İslam inkılabı ve Batı Asya’da direniş diyaloğunun şekillenmesi
(last modified Sun, 14 Feb 2021 10:51:31 GMT )
Şubat 14, 2021 12:51 Europe/Istanbul
  • İslam inkılabı ve Batı Asya’da direniş diyaloğunun şekillenmesi

İran İslam inkılabının en önemli sonuçlarından biri, Batı Asya bölgesinde ve hatta bölge ötesi diğer bazı ülkelerde sulta ve manda düzenine karşı direniş ekseninde yeni bir diyaloğun şekillenmesidir.

Bu sohbetimizde İslam inkılabı zaferinin 42. Yıldönümünde kısaca direniş diyaloğu ve bileşenlerine değinmek istiyoruz.

İran İslam inkılabı daha önce benzeri yaşanmamış bir inkılap olarak zafere kavuştu. Bu devrimin temeli, dini, ahlaki ve manevi değerlerdi. Daha önce yaşanan devrimlerin hiç birinin temeli dini ve değerli değildi. Bu da İslam inkılabını diğer devrimlerden ayıran en bariz özelliklerinden biridir.

İslam inkılabının diğer inkılaplardan farklı olan diğer önemli özelliği ise İslam inkılabının bir çeşit hükümet modeli sunmasıdır. İslam inkılabı Rehberi Ayetullah seyit Ali Hamenei de bu konuya İslam inkılabı ikinci adımı bildirisinde değinmiştir. İslam inkılabından önce sosyalist ve liberalist olmak üzere iki çeşit hükümet modeli vardı. Fakat İslam inkılabı İslami değerlere dayalı bir model sunarak aslında dünyada 3. Bir başka hükümet modelini oluşturdu.

İslam inkılabını daha önce yaşanan diğer inkılaplardan ayıran özelliği ise inkılabın darbe veya askeri operasyonla gerçekleşmemesidir; bu inkılap halkın talebi ve dini liderlerine eşlik etmesi sonucu şekillendi. İslam inkılabı rehberi, halkın inkılabın zaferindeki rolüne işaretle, "İslam inkılabının zaferi ardından halkın rolü onlardan alınmadı ve hatta inkılabın unsurlarından biri olarak rolüne devam etti. Fakat diğer inkılaplarda zaferin ardından halkın rolü dikkate alınmadı ve önemsenmedi."ifadesini kullandı.

İslam inkılabı ile ilgili bir diğer önemli konu ise bu devrimin zaferden önce ve sonrası, yoğun dış baskıya maruz kalmasıdır. Başka bir ifade ile yabancı güçler inkılabın zaferinde halkı desteklemediği gibi İslam inkılabından sonra da devrime yönelik çok yönlü baskıları sürdürdü ve bu baskılar hafif veya yoğunlaşırken hiçbir zaman kesilmedi. Tabi ki bu baskıların en yoğun dönemi ise eski Amerika cumhurbaşkanı Donald Trump’ın başkanlık dönemiydi; nitekim Amerika’nın BM eski temsilcisi Nikki Haley’nin itiraf ettiği gibi Trump yönetimi İran İslam cumhuriyetini devirmek hedefindeydi. Buna rağman İran İslam cumhuriyeti 42 yıl süren tüm bu baskılara karşı direnerek teslim olmadı ve izzet, erdemlik ve bağımsızlık gibi temel ilkelerinden ödün vermedi.

İslam inkılabının bu davranış modeli ve dünyadaki diğer devrimlere göre kendine has özellikleri, son 40 yılda hem İran'da ve hem batı Asya bölgesinde direnişe dayalı bir kültürün şekillenmesine sebep oldu. Direniş eksen siyasi kültür, yerel güvenliğe vurgu yapıyor ve ithal güvenliğe karşıdır zira ülkeleri yabancı güçlere bağımlı kılıyor ve iç ve dış kararları etkiliyor. Bu eşsiz siyasi kültür halkın eşliği ve İmam Humeyni –ra- ve Ayetullah Hamenei liderliğinde, günümüzde İran İslam cumhuriyetinin batı Asya bölgesinin en önemli güçlerinden ve hatta dünyada etkin aktörlerinden biri olmasına sebep olmuştur.

İslam inkılabının zaferi ardından batı Asya bölgesinde, İslam inkılabı, ilkeleri ve de inkılabın her iki liderini kendi düşünce ve davranış modeli olarak benimseyen  yeni oyuncular ortaya çıktı. Filistin İslami cihat, Filistin İslami direniş hareketi Hamas, Lübnan Hizbullah, Yemen Ensarullah, Irak Haşdi Şabi, Kuvat el-Vatani Suriye ise, İslam inkılabı ardından şekillenen ve İran İslam inkılabına sadık olan direniş gruplarının en bilinenleridir.

Üniversite akademisyenlerinden Seyid Celal Dehgani Firuzabadi bu konuda şöyle diyor:

"İslam inkılabı hş. 1357 yılında bir siyasi-sosyal gelişme olarak yaşandı fakat bu siyasi ve sosyal gelişmeden daha da önemlisi, İslam inkılabı diyaloğudur. Biz eğer İslam inkılabından söz ediyorsak, sadece hedefimiz 1357 devrimi değil, İslam inkılabının oluşturduğu diyalogdan bahsediyoruz. Eğer diyaloğumuz liberalizm ve komünizmi diğer iki diyalogda dikkate alırsak İslam inkılabı diyaloğu bu ikisinden başkadır. Eğer direniş diyaloğunu İslam inkılabı diyaloğu çerçevesinde kabul edersek ki bana göre diğer diyaloglara karşı durması bir gerçektir, öyle ise direniş diyaloğu farklı karşı söylemleri vardır ve bunlar liberalizm veya komünizm olabilir."

Direniş söylemi ve diyaloğu batı Asya’da bazı elemanları ve bileşenleri vardır. Seyyid Celal Dehgani Firuzabadi şöyle devam ediyor:

Direniş diyaloğu elemanları ve bileşenlerini iki kategoriye ayırabiliriz: biri inkar ve reddetmek ve diğeri ise ispat ve onaylamaktır. Direniş diyaloğunun reddetme boyutunda sultacılık karşıtlığı var. Yani reddetme söyleminin en önemli unsuru sulta ve sultacılığı reddetmek, ve ikincisi de istikbar ve  istibdat düşmanlığı. Uluslararası sistemde ayrımcılığın ve yapısal şiddeti reddetmek, uluslararası ilişkilerde yayılmacılığın reddi, savurganlık ve saldırganlık, direniş diyaloğunun kabul etmediği boyutuna döner. Fakat direniş söyleminin merkezinde olan en önemli olumlu yönü ise adalet ve hak taleplik, İslam taleplik, barış taleplik, izzet ve iktidar taleplik, bağımsızlık ve özgürlük taleblik, maneviyatçılık, hikmet ve akılcılık, pragmatizm, idealizm ve gerçekçiliktir.

Bu özelliklere sahip olan diyalog, direniş gruplarının yabancı tehditlerine karşı önleyici stratejiyi seçmelerine sebep oldu. Bu strateji çerçevesinde direniş grupların askeri gücünü takviye etmek gündeme alındı. Günümüzde “taş” ile mücadele, yerini “füze ve İHA”ya vermiş. Direniş gruplarının askeri güçlerinin takviye edilmesi İsrail rejimin bu gruplara karşı savaşlarının sadece 2 güne inmesine sebep olurken aynı zamanda siyasi yankıları da oldu. Örneğin siyonist rejimin Gazze şeridine karşı ancak 4 gün süren  Ekim 2018 savaşı Benyamin Netanyahu kabinesinin dağılmasını beraberinde getirdi. Ardından bu rejim 3 meclis seçimi düzenledi fakat yine de kabine dağıldı ve 2 yıllık bir süre zarfında meclisin 4. Kez seçimlerin yapılması bekleniyor.

“Yerli güvenliğe” vurgu yapan direniş diyaloğu, uzlaşma ekseninin “ithal güvenlik” stratejisinin yenilgisine sebep oldu. İthal güvenlik büyük güçlere bağlı kalmayı gerektiriyor. Söz konusu büyük güçler de, kendi çıkarları sağlandıkça bu uzlaşan ülkelere destek veriyorlar ve tabi ki bu desteğe karşı onların iç ve dış siyasetlerine müdahale ediyor, finans kaynaklarını sömürüyorlar.

Bölgede direniş ekseninin konumunun belirlenme ve güçlenme süreci ve hatta güç dengelerinin direniş ekseni lehine değişmesi, düşmanların özellikle son 10 yılda bu eksene karşı mücadelesini yoğunlaştırmasına sebep oldu. Direniş ekseninin üyelerinden biri olan Suriye hükümetini “devirme” düşmanlar ve muhalefetin direniş eksenine karşı izledikleri stratejilerden biridir. Fakat direniş gruplarının İran İslam cumhuriyetinin desteği ile birliktelikleri, düşmanın tüm çabalarını yenilgiye mahkum etmiştir.

İran İslam cumhuriyeti, direniş grupları, liderleri ve şahsiyetlerine karşı “yaptırımın” uygulanması, düşmanın direnişe karşı bir diğer strateji olarak son 40 yılda sıkça uygulanmıştır. Kendi uydurdukları “terörist listeye” alınmak ise düşmanların direniş gruplarına karşı son 40 yılda ve özellikle Donald Trump başkanlığı döneminde defalarca kullanılan bir diğer stratejidir. Direniş ekseni liderleri ve komutanlarına “terör düzenlemek” ise düşmanların başvurduğu bir diğer taktiktir. Seyit Abbas Musevi, şeyh Ahmet Yasin, Fethi Şakaki, İmad Muğniye, komutan Kasım Süleymani, Ebu Mehdi Mühendis, Baha Ebulata ve diğer bir çok tanınan komutan, siyonist rejim İsrail’in ölüm mangalarında şehit edenlerden bazılarıdır.

Fakat ne yaptırım ve terörist olarak tanımlamak ve ne de komutanlara terör saldırı düzenlemek, direniş ekseninin hedefleri ve ülkülerine bağlı kalmamasına ve ilkelerini değiştirmesine ve uzlaşmaya doru yönelmesine sebep olmadı. Bu eylemler direniş gruplarının, batı Asya bölgesinde ve ülkeler içinde konumlarını güçlendirmek için azim ve iradelerini daha da güçlendirmiştir. Günümüzde direniş ekseni, bu bölgede en önemli ve etkin aktörlerden biri olduğu, inkar edilmeyen bir gerçektir.