Arap Kurumlarının Filistin ile Abraham Anlaşması Düellosu
Çarşamba günü Arap Birliği oturumu, Fars Körfezi İşbirliği Konseyi'nin Arap Birliği ile Birleşik Arap Emirliğinin Siyonist Rejim ile ilişkilerini normalleştirme anlaşmasına yönelik tutumunun Arap dünyasında kurumların oyununun yenilgiye uğradığını ve pratikte bu tür kurumların Filistin dahil Arap dünyası ve Birliğin üyelerinin çıkarlarını korumakta başarısız olduğunu gösterdiği bir sırada gerçekleştirildi.
Birleşik Arap Emirliği ve Siyonist Rejim İsrail'in ilişkilerini normalleştirme anlaşması-Abraham anlaşmasının sağlanmasının ardından Filistinli gruplar ve Filistin Özerk Teşkilatı bu anlaşmayı kınamakta oybirliği yapması ve silahlı mücadele ve direnişe bile vurgu yaptılar. Bu oybirliği ile varılan ortak tutum her şeyden ziyade Perşembe günü oturumunda 14 Filistinli grubun makamları ve genel sekreterlerinin Beyrut'taki toplanmasında göze çarptı.
Aynı zamanda Filistin Özerk Teşkilatı Arap Birliğinden Abraham anlaşması hususunda olağanüstü bir oturum düzenlemesini istedi. Ancak Filistin'in bu çağrısı Arap Birliğinin muhalefeti ile karşılaştı. Bu birlik Eylül ayındaki bu birliğin olağan oturumunda bu hususu inceleyeceğini belirtti.
Çarşamba günü Arap Birliği oturumu Arap kuruluşlarının Abraham anlaşmasına yönelik pasif tutumunun Filistin karşıtı tutuma dönüştüğü sırada düzenlendi. Bu doğrultuda Fars Körfezi işbirliği konseyi genel sekreteri Naif El Hacref, Abraham anlaşmasına karşı pasif davranan ve dolaylı bir şekilde bu anlaşmayı destekleyen kurumun başında bulunan şahıs olarak Pazartesi günü Beyrut'ta Filistinli grupların oturumuna katılan katılımcıların bazılarının tehditte bulunduklarını ve provokatif girişimlerde bulunduklarını ancak Filistin Özerk Teşkilatı başkanı Mahmut Abbas'ın bu gelişmeden dolayı özer dilediğini iddia etti.
Filistinli gruplar ve şahsiyetler Fars Körfezi İşbirliği Teşkilatı'nın bu açıklamalarına tepki göstermelerine rağmen ancak bu açıklamalar bir yandan Arap Birliğinin içinde Filistin'i savunmak yönünde bir tutuma sahip olmadığını ve bir yandan da Filistin Özerk Teşkilatı'nın zayıf konuma yerleştiğini ve Beyrut sonuç bildirgesinde silahlı direnişten vaz geçtiğini gösteriyor.
Filistin temsilcisi ise Arap Birliği oturumunda okuması üzere bir karar taslağı hazırlamıştı. Bu karar taslağında ancak hem Filistin'in Arap ülkelerine yönelik eleştirileri azaltılmış hem de Birleşik Arap Emirliği Abraham anlaşması yüzünden kınanmamıştır. Buna rağmen Filistin Özerk Teşkilatı daha önce BAE'nin Siyonist Rejim İsrail ile anlaşmasını ihanet ve Filistin milletine arkadan hançer saplamak olarak değerlendirmişti.
Arap kurum ve kuruluşları ve yapılanmalarının Abraham anlaşmasına yönelik tutumları ve Filistin Özerk Teşkilatının yeni tepkisi hususunda bir kaç önemli nokta göze çarpmaktadır. Burada önemli ilk nokta Abraham anlaşmasının asıl kaybeden tarafın Filistin Özerk Teşkilatı olması idi. Çünkü bu anlaşma bu teşkilatın uzlaşmaya, müzakereye ve güvenlik işbirlikleri yapmaya dair siyasetlerinin pratikte yenilgiye uğradığını göstermiş oldu. Bu husus Beyrut'ta düzenlenen Filistinli grupların oturumunda da vurgulanan bir husustu. Filistin Özerk Teşkilatı'nın Siyonist Rejim İsrail ile uzlaşmacı siyasetleri ve yaklaşımının sonucu Birleşik Arap Emirliğinin Siyonist Rejim İsrail ile anlaşması idi. Binyamin Netanyahu ise sağlanan bu anlaşmayı, barışa karşı barış anlaşması olarak adlandırdı. Bu da bu anlaşmanın karşılığında işgal topraklarından bir karışın bile serbest bırakılmayacağı anlamına geliyor. Siyonist Rejim bu anlaşmaya rağmen hala Batı Şeria'nın yüzde 30'unun ilhakına da vurgu yapmaktadır.
Abraham anlaşması hususunda ikinci önemli nokta ise Arap dünyasının da en önemli olan meselelerinden birinin hedef alınmasıdır. Arap kurum ve kuruluşları özellikle de Arap Birliği ve Fars Körfezi İşbirliği Konseyinin bu husustaki tutumu ise bu kurumların üyelerinin çıkarlarını korumak doğrultusunda değil sırf Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn'e hizmet verme aracılığı görevini yerine getirmek için kurulduğunu gösterdi.
Aslında Abraham anlaşmasının Arap dünyasında kurumculuğun resmi yenilgisi olduğunu pratikte gösteren gelişme olduğu söylenmelidir.