Amerika Gelişmeleri; Protestodan Devrime Giden Tehditler
25 Mayıs'ta Amerika'nın Minnesota eyaletinin Minneapolis şehrinde siyahi Amerika vatandaşı George Floyd'un beyaz polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protesto gösteriler ülkenin tüm noktalarına yayıldı ve sonuçta sokak çatışmalarına dönüştü.
Bu protesto gösterileri ve buna paralel olarak sokak olayları ve kaos ortamı 40 gündür sürmekte ve bitmeyecek gibi durmaktadır. Bu görülmemiş protesto olayları ilk başta Amerika polisinin renkli derililere gösterdiği orantısız şiddete karşı ve genel olarak da ırkçılık ve ayrımcılık ile mücadele çerçevesinde başlamış oldu. Bu dönemde ise bu gösterilerin sloganı " siyahilerin hayatı değerlidir" olmuştur.
Mevcutta ise protestocular siyahilerin yüzyıllardır zulüm ve ayrımcılığa maruz kaldıkları yapısal ırkçılık ile mücadeleye odaklanmış ve bu insanlık dışı anormal durumun sonlanmasını istemişlerdir. Bu aşamada protestocular ırkçılık, kölecilik ve ayrımcılık sembollerini devirip yıkmaya yönelmişlerdir. Bu da Trump'ın öfkelenmesine yol açmıştır. Öyle ki Trump böyle bir girişimde bulunanların ağır bir şekilde cezalandırılmalarını istemiştir.
Amerika başkanı Donald Trump 27 Haziran günü başkanlık talimatı doğrultusunda kölecilik ve ayrımcılık sembollerini yıkan ve devirenlerin yakalanmasını ve hapse atılmalarını istedi. Bu talimata göre kamu alanlarında bulunan heykellere ve resimlere zarar veren kişiler yargılanacaklar.
Trump'ın bu başkanlık talimatında şu ifadelere yer verilmiştir:" Çoğu solcu isyancılar, radikaller ve provokatörler ve bu girişimleri destekleyenler açık bir şekilde Amerika'nın yok oluşunu hedefleyen marksist ideolojisine bağlı olduklarını ifade etmişlerdir. " Trump bu talimatında protestocuları ve göstericilerin "tarihi cehalet içerisinde olduklarını " öne sürmüştür.
Bu talimatta kişiler ve kurumların barışçıl bir şekilde bir bina veya yapıtın kaldırılmasını isteyebilecekleri ancak hiç kimse ve hiçbir grubun kaba kuvvetle bir heykeli kaldıramayacağına vurgu yapılmıştır. Trump'ın bu talimatında federal hükümete ait mallara zarar verenlere 10 yıl kadar hapis cezası verilebilecek yasasına da değinilmiştir. Trump aynı zamanda bu tür olaylara karşı koymayan yerli polis ve yargı kurumlarının federal bütçelerinin de düşürüleceğini belirtti.
Bilindiği üzere Amerika'da ayrımcılık ve ırkçılığa karşı protesto gösterileri sürecinde birkaç kölecilik ve ırkçılık sembolü sayılan heykel ve resim yıkıldı ve devrildi. Trump ise Amerika'da geçmişte görülmeyen bu protesto gösterilerine tepki olarak 4 Temmuz günü Amerika bağımsızlık günü bağlamında yaptığı konuşmada Amerika tarihinin yok edilişi ve kahramanlarının kötülenmesi doğrultusunda acımasız bir kampanyanın başlatıldığından söz etti ve bu protesto gösterilerini sert bir dille eleştirdi.
Trump bu bağlamda yaptığı konuşmada Amerika'nın farklı şehirlerinde heykellerin devrilmesini eleştirerek şöyle bir açıklamada bulundu:" Öfkeli eşkıya solcu bir kültürel devrim dayatmak istiyorlardı. " Trump bu protesto göstericilerini Amerika'nın temel ilkeleri ve değerlerini devirmek ve değiştirmekle itham ederek şöyle bir vurguda da bulundu:" Biz susmayacağız. "
Amerika'da devam etmekte olan protesto gösterilerinin belli başlı özelliklerinden biri ülke genelinde kölecilik ve ırkçılık sembolü sayılan kişilerin heykellerinin devrilmesi idi. Son bir kaç hafta içerisinde Amerika'da ırkçı şahsiyetlerin heykellerine saldırmak bir harekete dönüşmüş ve bu husus Amerika başkanı dahil diğer makamların da öfkelenmesine yol açmıştır.
Bu süreç içerisinde Christoph Colomb, George Washington, Thomas Jefferson ve konfederasyon askerleri heykelleri devrilmiş, ateşe verilmiş, yıkılmış veya kaldırılmıştır. Görünen o ki Amerika güneyinde ırkçılık ve kölecilik yanlısı komutanlar ve siyasetçilerin heykellerinin kaldırılması talebi kamuoyunun da talebine dönüşmüştür. Bu çerçevede 1500 kadar büst ve heykel hedef alınmıştır.
Son haftalarda bu husustaki önemli gelişmelerden biri de kölecilik düzeni ve ırkçılığın devam etmesinde etkili olan ilk Amerikan başkanlarından George Washington ve Anrew Jackson heykelleri ve sembollerine saldırılması idi. Bu saldırılar sırasında ise Amerika polisi sert bir şekilde bu heykelleri savunmaya çalıştı.
Trump'ın protesto göstericilerini bastırma ve onları karalamak için türlü türlü ithamları protestoculara yöneltmesine rağmen bu süreç hafiflemedi ve tam tersi yayıldı ve derinleşti. Bu çerçevede talepler de radikalleşti ve temelli hale geldi. Amerika'da toplumsal protestoların devam etmesi ile kimi protestocu liderler ise dünyanın en büyük kapitalist sistemini devirmekle tehdit etti.
"Siyahilerin hayatı değerlidir" protesto hareketinin liderlerinden Hawk Newsome, Fox News'a verdiği röportajda şöyle bir açıklamada bulundu:"Amerika hükümeti protestocuların taleplerini karşılamazsa, halk, siyasi sistemi ateşe verecek ve başka bir sistemi yerine oturtacaktır. "
Böylece ırkçılık ve polisin renkli derililere karşı sergilediği yapısal şiddete karşı protestoların devam etmesinin ardından bu kez de protestocuların tanınmış isimleri açık bir şekilde devrim ve rejim değişikliği ihtimalinden bahsetti. Daha önce ise protestocuların renkli derililere karşı insanlık dışı vahşice girişimleri önlemek amacı ile Amerika toplumunda ırkçılığına azalması, eşitsizliklerin giderilmesi ve Amerika polis ve güvenlik yapısında değişiklik istedikleri doğrultusunda talepleri olduğu düşünülüyordu.
Tüm bunlara rağmen Trump'ın tehdit ve bastırma siyasetinden oluşan demir yumruk yaklaşımının sergilenmesinin ardından Amerika halk gösterileri de yeni ve temel taleplere doğru hareket etti. Bu doğrultuda Marthin Luther King'in kızı Bernice King, Atlanta eyaletinde Amerika beyaz polisi tarafından öldürülen Ritshard Brooks'un cenaze töreninde şöyle bir açıklamada bulundu:" Sesimiz duyulana kadar, Amerika polisi kademelerindeki değişikliklerin yapılmadığı zamana kadar bu toplanmaları sonlandıramayacağız. "
Daha önce Amerika'da beyaz polisin cinayetleri ve şiddetli davranışları sırf barışçıl toplanmalar ile protesto ediliyordu ve sonuçta da suçlu polisler hep beraat ettiriliyordu. Ancak mevcutta son yirmi yılda toplumsal krizlerin şiddetlenmesi, siyasi düzenin halkın taleplerini hiçe sayması, polisin orantısız güç kullanması, insanların işlerin düzelmesinden ümitlerini kesmesi sonucu protesto gösterileri yeni boyutlar kazandı. Bu yüzdendir ki şimdi de devrim ifadesi Amerika halkının günlük konuşmalarında geçiyor. Aynı zamanda Amerika'nın siyasi geleceği hususunda da iç savaş ifadesi kullanılmaya başlanmıştır.
Amerika'nın gelecekte en büyük kapitalist düzene sahip ülke olarak devrim veya iç savaş ile karşılaşıp karşılaşmayacağını bir kenara bırakarak kesinlikle Amerika toplumunun taleplerine ilgisizliğin yirmi birinci yüzyılda bu ülke için büyük sorunlar ve çelişkiler yaratacağı söylenebilir. Burada önemli olan nokta taleplerin sırf ırkçılık ile mücadele ile sınırlı olmayışıdır. Mevcutta türlü siyasi, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler yüz binlerce Amerikalı protestocuyu sokaklara getirmiştir.
Daha anlamlı bir gelişme ise mevcut protesto sürecinin son yıllarda yaşanan ikinci genel protesto olayları olmasıdır. Daha önce ise Wall Street hareketi 17 Eylül 2011'de başlamıştı. Bu harekete katılanlar Amerika'da servetin sırf nüfusun yüzde 1'lik kesiminin elinde bulunmasını protesto ettiler. Bu hareket için " biz yüzde 99'uz" sloganı seçilmişti. Bu hareket sosyal adaletin sağlanması ve yüzde birlik kesimin egemenliğinin sonlanması hedefi ile şekillenmişti. Tabii o dönemde de geniş çaplı bastırma siyaseti yüzünden bu adalettalep hareket alevleri söndürüldü.
Mevcut dönemde de Amerika'nın farklı noktalarında binlerce kişinin katılımı ile geniş çaplı itiraz gösterileri düzenlenmiştir. Tabii aslında mevcut durumdan rahatsızlık duyan ve memnun olmayan birçok kişi de sokaklara inmemiştir. Böylece "Siyahilerin hayatı değerlidir" hareketinin amacının ve taleplerinin de ırkçılık ile mücadelenin ötesinde olduğu söylenmelidir.
Gerçekte Amerika halkının en önemli talepleri, yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin giderilmesi, ırkçılık ve ayrımcılık ayrıca cinsel eşitsizlik ile mücadelede doğrultusundadır. Ayrıca siyasetçilerin mali ve ahlaki yolsuzluğu ile mücadele, mali oligarşi sultasının sonlanması, siyasi kurumların medyatik ve endüstriyel tekelciliğinin sonlanması da protestocuların talepleri arasında yer almaktadır.
Amerika görünüşte bir demokratik ülke olarak görülse de aslında siyasi, ekonomik, askeri ve medyatik dahiler kesiminin hüküm sürdüğü oligarşiler ülkesidir. Bu kesim ise kendi siyasetleri ve çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler. Bu kesim yandaşları olduğu başkanlar Beyaz Saray'a geldiğinde de onları özel hedefler doğrultusunda yönetiyorlar ve böylece ulusal çıkarları kişisel ve parti çıkarlarına göre daha geride tutmaktadırlar.
Son yıllarda ise bu talepler ilk başta " Wall Street Hareketi " çerçevesinde öne sürüldü ve şimdi de "siyahilerin hayatı değerlidir " hareketinin taleplerine dönüşmüştür. Ancak Amerika'daki hakimiyet, ister federal hükümet, ister kongre ister Cumhuriyetçi ve Demokrat partisi bu taleplere kayıtsız kalırsa o zaman toplumsal bir patlama yaşanabilir. Bu da siyasi bilimlerde devrim olarak değerlendirilecektir.
İşte protestocuların liderlerinden olan Hawk Newsome'ın da Fox News'a verdiği röportajda ifade ettiği senaryo, yani insanların siyasi sistemi ateşe vermesi ve başka bir sistemi yerine oturtması da bir devrim senaryosu olarak değerlendirilebilir. Böylece halihazırda da siyasi ve ekonomik çöküş göstergelerini taşıyan dünyanın en büyük kapitalist yönetimine sahip ülke de temel değişiklikler yaşayıp siyasi sistemde değişikliğe bile sürüklenebilir.