Suudi Arabistan'ın Bölgesel Siyasetlerinde Değişiklik Sinyalleri
Amerika'da Donald Trump'ın başkanlık döneminin sona ermesi ile Suudi Arabistan'ın bölgesel siyasetlerinde de değişikliklerin emareleri belirmeye başladı. Bu değişiklik sinyalleri açıkça görülmektedir. Suudi Arabistan yüklü miktarda masrafa katlanarak Donald Trump kozundan bölgesel siyaset çapında yararlanmak istedi. Böylece Trump da Suudi Arabistan'ın Yemen'de işlediği insan hakları ihlallerine göz yumdu ve Riyad hükümeti de bu cinayet dolu savaşı daha rahat bir şekilde sürdürdü.
Trump yönetiminin göreve gelmesinden sadece altı ay sonra Suudi hükümeti, dış politikasında bir değişiklik yaparak Doha'ya baskı yapmak amacıyla Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ile bağlarını ve işbirliğini sıkılaştırarak Katar hükümetiyle gerginlik yaşadı ve bağlarını kopardı. Böylece Katar'ın kuşatılması dönemi başladı. İran İslam Cumhuriyeti ile Suudi gerginliği de Barack Obama döneminde ve Şeyh Nemer Bakır el Nemer'in idamından sonra başladı, ancak Riyad, Trump yönetiminin İran İslam Cumhuriyeti üzerindeki azami baskısının ana aktörüne de dönüşmek istedi. Bu dönemde Riyad'ın Tahran ile ilişkileri tamamen rekabetin dışına taşındı ve düşmanlığa dönüştü. Suudi Arabistan Trump döneminde Türkiye hükümeti ile de gerginlikler yaşadı. Böylece Suudi Arabistan'ın bu dönemde Türkiye ile yaşadığı gerilimler üç alandaydı: Katar üzerindeki baskı, Müslüman Kardeşler'i terörist olarak tanımak ve Cemal Kaşıkçı'nın İstanbuldaki Suudi Arabistan konsolosluğunda acımasızca öldürülmesi. Bunlar, Suudi dış politikasının, bölgedeki diğer ülkeler ve güçlerle gerilimin başlıca örnekleriydi. Tabii Suudi Arabistan , Trump yönetimi tarafından desteklendiği için son dört yılda bu gerilimlerden pek de paniğe kapılmamıştı. Ancak son dönemde Riyad'ın bölgesel politikasında olası bir değişikliği gösteren yeni emareler var gibi görünüyor. Üniversite profesörü İbrahim Muttaki, Suudi Arabistan'ın dış politikada zorluklarını azaltmaya çalıştığına inanıyor çünkü Suudi Arabistan, Trump yönetimi gibi Biden yönetiminin Riyad'ın gergin dış politikası ve iç insan hakları ve içişleri sorunlarına göz yummayacağını biliyor.Suudi hükümeti ilk olarak dış politikasını Katar'la gerilimleri çözerek değiştirdi, çünkü Katar ile gerilimin sona ermesi ile Riyad'ın yenilgi almasına rağmen, Doha ile gerilimin çözülmesi Riyad için Yemen krizinden ve Türkiye ve İran ile gerilimin giderilmesinden daha az maliyetli oldu.
Buna ilaveten zaten Katar bir Arap ülkesi ve Suudi Arabistan'ın komşusu. Riyad hükümeti de Türkiye ile gerilimlerin çözülmesinde de öncü olmuştur. Katar'ın Türkiye ile yakın bağları var ve görünüşe göre her iki ülke tarafından da memnuniyetle karşılananan arabuluculuk önerisinde bulunmuştur. Bu nedenle Suudi Arabistan'ın ikili gerginliği çözmek için Türkiye ile müzakere etmesi beklenebilir. Böyle bir şey olursa, Riyad ortaya koyduğu tavırdan geri adım atacaktır. Çünkü Riyad Türkiye'deki askeri varlığına son vermesini ve İhvan Hareketini desteklememesini istemişti. Ancak Türkiye hem Katar'daki askeri varlığını sürdürüyor hem Libya dahil Arap ülkelerinde İhvan'ı desteklemeye devam ediyor. Suudi dış politikasında henüz ele alınması gereken iki sorun daha var, ancak bunları ele alma potansiyeli Trump yönetimindekinden çok daha büyük. Suudi Arabistan'ın Yemen'le savaşı sona erdirme arzusunun yanı sıra İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkilerin yeniden başlaması yönünde hala bir işaret yok.Ancak geçenlerde Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan Moskova'ya gitti ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldi. Suudi Dışişleri Bakanı'nın bu ziyarette İran İslam Cumhuriyeti'ne bir mesaj göndermesinden söz edilmektedir. Rusya'nın Riyad ile Tahran arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu açıklaması da mümkündür. Bu gelişmeler bir arada göz önünde bulundurulduğunda, her şeyden önce, Suudi dış politikasının büyük ölçüde yabancı ve bölge dışı aktör olan ABD'nin konumuna bağlı olduğunu ve istikrar ilkelerini takip etmediğini gösteriyor.