurulu da 21 Mayıs gününü, dünya diyalog ve kalkınma için kültürel çeşitlilik günü olarak adlandırdı. Bu adlandırmanın amacı kültürel çeşitliliğin değerlerini daha iyi idrak etmek ve tanımaktır, böyle insanlar birlikte yaşama maharetlerini geliştirebilecektir. UNESCO tüm BM üyelerinden ve tüm medeni uygarlıklardan bu günü anmalarını istiyor.

 

 

Kültürü, bir toplumun veya sosyal grubun bir dizi duygusal, fikri, maddi ve manevi yaşamlarının fraklı özelliklerinin topluluğu olarak kabul etmek gerekir, öyle ki, insanların sanat ve edebiyat, yaşam tarzı, birlikte yaşamak ve inançlarını kapsamaktadır.

Uluslararası camianın benimsediği görüşleri yansıtan kültürle ilgili en önemli tanımlarından biri, 1982 yılında uluslararası kültürel siyasetler konferansı sırasında Meksika’da gündeme geldi. Meksico city bildirisinde kültürel politikalar hakkında şöyle deniliyor: kültür bir toplum veya bir grubun farklı ruhi, maddi, fikri ve duygusal özelliklerinin bileşimidir. Kültür insanların yaşam tarzını, insan haklarını, değersel düzenlerini, geleneklerini ve inançlarını da kapsar.

 

 

Bu bildirinin bir başka bölümünde de şöyle deniliyor: kültür, insanın çevrelerindeki dünyaya tepkilerine yön verir ve görüşlerin farklılığını ortaya koyar. Kültür insana akılcı hayat, yargı gücü ve ahlaki sorumluluk duygusunu verir. Kültür aracılığı ile değerlerin farkına varır ve kendimizi başkalarına tanıtır ve eksikliklerimizi gideririz.

 

 

Kültürel çeşitlilik aslında yeni bir konu değildir. İnsanların yeryüzünde uzun ömrü ve çeşitli kavimlerin, ırkların ve dillerin yeryüzünde dağılmaları dünya genelinde farklı kültürleri yaratmıştır. Tarih boyunca kültürler birbiriyle teamülde bulunmuş ve karşılıklı etkileşimleri kaçınılmaz hale gelmiştir. Ancak günümüz dünyasında kültürel çeşitlilik konusunun gündeme gelmesi ile birlikte kültürel çeşitliliğin beşeri ortak miras olarak kabul edilmesi için çaba harcanmış ve kültürel çeşitliliğe saygı olumlu bir kültürel davranış olarak değerlendirilmesi sağlanmıştır. Bu mesele, son yıllarda dünyada gündeme gelen ve amacı yerel kültürleri yok etmek ve Batı kültürel egemen kılmak üzere dayatılan küreselleşme ve kültürel bütünlük tezlerinin karşı noktasında yer alır.

 

 

Kültürel çeşitlilik beşeri ortak miras olduğu ve şimdiki ve gelecek kuşakların yararına tanınması ve onaylanması gerektiği belirtilir, zira kültürel çeşitliliğe saygı karşılıklı güven ortamında sabırlı bir şekilde işbirliği ve diyaloglara zemin oluşturur ve uzlaşma, uluslararası barış ve güvenliğin en önemli güvencelerinden biridir. Bu konu, uluslararası kültürel çeşitlilik bildirisinde de gözetilmiş ve özel olarak kültürler arası diyaloğu ve kültürel çeşitliliğe saygı, sürdürülebilir barışın olmazsa olmazının ön hazırlığı olarak gündeme gelir.

 

 

Kültürel çeşitliliğin barışın inşa edilmesi için önemi İslam ülkelerinin kültür bakanlarının düzenlediği zirvede de ele alınır ve kültürel çeşitliliği koruma temelinde bir bildiri yayımlanır.

Bu bildiride çeşitli milletlerin özelliklerinin gözetilmesi, barışçıl bir şekilde bir arada yaşamak, ortak işbirliği ve milletlerin arasında yapıcı diyalog, kültürel çeşitliliğe ulaşmanın ve kültürel kalkınmaya zemin hazırlamanın şartları olarak beyan edilir.

 

 

İslam ülkelerinin kültür bakanlarının ortak bildirisinde ayrıca şöyle deniliyor:

Kültürel çeşitlilik Allah tarafından bir muhibettir ve bizler Müslüman olarak küresel barışın temelini atmakta insani risaletimiz vardır. Her kültür kendine özel değerleri vardır ve hiç kimse çeşitli kültürlerin küresel kültürel mirasın zenginliği üzerindeki etkisini gizleyemez. Kültürel çeşitlilik uyumsuzluklara ve gerginliklere ve başkalarının dışlanmasına yol açmaması gereken muazzam bir servettir, bilakis ortak işbirliği, uyum, barış ve gerginlikleri ve ihtilafları gidermeye sebep olmalıdır.

 

 

 

İslam ülkelerinin kültür bakanlarının ortak bildirisinde ayrıca kültürel çeşitliliğin İslam dininin tealimlerine göre tanındığı ve farklılıklardan yararlanma hakkı insan hakları ilkelerinden biri olarak belirlediği vurgulandı. Zira İslam ve Kur'an'ı Kerim bakışında insanların farklı oluşu doğal bir ilkedir ve bu farklılıklar insanın yaratılış sistemi üzerinde düşünmesine vesile olur. Bu farklılıklar düşünme ehli olanları düşünmeye yöneltir. Nitekim Allah teala Kur'an'ı Kerim’in Rum suresinin 22. ayetinde yerin ve göklerin yaratışında ayetlerinden biri insanların rengi ve dilinin farklı oluşu olduğunu buyuruyor ve bunun düşünenler için işaretler olduğunu buyuruyor.

 

 

Tarihi deneyimlere göre kültürel çeşitliliğin insanlara çeşitli fırsatlar sunduğu ve bu da kalkınmanın altyapılarından olduğu söylenebilir. Kültürel çeşitliliği sadece iktisadi büyüme etkeni olarak görmemek ve bunun yanında manevi, ahlaki, duygusal ve fikri açılardan daha iyi bir yaşama ulaşmanın aracı olarak algılamak gerekir. halk ve çeşitli ve dinamik ve çok sayıda kültürlere mensup kimliklere sahip olan grupların arasında barışçıl teamül ve dayanışma hakim olan toplumlarda insanların arasında bir arada yaşama şevki çok önemli ve gereklidir.

 

 

UNESCO Başkanı İrina Bokova dünya diyalog ve kalkınma için kültürel çeşitlilik günü dolaysıyla yayımladığı mesajında bu konuya temas ederek şöyle diyor: kültürel çeşitlilik sürdürülebilir kalkınma hedefleri olan yoksullukla mücadele, cinsiyet eşitliği, genel eğitim ve insan hakları hedeflerine ulaşmak için değerli bir kaynaktır ve hepimiz bu meseleyi, sürdürülebilir kalkınmayı yakalamak için planlamalarımızda gözetmeliyiz. Biz kaynakların kısıtlı yeni bir döneme girmişiz ve en güçlü yenilenebilir kaynağımızı, yani zeka ve yaratıcılığımızı esaretten kurtarmalıyız. Kültürel çeşitlilik yaratıcılık etkenidir. Yaratıcılık üzerine yapılacak yatırımlar toplumları değiştirebilir. Bizim görevimiz, genç kuşakların arasında kültürler arası maharetleri geliştirerek kültürel çeşitliliği korumaya yardımcı olmak ve farklı kültürlere, dillere ve inançlara rağmen bir arada yaşamayı öğrenmektir.

 

 

 

Günümüzde kültürler arası diyalog ve kültürel teamülün sürdürülebilir kalkınmayı kolaylaştıran önemli bileşenlerden olduğu ispat edilmiş bir gerçektir. Tasarruf, yatırım, genel eğitim ve güven gibi bileşenler, kalkınmanın üzerinde büyük tesiri vardır. Özellikle kültürlerin yakınlaşması için uygun şartlar oluştuğunda, sürdürülebilir kalkınma için yeni zemin oluşur.

 

 

Üretken kültürlerin teamülü, yakınlaşmalarına vesile olurken, sürdürülebilir kalkınmanın temel bileşenlerinden sayılır, zira bu konu, sürdürülebilir kalkınmanın iktisadi, çevre ve sosyal alanlarda güvenlik boyutunu geliştirerek takviye eder. Kültürel çeşitliliği benimsemiş kültür eksenli insani bir yaklaşım da kültürel dayanışmayı sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda derinleştirerek kalkınma sürecinin güçlenmesine ve yayılmasına yol açabilir.

 

 

 

Belki bu yüzdendir ki uluslararası kültürel politikalar bildirisinin 6. Maddesine göre kültürün milli ve uluslararası kalkınma politikalarına ve uluslararası kalkınma işbirliğine yerleştirilmesi zaruri bir stratejik unsur şeklinde beyan edilmiş ve hatta bildirinin 8. Maddesinde da geleneksel ve yerel bilim maddi ve manevi sermaye kaynağı olarak sürdürülebilir kalkınmada payı önemli telakki edilmiştir.

 

 

Kültürlerin arasında yapıcı teamül özellikle üçüncü milenyumun başından itibaren uluslararası kültürün teorisyenlerinin ilgi odağına yerleşmiştir. 21. Yüzyıldan önce ve İran İslam Cumhuriyeti’nin inisiyatifi ile BM genel kurulunda medeniyetler arası diyalog tezi kabul edilerek üye ülkelerce onaylandığında, bu bağlamda bazı yeni kavramlar da gündeme geldi.

Gerçekte bu çeşitli kavramlar ortak paylarına karşın her biri kendine özel eğilimleri olmuştur. Bu yüzden kültürel tez üretenlerin alanında bu kavramları irdelemek kültürlerin arasında yapıcı teamüllere yardımcı olabilir, gerçi bu konu başlı başına tüm grupların ve tüm ülkelerin işbirliğine muhtaçtır.