Avrupa'nın nükleer anlaşma konusunda iyi-kötü polis rolü
ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesinden sonra, kendi vaatleri ve yükümlülüklerini yerine getirme konusunda olumsuz bir karne ve icraat ortaya koyan AB ve E3 üyeleri, hala nükleer anlaşmanın korunmasını desteklediklerini bildiriyorlar.
AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Moskova'da yaptığı açıklamada, nükleer anlaşmanın korunması gerektiğinin altını çizerek, İran'a yönelik "azami baskı" politikasından "azami diplomasi"ye doğru hareket edilmesini istedi. Nükleer anlaşmanın Avrupalı üyelerinin anlaşma uyarınca kendi yükümlülüklerini yerine getirmeye hazır olduğunu söyleyen Borrell, yaptırımların kaldırılması karşılığında İran'ın nükleer yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini ifade ederek, AB üyelerinin nükleer anlaşmaya yönelik kendi yükümlülüklerine bağlı kalmaya devam edeceğini söyledi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, İran ile nükleer ve füze meseleleri hakkında yeni müzakerelerin yapılmasını istedi. İran ile ABD arasında müzakere için "samimi şekilde arabulucu" olmaya hazır olduğunu savunan Macron, Suudi Arabistan ve Siyonist rejimin katılımıyla Tahran ile yeni müzakerelerin gerçekleşmesini istedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un radikal sözleri, bu ülkenin 2015 yılında nükleer anlaşma imzalanmak üzereyken Fransa'nın o dönemki Dışişleri Bakanı Laurent Fabius'un ABD'nin eski Dışişleri Bakanı John Kerry'den ziyade İran'ın dizginleşmesi gerektiğine dair açıklamasını hatırlatıyor.
Anlaşılan Avrupalılar, İran ve nükleer anlaşmaya yönelik rol paylaşımında bulunarak, çelişkili bir politika takip etmeye başlamış bulunuyorlar.
Bir yandan AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi sözde iyi polis rolünü oynayarak, Tahran'a yönelik azami diplomasiden ve Avrupalı tarafların nükleer anlaşma uyarınca kendi yükümlülüklerini yerine getirmesinden söz ederek, ABD'nin önceki Başkanı Donald Trump'ın İran'a yönelik izlediği azami baskı kampanyasının yanlış olduğunu bildirirken, E3 üyelerinden olan Fransa, İran ve nükleer anlaşmaya yönelik düşmanı ve makismalist bir yaklaşım takip ederek kötü polis rolünü oynamakta ve ABD'nin önceki ve şimdiki yönetiminin talepleri olan nükleer anlaşmanın genişletilmesi ve İran'ın füze gücü ve bölgesel politikaları dahil diğer konuların da yapılacak müzakerelerde ele alınmasını istiyor.
Macron hatta daha ileri giderek, küstahlıkla, Suudi Arabistan ve Siyonist rejim gibi kendi bölgesel müttefiklerinin de gelecek müzakerelere dahil edilmesi çağrısında bulunuyor. Oysa Riyad ve Tel-Aviv'in İran'a yönelik düşmanlığı bütün uzmanlar ve siyasiler tarafından net şekilde bilinmekte. Aslında Macron kendince yapılacak müzakerelerde Batı cephesinin yeni üyelerini dahil etmek suretiyle İran'a yönelik baskıyı arttırmaya çalışıyor.
Ancak Tahran'ın tutum ve duruşu oldukça net ve sarihtir.
Nitekim İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bu bağlamda yaptığı konuşmada, nükleer anlaşmada hiçbir değişiklik yapılmayacağını ve hiç kimsenin de anlaşmaya eklenmeyeceğini, 5+2 veya 5+3 anlaşması diye bir şeyin yapılmayacağını vurguladı.
Uluslararası siyaset uzmanlarından Hasan Behiştipur'a göre, şu aşamada önemli olan ve öncelik arzeden şey, nükleer anlaşma üyeleri artı ABD'nin kendi yükümlülüklerini yerine getirmeleridir, böylece İran için tatmin edici bir ortam gelişebilir, aksi takdirde, gelecekte işbirliği ve etkileşim ortamı oluşmayacak.
Avrupa'nın üst düzey üyelerinin son sıralardaki açıklamaları ve iyi ve kötü polis rolünü oynamaları aslında Avrupa'nın Biden yönetimi ile tamamen aynı çizgide hareket ettiğini gösteriyor.