Kuruntulu bir Başkanın bitmeyen skandalları
(last modified Sun, 20 Jan 2019 15:36:10 GMT )
Ocak 20, 2019 17:36 Europe/Istanbul
  • Kuruntulu bir Başkanın bitmeyen skandalları

“The Trump Prophecy” adlı filmi ele aldığımız kısa sohbetimizde sizlerle birlikteyiz. Geçen yılın sonlarına doğru Amerika’da ekrana giren bu filmde evangelist Hristiyanlar ABD Başkanı Donald Trump’ın yüzünde İranlı krallardan Hahameneşi Kuroş’un çehresini çizdiler.

Evet, 2018’in sonlarına doğru Amerika’da The Trump  Prophecy adlı bir film ekranlarda seyircileri ile buluştu. Ancak bu filmde dikkat çeken ve üzerinde durulması gereken bazı ince noktalar yer alıyordu.

Bu film, emekli itfaiye memuru Mark Taylor’un öyküsü üzerinde kurgulanmıştır. Taylor 2011 yılında tanrı ona Donald Trump’ın ABD Başkanı olacağını söylediğini iddia ediyor. Filmin hassas sahnelerinden birinde ve tam Taylor’u canlandıran aktör ani bir şekilde baygınlık geçirdikten sonra kutsal kitabı alıyor ve İşaya kitabının 45. bölümünü açıyor. Bu bölümde Hahameneşi kralı Kuroş anlatılıyor. Filmin bir sonraki sahnesinde seyirci ABD Başkanı Donald Trump’ın Hristiyanlığın propagandasını yapan ünlü bir TV programına verdiği mülakatın sesini duyuyoruz.

 

Evanglist Hristiyanların yazarı ve sözcüsü olan ve bu filmde de bulunan Lance Villanueva bir zamanlar şöyle demişti: Amerika’nın kırk beşinci Başkanı, İşaya kitabının 45. bölümündeki Kuroş gibi olması mukadderdir; o yıkılan duvarları yeniden inşa edecek ve bizlerle kültürel çöküşün arasına duvar çekecektir.

The Trump  Prophecy adlı filmin macerası da buna benzer bir şeydir.

 

Hahameneşi hanedanının büyük kralı Kuroş milattan önce altıncı yüzyılda dünyaya geldi ve Pers adı ile anılan o dönemin büyük topraklarının ilk imparatoru oldu. Kuroş’u, Babil’de esir olan Yahudileri kurtardığı için takdir eden İşaya kitabının 45. bölümü şöyle başlıyor: Tanrı Kuroş’u kral olarak seçti ve ona güç ve kuvvet verdi ki ülkeleri fethetsin ve kralları tahtlarından devirsin.

 

The Trump  Prophecy adlı film Liberty üniversitesi hocaları ve öğrencilerinin katkıları ile yapılmıştır. Bu üniversite, rektörü Jerry F. Junior Amerika’nın son başkanlık seçimlerinde Evangelist Hristiyanların Donald Trump’a destek vermesinde önemli rol ifa eden üniversitedir.

Bundan başka Foxnews’dan Cenin Piro ve korsan İsrail’in Amerika büyükelçisi Ran Dremer de Trump ve Kuroş’un birbirine benzediğinden söz eden kişilerden bazılarıdır.

 

Beyaz sarayda kutsal kitabı haftalık etüt eden ve aralarında Başkan yardımcısı ve kabinenin bir çok üyesi yer alan grubun yöneticisi Ralf Drulinger “kral” sözcüğüne yoğun ilgi duyuyor ve genellikle bunu fiile dönüştürüyor ve dindaşlarına şöyle diyor: Gelecekteki yaşamlarımızda kraliyet düzeni için hazırlıklı olun!

 

Evangelist Hristiyanların ve dini örgütlerin siyasi faaliyetlerinin uzman yazarı Catherine Stewart, New York Times gazetesinde The Trump  Prophecy adlı eser hakkında şöyle yazıyor: Uzun süredir siyonistlerin arasında düğmesine basılan ve hakkında bir çok program ve plan hazırlanan ahir zaman projeleri ile ABD Başkanı arasında bağ kurmak yeni bir konu değildir. Hatta oğul Bush döneminde de onu bu projenin çerçevesinde “Mesih” olarak ilan ettiler ve ondan önce de Ronald Rigan benzer propagandaların etkisi altında kalarak ahir zaman füzesinin düğmesine basan ilk kişi olmayı arzu ettiğini açıklamıştı.

 

Evangelist ve ulusalcı Hristiyanlar ABD Başkanı Donald Trump’ı İran kralı Kuroş gibi muktedir bir lider olarak görüyor ve bu yüzden de ona destek veriyorlar. Gerçekte Amerikalı evangelist ve ulusalcı Hristiyanlar Donald Trump’ı sırf eğilimleri yüzünden değil, daha çok tarzı yüzünden benimsiyorlar. Bu filmde de yer alan evangelist yazar Lance Villanueva şöyle diyor: Bence Amerika’nın kırk beşinci Başkanı Kuroş gibidir ve bizi kültürel çöküşten ayıracak kırılgan duvarı yeniden iade edecektir.

 

Catherine Stewart da bu konuda ilginç noktaya temas ederek şöyle yazıyor: ABD Başkanı Trump’ın davranışlarına yönelik tüm eleştirilere rağmen bu seçmenler Trump’ı bırakacak son kişiler olacaktır, gerçi inanç bakımından daha az gerekçeleri olabilir. Şunu da unutmamalıyız ki sağcı Hristiyanlar sadece iktisadi çıkarlarını korumak için çaba harcamıyor, aynı zamanda Trump’ın Hristiyan karşıtı ve demokrasi karşıtı sıfatları onlar için Trump’ın cazibesi bakımından hayati noktalar sayılıyor.

 

Gerçi günümüz evangelist ve ulusalcı Hristiyanlar ABD anayasasına saygı konusunda kulağa hoş gelen sözler sarf ediyorlar, fakat aslında bu zümre devletin başında despot birinin bulunmasını tercih ediyorlar. Gerçekte bu zümrenin istediği tek şey, başlarında bir “kral” bulunmasıdır. Evangelist ve ulusalcı Hristiyanlar, Kuroş gibi krallar hiç bir kanuna uymadıklarını, zira onların kendileri kanun olduklarını ve kötümserlik günleri için ideal liderler olduklarını savunuyor. Nitekim Donald Trump’ın kendisi de bir çok kez bu istek ve şevki ve despot bir lider bekleyişi sorusuna cevap vermiş ve türlü yollardan kendisini bu şartlara sahip olan bir lider olarak tanıtmaya çalışmıştır. Örneğin Trump seçim kampanyaları sırasında evangelist Hristiyanların liderleri ve Lance Villanueva ile düzenlediği bir oturumda şöyle demişti: Eğer kızmazsanız size bir şey söylemek istiyorum, sizler çok yumuşamış ve merhametli olmuşsunuz. Bu sözler evangelist liderleri çok mutlu etti ve çevresinde geniş propaganda da yapıldı.

 

Catherine Stewart şöyle devam ediyor:

Günümüz ulusalcı Hristiyanlarının düşüncesine göre Kuroş gibi büyük kralların imtiyazı, yasaları izlemek zorunda olmamalarıdır, zira onların kendileri kanundur. Kötümserlik dönemlerinde bu durum onları ideal lider yapıyor. Kuroş hakkında bilinmesi gereken bir başka önemli konu, onun bir melike olmadığıdır. Ulusalcı Hristiyanların aleminde meşru siyasi güç büyük oranda erkeklere aittir ve bu kesime mensup olan kişiler kutsal kitabın sadece erkeklerin liderliğini vasfederek tavsiye ettiği üzerinde ısrar ediyorlar.

 

Bu arada bazı sağcı Hristiyanlar da yüksek mahkemeyi ele geçirmek veya kürtaj yasasını ortadan kaldırmak gibi hedeflerin uğruna Donald Trump’a destek verdikleri belirtilmelidir. Bu kesim de son iki yılda ulusalcı Hristiyanların onlarca konferansına katılmış ve Trump hakkında tartışma yaratacak bazı kuşkucu konuları beyan etmenin yanında hemen hemen her seferinde Trump’ı doğrudan gökten nazil olan ve milletini tanrıya geri götürmek isteyen bir mucize nitelemiştir. Hatta bu konferansların bazılarında Trump’a muhalefet, tanrıya karşı çıkmakla bir olduğu bile dile getirilmiştir.

 

Catherine Stewart’a göre, günümüzde ulusalcı Hristiyanlar hareketi aslında despot, erkek eksenli ve paranoyak bir harekettir. Bunlar kültürel bir savaş yürütmüyorlar. Bunlar doğrudan demokrasiye saldırıyorlar. Catherine Stewart şöyle devam ediyor:

Evangelistler ve ulusalcı Hristiyanlar Kuroş’u muktedir biri biliyor ve bu yüzden onu destekliyorlar. Onlar sadece eğilimleri için ABD Başkanı Trump’ı Kuroş’la karşılaştırmıyorlar. Onlar Trump’ın tarzını seviyorlar ve beşeri tarihte muktedir bir örnek arayışında Kuroş’u en iyi örnek olarak görüyorlar.

 

Aslında Amerika’nın kuruntulu ve kendine hayran olan Başkanı ilk kez kendisi ile Hahameneşi kral Kuroş’un benzetilmesi hakkında bu tür sözleri duymuyor ve buna göre de kendisini içi boş şişirilmiş bir balona kaptırmıyor. 2018 yılının başında da siyonist bir örgüt Kuroş ve Trump’ı yan yana getiren bir sikke darp ederek hiç bir mantıklı ve tarihî dayanağı olmayan boş bir tartışmayı gündeme getirdi, fakat ciddi itirazlarla karşılaştı, zira akıllı insanlar bu iki kişiyi yan yana getirmeyi insan hakları ve tarihe ciddi hakaret niteliyordu.

 

Bu sikkenin macerasına gelince, işgal altındaki Filistin’de “kutsal mabet” adlı siyonist bir örgüt tuhaf bir hareket yaparak “mabet sikkesi” adı altında bin kadar sikke darpetti. Bu sikkenin üzerinde Hahameneşi kralı büyük Kuroş ve ABD Başkanı Donald Trump’ın resimleri yan yana duruyordu. Söz konusu örgüt bu hareketine gerekçe olarak yaptığı açıklamada, Yahudilerin büyük Kuroş ve Trump’ın 2557 yıllık ara ile Urşelim’i, yani Kudüs’ü, Yahudiler için korumakta aynı rolü ifa ettiklerine inandıklarını ileri sürdü. Tarihî kaynaklara göre İran kralı Kuroş yaklaşık 2500 yıl önce Babil’de sürgün hayatı yaşayan Yahudilerin Kudüs’e geri dönmelerine izin verdi ve şimdi ABD Başkanı Donald Trump bu kenti siyonist rejimin başkenti olarak tanıdı.

 

Ancak siyonist örgütün bu hareketi dünya genelinde farklı tepkilerle karşılaştı ve bir çok tarih uzmanı ve araştırmacısı Kuroş eşsiz bir insan olduğunu ve Trump gibi ırkçı birinin onunla karşılaştırılması tarihî bir hata ve garezkar bir davranış olduğunu ilan etti. Bu hareket aynı zamanda İranlıların da tepkisine ve infial duygusuna yol açtı, zira Trump İran tarihinin tanınmış kralı Kuroş’la hiç bir benzerliği yoktu ve bu iki kişiyi bir tutmak insan hakları ve tarihe hakaretti.

Ancak Amerika’da Trump gibi zeka sorunlu birini siyonist rejimde hazırlanan bu proje çerçevesinde, İran’ın kültürel atmosferinde eskilere dönüş planı üzerinden yıllar geçtiği bir sırada İran tarihinin eski krallarından  biriyle bir tutmakta dikkat çeken önemli bir nokta, bu zümrenin İslam ve İslam inkılabı ile mücadele için eski bir projeyi yeniden ihya etme çabalarıdır. Oysa bu proje İran’ın eski rejimi döneminde başarılı olamamıştı.

 

Şimdi akla gelen esas soru şu ki, eğer eski İran’da bugün dünya genelinde liderlere örnek olacak bu denli muktedir bir kral varsa, acaba bugün var olsaydı Batı ile uzlaşma yolunu tutar mıydı? Acaba böyle biri şimdiki şartlarda Batılı devletlerin zorbalıklarını hoşgörü ile karşılar mıydı veya siyonistlerin işlediği cinayetlere karşı sessiz kalır mıydı?

 

Aslında eğer siz de biraz olsun şu cemaatin sözlerine ve davranışlarına dikkat edecek olursanız, bu zümrede eski İran’ın ihtişamından hiç bir iz bulamazsınız. Bu zümrede dikkat çeken tek şey yalancılık, sahtekarlık ve kuruntu kurmaktır. Bugün Amerika’da başkanlık koltuğuna oturan zat zihni açıdan bu tehlikeli hastalığa yakalanan biridir.012