İfade özgürlüğü mü, mukaddesata hakaret mi?
Fransa’nın Charlie Hebdo mizah dergisi yeni sayısında bir kez daha İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürlerine yayımladı. 2015 yılında bu yüzden saldırıya uğrayan dergi, çirkin hareketi yüzünden İslam ülkelerinde ve hatta dünya genelinde itirazları tetiklemişti.
İfade özgürlüğü, kanunların ekseninde ve bireylerin ve toplumların inançlarına saygı gösterme çerçevesinde düşüncelerimizi beyan etme hakkıdır; ancak bu özgürlük insan istediği her şeyi söyleyebileceği anlamına gelmez.
Dünyanın tüm hukuki düzenlerinde her türlü inancı ve düşünceyi beyan etmek mutlak surette serbest değildir. Her ülke ideolojisi ve ahlak ilkelerine bağlılık derecesine göre ifade özgürlüğü için bazı çerçeveler belirlemiştir ve hiç kimsenin bu hakkı kötüye kullanmasına ve başkalarının inancı başta olmak üzere inanç ve düşüncelerine saygısızlık etmesine veya saldırmasına müsaade edilmez.
Fransa’nın Charlie Hebdo mizah dergisi, her hafta Çarşamba günü yayımlayan sol görüşlü bir dergidir. Dergi esas politikasını ve stratejik çizgisini eleştiri ve faaliyet eksenlerini de ırkçılık karşıtlığı ve din karşıtlığı şeklinde ifade ediyor. Dergide yayımlanan konular Fransa’nın Katolik, Yahudi, Müslüman çevreleri ve hatta Fransa’nın genel kültürünü eleştirilerden oluşuyor.
Aslında Charlie Hebdo dergisi, 1960 – 1961 yıllarında yayımlanan Haragiri dergisinin yerine yayımlanmaya başladı. Bu dergi Fransa’nın milli değerlerine hakaret suçundan Paris yönetimi tarafından kapatıldı ve 1966 yılında yeniden yayımlandı. Dergi 1970 yılında General Charles de Gaulle’un ölümünden sonra Fransız lidere hakaret suçundan tekrar kapatıldı.
1980’li yıllara gelindiğinde derginin eski çalışanları yine Charles de Gaulle’un adına gönderme mahiyeti olan Charlie Hebdo adı altında tekrar faaliyete başladılar; ancak derginin tirajı düşük olması ve muhteva bakımından da yoksunluğu yüzünden okurların eleştirileri yüzünden yeniden kapanma eşiğine geldi; ta ki eski takım adında yeni bir grup dergiye katılarak 1992 yılında haftalık dergiyi yayımlamaya başladı.
Charlie Hebdo dergisi İslami mukaddesata ve İslam Peygamberi’ne hakaret içeren karikatürleri ve yazılarından başka Hz. Meryem -s-, Hz. İsa -s- ve dünya Katoliklerinin manevi lideri Papa’ya da hakaret içeren karikatürleri yayımlayan bir dergidir.
Charlie Hebdo dergisi 2001 yılında kapağında İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürleri yayımlayarak birçok ülkede sorun yaratmanın yanı sıra, Müslümanların öfkesini de tetikledi.
Bu gelişmenin üzerine Charlie Hebdo dergisine saldırılar düzenlendi ve o günlerde kimliği belirsiz bazı kişiler derginin ofisine saldırdı. Ocak 2015’te ise derginin ofisine ölümcül bir saldırı gerçekleştirildi. Fransa yargısı bu saldırıda en az 12 kişi öldüğünü ve 10 kişi de yaralandığını duyurdu.
Charlie Hebdo dergisi bu ayın başlarında tekrar İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren karikatürleri hem de beş önceki ölümcül saldırılarının 14 sanığı yargılanacağı sıralarda yayımladı.
Bu arada Fransa savcılığından üst düzey bir savcının talimatı üzerine mahkeme duruşmaları gelecek kuşaklar için kayda alınacağı açıklandı. Dosyanın 14 sanığı Ocak 2015’te Charlie Hebdo dergisine düzenlenen kanlı saldırıya destek vermek ve saldırganlarla iş birliği yapmakla suçlanıyor.
Bu süreçte dikkat çeken bir nokta ise, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un İslami mukaddesata hakareti savunması ve bunu ifade özgürlüğünün bir parçası olarak değerlendirmesidir. Macron bir törende Charlie Hebdo dergisinin İslam Peygamberi’ne -s- hakaret içeren çirkin karikatürlerin yeniden yayımlanmasını savunarak şu açıklamayı yaptı:
Siz Fransa’nın yalnız bir bölümünü seçemezsiniz. Bu uygulama ifade özgürlüğü doğrultusundadır ve ben derginin karikatürleri yeniden yayımlama kararına karşı hükmedecek konumda değilim. Benim ülkemde ifade ve inanç özgürlüğü vardır.
Jean-Jacques Rousseau’nun Batı dünyasında kanun ve devletin meşruiyetinin temeli olan “Sosyal Sözleşmesi”ne göre insan hürdür ve tearuz ve kaosu önlemek üzere her insanın özgürlüğü başka insanların özgürlüğü ve hakları ile sınırlandırılır.
İnsanların tanınan özgürlükleri ve haklarından biri, din ve mezhep seçiminde özgürlüktür ve başkaları bu hakka karşı sorumlulukları vardır.
Dini ve mezhebi inançların en önemli bileşenlerinden biri bazı şahısların veya mekanların veya eşyanın kutsal sayılmasıdır. İnsanlar başkalarının canı, malı ve onuruna tecavüz edemeyeceği gibi, başta dini mukaddesat başta olmak üzere başkalarının dini ve mezhebi özgürlükleri ve haklarına tecavüzde bulunamaz. Nitekim birçok insan için inandığı kutsallıklar canı, malı ve hatta namusundan daha önemlidir ve bu uğurda canını ve malını bile feda etmeye hazırdır.
Bu nokta uluslararası hukuk belgelerine de yansıyan bir noktadır. 1966 yılında onaylanan Uluslararası medeni ve siyasi haklar misakının 19. maddesinde şöyle deniliyor:
Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak her türlü düşünceyi ve bilgiyi sınırlarına bakılmaksızın ister sözlü ister yazılı veya basılı veya sanatsal şekilde veya başka herhangi bir şekilde, kişinin kendi seçimine göre, incelemek, öğrenmek ve yaygınlaştırmayı içerir.
Öte yandan bu maddede ifade özgürlüğü başkalarının hakları ve haysiyetine saygı ile sınırlandırılıyor. Kuşkusuz bir insanın haysiyetinin boyutlarından biri dini ve mezhebidir ve dinine ve dini mukaddesatına saygısızlık ve hakaret, haysiyetine tecavüz etme anlamına gelir. Örneğin İngiltere’de mukaddesata hakaret yasası Blasphemy halâ hukuki açıdan geçerlidir. Bazı İngiliz hukukçular bu kanunu savunurken bu suçun suç kapsamına alınma felsefesini beyan ediyor ve şöyle diyor: Ne zaman mukaddesata saygısızlık beşeri duyguları incitmek veya yasal kiliselere açıkça hakaret etmek veya ahlak dışı konuları yaygınlaştırmak için yapılırsa bu suçun kapsamına girer. Söz konusu hukukçular gerçekte bu suçun felsefesini beyan ediyor, ki o da beşeri duyguları incitmek ve ahlak dışı meseleleri yaygınlaştırmaktır ve kamu ahlakı ile bağlantılı sayılır.
Bundan başka evrensel insan hakları bildirgesinin 29. maddesinde ahlakı doğru gereksinimlerin ve kamu düzeninin kısıtlayıcı rolüne vurgu yapılmıştır. Yine uluslararası medeni ve siyasi haklar misakının 20. maddesinin 2. Bendi, ayrımcılık, husumet veya zor kullanmaya yol açan milli, etnik veya dini kin ve nefrete teşvik eden her türlü çağrıyı yasak ilan ediyor. Buna göre mukaddesata saygısızlığın suç sayılması, insanların haysiyetine saygısızlık, kamu düzenini bozmak ve şiddeti körüklemek yüzünden tamamen insan hakları ile ilgili uluslararası yasalara uygun olduğu söylenebilir.
Batı’da Rönesanstan bu yana bazıları sürekli ifade özgürlüğü adı altında başkalarının dini mukaddesatına saygısızlık ediyor ve bunu insan hakları olarak telakki ediyor. genellikle Batılı olan bu insanlar, davranışlarını eleştirenleri de despot ve diktatörlükle suçluyor ve dindar kesimlerin eleştiri ve tepkilerini tahammül bile etmiyor.
Kuşkusuz her dinin ve her inancın kendine göre kutsal değerleri vardır ve bu dinleri ve inançları benimseyenler için saygındır. Hatta en ilkel dinlerde bile kutsal mekanlar veya şahıslar veya eşyalar söz konusu olmuştur. Birçok dinde bu tür kutsal değerler, o dine inananlar insanlar uğruna canını ve malını ve tüm varlığını feda edecekler önemlidir, zira mukaddesatına saygısızlığı hatta kendilerine ve bağlı bulundukları topluma hakaretten daha ağır bilmektedir.
Burada tuhaf olan nokta, Batı dünyasında insan hakları savunucularının iddiasına göre bir ırka veya etnik gruba hakaret etmenin yasak olmasını kabul etmeleri ve özellikle Avrupa kıtasında Holokast’ın inkar edilmesini yasak ilan etmeleri ve bunu medya organlarında açıkça dile getirmeleri, fakat dini mukaddesata hakareti ifade özgürlüğü nitelemeleri ve buna hiç bir kısıtlama getirmemeleridir. Nitekim bu yüzden şimdiye kadar birçok kez Batı medyasında ifade özgürlüğü bahanesi ile dünya genelinde milyonlarca insanın inandığı mukaddesata hakaret edilmesine şahit oluyoruz.
Ve son olarak şu noktayı da belirtmekte yarar görüyoruz. Dini mukaddesata ve dini simgelere saygı, milletlerin ve ümmetlerin en önemli haklarından biridir. Buna göre devletler bu mukaddesata hakaretlerden ve saygısızlıktan korumakla yükümlüdür.
Kuşkusuz dinin çeşitliliğe, bir arada barış içinde yaşamaya, insanlar, dinler ve medeniyetler arasında iş birliğine inanmak ve yine başkalarının vatandaşlık haklarına dini inancına bakılmaksızın saygı göstermek, günümüz dünyasında ırkçılığa ve çeşitli şekillerine son vermek için köklü bir çözüm olabilir.