Avrupa'da radikal sağcıların iktidara gelmesi
(last modified Sat, 08 Jun 2019 10:57:51 GMT )
Haziran 08, 2019 13:57 Europe/Istanbul
  • Avrupa'da radikal sağcıların iktidara gelmesi

Avrupa Birliği ve Avrupa kıtasının ciddi sorunlarından ve meselelerinden biri de son yıllarda radikal sağcı partileri ve hareketlerinin Avrupa genelinde büyümesidir. Bu konu Avrupa Birliği ve kıtanın büyük ülkeleri liderleri arasında derin kaygılara yol açmıştır.

Radikal sağcı gruplar ve partiler son yıllarda ilk etapta Avrupa Birliği ülkeleri parlamentolarına odaklanıp ikinci etapta da Avrupa Parlamentosunda çoğunluğu elde etmeyi hedeflemişlerdir. Almanya şansölyesi Angela Merkel bu konu hakkında şöyle bir açıklamada bulunmuştur:" Almanya dahil birçok Avrupa ülkesinde popülizm ve aşırı milliyetçiliğin büyüdüğüne şahitlik ediyoruz. "

 

Aşırı sağcı gruplar ve partiler şimdiye dek İtalya, Macaristan, Avusturya, Danimarka, Slovakya, Almanya, İsveç, Fransa, Polonya, Belçika ve İspanya gibi ülkelerde büyük başarılar elde etmiş bulunuyorlar. Son yıllarda aşırı sağcı adayların Avrupa ülkelerinin parlamento seçimlerindeki başarısının nedenlerinden biri de yasa dışı mülteciler ve de göçmenlerdir. Bunun yanı sıra Donald Trump'ın Beyaz Saray'da başkanlık koltuğuna oturması da Avrupa'da aşırı sağcıların zaferinde büyük bir rol oynamıştır.

 

Trump bu yıllarda radikal siyasetlerini milliyetçilik bahanesi ile izlemeye devam etmiştir. Amerika başkanı Trump popülist ve milliyetçi bir yaklaşıma bürünerek kimi Avrupa ülkelerinde de aşırı sağcıların büyümesine yol açmıştır.

Trump Avrupa ülkelerine yaptığı ziyarette defalarca milliyetçiliğe vurgu yaparak hatta Avrupa Birliğinin bile dağılmasından yana olduğunu açıkça ifade etmiştir. Trump'ın Avrupa karşıtı tutumları ve yaklaşımı Avrupalı makamların tepkilerine de neden olmuştur.

Fransa Hazine ve Maliye Bakanı Bruno Le Maire bu hususta "Amerika'nın üniter ve güçlü bir Avrupa istemediğini vurgulamıştır."

 

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin 28 ülkede 23 ila 26 Mayıs'ta düzenlenmeden önce 50 Avrupa ülkesinde protesto gösterileri yapıldı. Bu protesto gösterilerinde Avrupa'da aşırı sağcıların işbaşına gelmelerinden duyulan kaygıya dikkat çekilerek oylarının azalması hedeflenmişti.

Merkezi Brüksel ve Strasbourg'da bulunan Avrupa Parlamentosu beş yıllık süre için seçilen 751 sandalyeye sahiptir.

Bu temsilciler, Avrupa Birliğine üye 28 ülkenin vatandaşlarının temsilcileridirler. Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise Avrupa Birliği ülkelerinde 400 milyona yakın bir nüfus oy verme hakkına sahipti.

Avrupa Parlamentosunda toplamda 751 kişi, bu birliğe üye 512 milyonun temsilcileridirler. Malta 6 sandalye ile en az ve Almanya 96 sandalye ile Avrupa Parlamentosunda en fazla sandalyeye sahiptir.

Avrupa Parlamentosu Avrupa Birliğinin yasama kolu sayılır. Bu parlamentoya üye temsilciler, Avrupa Konseyi ile işbirliği yapıp Avrupa Birliğinin farklı alanlardaki genel siyasetlerinin belirlenmesi ile görevlendirilmiştir.

Son yapılan seçimlerde ise 1979 yılının ardından ilk kez seçimlere katılanların arttığı gözlemlendi. Son seçimlerin düşük katılım oranlarına karşın Avrupa Parlamentosunun son seçimlerinde toplam 28 ülkede yüzde 51'lik katılım oranı gözlemlendi. Belçikalılar yüzde 88.5, Slovaklar ise yüzde 22.7 katılım oranları ile sırasıyla en fazla ve en az katılım oranlarına sahip oldular. İklim değişiklikleri, göç ve küresel ticaret, seçim kampanyalarında göze çarpan en belirgin konulardı.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin düzenlenmesi ve sonuçlarının ilan edilmesi ile bu önemli Avrupa kurumunda önemli değişiklikler yaşandı. Geçen senelerde Avrupa Parlamentosunun kontrolünü elinde bulunduran orta sağ ve sol partileri bu seçimde ciddi düşüşler yaşadılar. Buna karşın aşırı sağcı ve Avrupa karşıtı grupların ve partilerin popülerliğinin artması ve yeşil partilerin günden güne artan varlığı ile bu akımlar büyük başarılar elde ettiler. Ancak bu seçimlerin sonucu da aşırı sağcıların tam istediği gibi olmadı. Buna rağmen insanların iklim değişikliklerinden duyduğu kaygı, yeşil partilerin popülaritesinin artmasına neden oldu.

 

Son seçimlerin sonuçları Avrupa Parlamentosunun iki büyük blokunun ciddi düşüşler yaşadığını göstermektedir. Buna rağmen bu iki blok hala parlamentonun çoğunluğunu elinde bulundurmaktadır.

Daha çok Muhafazakarlar ve Hristiyan Demokratlardan oluşan ilk blok genellikle orta sağ olarak tanınmaktadırlar. Bu partiler Avrupa Halkı Partisi-EEP partisinde toplanmışlardır. Bu blok Avrupa Parlamentosunda 180 sandalyeye sahiptir.

 

İkinci blok ise Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D) adı etrafında toplanan sosyalistler ve demokratlardan oluşup solcu eğilimli gruplar ve partilerdirler. Bu blok da Avrupa Parlamentosunda 146 sandalyeye sahiptir. Böylece iki blok da Avrupa Parlamentosunun 751 sandalyesinden toplamda 326 sandalyesine sahiptir. Ancak önceki Avrupa Parlamentosunda bu iki blok 401 temsilciye sahipti.

 

Tüm bunlara rağmen beklendiği üzere kimi büyük Avrupa ülkesinde aşırı sağcı gruplar ve yeşil partiler büyük zaferlere kavuştu. Buna karşın kimi geleneksel ve büyük partiler başarısızlıklar ile karşılaştılar. Bu doğrultuda Fransa'daki asıl aşırı sağcı hareket sayılan Marine Le Pen başkanlığındaki Ulusal Cephe  oyların yüzde 23.2'sini elde ederek seçimlerin galibi oldu. Bu ise 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Emmanuel Macron karşısında alınan yenilgiden iki yol sonra Fransa milliyetçileri için büyük bir zafer ve başarı idi.

Macron genel başkanlığındaki İlerleyen Cumhuriyet(La République En Marche) partisi bu seçimlerde yüzde 21.9 oranında oy alarak ikinci konumda yer aldı.

 

Avrupa Birliğinin en önemli ülkesi olan Almanya'da ise Hristiyan Demokratlar Partisinin önde olmasına rağmen ancak Yeşiller Partisi oyların en az yüzde 20'sini kazanarak siyasi serüveninde ciddi bir başarı elde etti. Almanya'nın Sosyal Demokratlar Partisi oyların yüzde 15.5'ini alarak seçimlerde üçüncülüğü elde etti. Radikal sağcı parti Almanya için Alternatif Partisi ise oyların yüzde 10'unu kazanarak Avrupa Parlamentosunda olma hakkını kazandı. Sonuçlar ise Almanya için Alternatif partisinin geçen Avrupa Parlamentosuna göre popülerliğinin en az yüzde 3  arttığını göstermektedir.

 

Britanya'da da beklendiği gibi yeni kurulan Brexit Partisi vatandaşlar tarafından yoğun ilgi gördü. Aşırı sağcı siyasetçi Nigel Farage'a ait Brexit Partisi oyların yüzde 31.7'sini, iktidar parti Muhafazakarlar Partisi yüzde 8.7, Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi ise oyların yüzde 1.4'ünü kazandılar.

Brexit Partisi başkanı Farage, bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulundu:" Büyük bir zaferi bekliyoruz."

 

Böylece Britanyalılar da ülkenin iki geleneksel partisi olan Muhafazakar ve İşçi partiler yerine yeni kurulan Brexit partisini desteklemeyi tercih ettiler.

İtalya'da ise Matteo Salvini başkanlığındaki aşırı sağcı Lega partisi oyların yüzde 34.3'ünü kazanarak büyük bir zafere ulaştı. Lega partisi daha önce de İtalya'nın üst düzey makamlarını elde ederek Salvini'yi ülke başbakan yardımcısı ve başbakanı olarak tanıtmaya muvaffak olmuştu.

 

Avrupa Birliğinin Yunanistan, Macaristan ve Avusturya gibi ülkelerinde de sağcı partiler seçimleri kazandılar. Macaristan'da ise Fidesz – Macar Yurttaş Birliği Partisi Avrupa'da her hangi bir sağcı partiden veya aşırı partiden daha fazla oy alabildi. Macaristan başbakanı Viktor Orban başkanlığındaki bu siyasi parti popülist ve mültecilere ve göçmenlere karşı bir siyaset yürütmektedir. Bu aşırı sağcı parti Macarlar'ın yüzden 52.3'lük oylarını kazandı.

 

Böylece Fransa, Britanya ve İtalya gibi Avrupa'nın belli başlı ülkelerinde aşırı sağcılar önemli zaferler elde etmeyi başardılar. Aşırı milliyetçi partilerin Avrupa ülkelerindeki varlığının güçlenmesi, Avrupa Birliğini eleştiren parlamenterlerin sayısının artması demektir. Bu önemli gelişme, Avrupa ülkeleri için tehlike çanlarının seslendirilmesi anlamına gelir. Avrupa'da aşırı sağcı partiler ve grupların desteğinin artması daha önce de Angela Merkel'in uyarıları ile haber verilmişti. Almanya şansölyesi daha önce de Avrupa'da ve dünyadaki barışı tehdit eden aşırı milliyetçilik hakkında uyarılarda bulunmuştu.

Merkel CNBC kanalına verdiği mülakatta şöyle bir açıklamada bulunmuştu:" Almanya Nazilerin bu ülkedeki geçmişini göz önünde bulundurarak tüm Avrupa'da milliyetçi hareketler ile mücadelede daha uyanık davranmalıdır. Almanya, önemli bir desteği arkasına alan ve tarihin onlar için yarattığı fırsatı değerlendirmek isteyen popülist gruplar ile daha ciddi bir şekilde mücadele etmelidir.

 

Hali hazırda Avrupa Parlamentosunda iki büyük orta sağ  ve orta sol bloğu Yeşiller ve aşırı milliyetçilere verilen desteklerden dolayı çoğunluğu kaybetmişlerdir.

Avrupa İçin Liberal ve Demokrat İttifakı (ALDE)'nin Avrupa'daki liberal bloğunun başkanı Guy Verhofstadt ise bu konu hakkında şöyle bir değerlendirmede bulundu:" Son kırk yılda ilk kez Sosyalistler ve Muhafazakarlar gibi Avrupa'nın geleneksel partileri Avrupa Parlamentosunda çoğunluğu kaybettiler. Önemli bir tarihi olaya şahitlik ettiğimiz ortadadır. Çünkü Avrupa Parlamentosunda da iktidar dengesi değişecektir. "

 

Buna rağmen Avrupa Parlamentosunda çoğunluk hala orta sağ bloğundan olan Avrupa Halk Partisi-EPP'ne aittir. Bu partinin ve bloğun Avrupa Birliğini desteklemek yönünde çoğunluk koalisyonunu oluşturması beklenmektedir. Buna rağmen aşırı sağcı ve yeşil partilerin temsilcisi de Avrupa'nın bu önemli yasama kurumunda güçlü fraksiyonlar oluşturabileceği söylenmelidir.

Bu da Avrupa Birliğinin hakkında uyarılarda bulunduğu büyük kabustur.

 

Aşırı sağcı partilerin Avrupa Parlamentosundaki günden güne artan varlığı Avrupa birliğini tehdit etmesi ve milliyetçi girişimler ve siyasetlerinin artmasının yanı sıra Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğinin siyasetlerini belirlemesindeki önemli rolünden dolayı bu birliğin yönünü de değiştirebilir.

Donald Trump'ın eski danışmanı Stephen Bennon bu konu hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır:" Avrupa Parlamentosu sonuçları herkesi şaşırtmıştır. Macaristan, Hollanda, Britanya'daki milliyetçi partilerin Salvini başkanlığındaki Lega partisi ve Marine Le Pen başkanlığındaki Ulusal Birlik Partisi liderliğinde bir araya gelip daha büyük milliyetçi bloğunu oluşturabilirler. Bu konu ise Avrupa Parlamentosunda ikinci büyük bloğun milliyetçilerden meydana gelmesine yol açacaktır. Bu milliyetçi hareketler ister birleşip ister birleşmesin her halükarda önemli bir nüfuza sahip oldukları aşikardır."

 

Aşırı sağcı gruplar ve partilerin Avrupa ülkeleri parlamentoları ve şimdi de Avrupa Parlamentosu'ndaki günden güne artan varlıkları Avrupa Birliği karşıtı ve milliyetçi hareketlerin ve duyguların kabarmasına ve güçlenmesine yol açmıştır. 

Stephen Bannon şöyle düşünüyor:" Kesinlikle Avrupa Parlamentosundaki aşırı sağcı gruplar ve partiler birçok girişimi engelleyebilirler. Brüksel'de her gün Stalingrad savaşına benzer bir tartışmanın yaşandığını şimdiden söyleyebilirim."

 

Avrupa Parlamentosu son yıllarda iktidardaki payını arttırarak Avrupa'nın hava güvenliği, plastiğin daha az kullanılması, şebeke operatörlerinin dolaşım masraflarının silinmesi, sanal alemde özel ortamın güçlendirilmesi ve arabaların karbondioksit gazını daha az üretmesi gibi hususlarda söz sahibi olmuştur. Aynı zamanda Avrupa Parlamentosundaki aşırı sağ partiler Avrupa Birliğinin Schengen anlaşması gibi kanunları da tehdit edip üye ülkelerin uzaklaşmasına ve Avrupa Birliğindeki yakınlaşma sürecinin olumsuz etkilenmesine yol açacaktır. Buna ilaveten aşırı sağcıların göçmenler ve mültecilere özellikle de Müslümanlara karşı şiddet içeren girişimlerinin artması da Avrupa halkı ve hükümetleri için bir an önce bu tür siyasi hareketlerin yayılması ve büyümesini önlemeleri için çabalar göstermesi gerektiği konusunda tehlike çanı mahiyeti taşımaktadır.