Biden Hükümetinin Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi ve İran'a Karşı İddiaların Tekrarlanması
Amerika'da yeni başkan Joe Biden'in işbaşına gelmesi ile Washington kademeli bir şekilde dış siyaset ve güvenlik alanında yeni yaklaşımlarını açıklamaya başlamıştır. Bu doğrultuda Beyaz Saray 3 Mart 2021'de 22 sayfalık " ulusal güvenlik stratejisi geçici kılavuzunu" yayınladı.
Biden hükümetinin ön güvenlik belgesi sayılan ulusal güvenlik stratejisi geçici kılavuzunda, Amerika'nın farklı bölgeler ve ülkeler ile ilgili güvenlik kaygıları ve yaklaşımları ele alınmıştır. Beyaz Saray bu hususta şöyle bir açıklamada bulunmuştur:" Bu geçici belge, Başkan Biden'in Amerika'nın dünya ile nasıl bir ilişki içerisinde olacağı görüşünü yansıtmak için yayınlanmıştır. Ayrıca bu kılavuz, Amerika bakanlıklarına ve organlarına, yeni hükümetin ulusal güvenlik stratejisine nasıl ayak uyduracağına dair bir talimatname de sayılır. "
Bu stratejik güvenlik belgesinde yer alan önemli hususlardan biri de İran meselesidir. İran'ın adı bu belgede dört kez tekrarlanmıştır. Bu belgede ayrıca İran'a karşı itham da tekrarlanmıştır. Bu hususta İran'ın Amerika ortakları ve müttefikleri için tehdit sayılması, İran'ın bölgesel istikrarı sorunlar ile karşı karşıya bıraktığı ve İran'ın nükleer gelişmesi ile mücadele edilmesi zarureti gibi kimi iddialar ortaya atılmıştır.
Bu belgenin " Bizim güvenlik önceliklerimiz" başlığının bulunduğu kısımda, Amerika'nın Siyonist Rejimin güvenliğini korumakla yükümlü olduğuna değinerek şu ifadelere de yer verilmiştir:" Amerika İsrail'in güvenliğini de ele alacak ve bölge ülkeleri ile beraber İran'ın diğer ülkelerin egemenliği ve toprak bütünlüğüne karşı tehditlerine karşı, caydırıcılık oluşturup ve El Kaide ve IŞİD ile mücadele yönündeki çabaları güçlendirecektir. "
Bu belgenin devamında Washington'un nükleer silahların yasaklanması girişimlerinde öncülük yaptığı iddia edilmiş ve şu ifadelere yer verilmiştir:" Ortaklarımız ve müttefiklerimiz ile işbirliği sayesinde, İran nükleer programını ve diğer istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini diplomasi yolu ile ele almaya çalışacağız. " Biden hükümeti bu belgede şöyle bir hatırlatmada da bulunmuştur:" Amerika'nın en güçlü askeri varlığını, Hint-Pasifik ve Avrupa bölgesinde düşmanlar karşısında caydırıcılık gücü oluşturmak ve çıkarlarımızı savunmak için göreceğiz. Batı Asya'da da gerekli olduğu kadar terör ağlarının yok edilmesi, İran'ın saldırganlığı karşısında caydırıcılık gücü oluşturmak ve Amerika'nın temel çıkarlarını savunmak için askeri güç bulunduracağız. "
Böylece Biden hükümetinin iddialarının tersine, bu belgede Amerika'nın aktör olarak bulunduğu sonsuz savaşların devamına vurgu yapılmış ve Suriye'deki askeri varlık dahil Batı Asya'daki diğer yasa dışı askeri varlıkların da süreciği de belirtilmiştir. Bu belgede Amerika İran'ın bölgesel girişimleri ve siyasetleri hususunda da itham savurmaya çalışmış ve bu girişimleri istikrarsızlaştırıcı ve bölge ülkelerinin egemenliğini, toprak bütünlüğünü tehdit eden unsurlar olarak adlandırmıştır. Halbuki Batı Asya'daki durum ele alındığında Washington'un Suudi Arabistan ve Siyonist Rejim İsrail gibi ortaklarının hasmane girişimleri ile bölgede gerilim ve savaş yarattığı açıkça ortadadır.
Suudi Arabistan ve BAE koalisyon dahilinde Mart 2015'ten beri Yemen savaşını başlatmış ve on binlerce Yemenli'yi Arap ülkelerinin en yoksulu olan Yemen'de kana bulamıştır. Bu ülkeyi denizden ve havadan kuşatma altına almış ve bu ülkeye yardımların ulaştırılmasını engellemiş ve 21'inci yüzyılın en büyük insani felaketine imza atmışlardır. Halbuki İran'ın bölgesel yaklaşımı, terörizm ile mücadele ve anti Siyonist ve sulta karşıtı hareketlere yardım etme yönünde olmuştur. İşte Washington'u, Riyad'ı ve Telaviv'i kızdıran husus da bu olmuştur.
Biden yönetimi, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk yılında Aralık 2017'de yayınlanan bir önceki ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde öne sürülen aynı iddiaların yanı sıra, İran'a ilişkin yeni bir konuyu da ele alıyor. Bu belgenin "Küresel Güvenlik Vizyonu" bölümünde, "Yeni ve Değişen Tehditler" başlığı altında, İran'ın bölgesel bir aktör olarak "oyunun kurallarını değiştiren" kabiliyetler ve teknolojiler peşinde olduğu iddia ediliyor. Bu, Amerika Birleşik Devletleri tarafından ilk kez öne sürülen bir iddiadır. Görünüşe göre bu belgenin bu bölümünün amacı, İran'ın "oyunun kurallarını" değiştiren kabiliyet ve teknolojilere erişimini, sürekli eylemlerini ve hassas alanlarda ileri teknolojileri elde etme çabalarını engellemektir.
Washington'un en çok ilgilendiği şey, İran'ın füze, insansız hava aracı ve nükleer teknolojiler alanındaki kayda değer başarılarıdır. Zaten füze, İHA ve nükleer alanlar, ülkelerin askeri ve endüstriyel güçlerinin artmasında önemli bir role sahiptir. Bu nedenle ABD'den olumsuz bir tepki ile karşılanıyor. İran şu anda Batı Asya'daki en büyük füze gücü olarak devasa füze cephaneliği nedeniyle bölgesel tehditlere yanıt verme yeteneğine sahiptir. Bu durum, Washington'da her zaman büyük bir hassasiyet uyandırmış ve hem Trump yönetimi hem de şimdi Biden yönetimi tarafından tehdit olarak ele alınmıştır. Bu bağlamda İran'ın nükleer anlaşması konusunda Tahran'la herhangi bir müzakerede füze kabiliyetleri de dahil edilmeye çalışılmıştır.
Görünüşe göre ABD'nin amacı, İran'ın bölgesel caydırıcılığının temel araçlarından biri olan ve Siyonist rejim ve Washington'un diğer bölgesel müttefikleri arasında büyük korkuya neden olan füze tasarlama, yapma ve yerleştirme kabiliyetinden mahrum etmektir. Aynı zamanda, İran'ın uyduları fırlatma ve uzay kabiliyetlerinin de gelişmesi, Washington'un endişelerini ikiye katladı. Tahran, son yıllarda balistik füzeler alanında da hayret verici ilerlemeler kaydetti. İran'ın Ayn El Esed üssüne yaptığı füze saldırısının ardından Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde uzman olan Vipin Narang, "İran'ın füze saldırısıyla ilgili en önemli şey, İran'ın kısa menzilli füzelerinin ne kadar isabetli olmasıdır. "İsabet Devrimi " artık bir gerçektir ve Amerika Birleşik Devletleri tekelinde değildir, bu da modern çatışmalar için önemli bir etkiye sahiptir. "
Öte yandan, son yıllarda İran, Suriye de dahil olmak üzere bölgede askeri operasyonlarda kullanılan çeşitli insansız hava araçlarının geliştirilmesinde büyük adımlar attı. İran İslam Cumhuriyeti'nin savunma ve silahlanma alanında, özellikle İHA'lar alanındaki ilerlemesi, dostların ve düşmanların da bildiği bir şeydir. İran şu anda, çeşitli İHA türlerinin tasarımı, geliştirilmesi ve yapımında büyüyen bir eğilime sahip dünyadaki birkaç ülkeden biri. Bu konu, insansız hava araçlarının kara, hava ve deniz savaşlarının çeşitli alanlarında ve birçok sivil alanda artan rolü nedeniyle giderek büyük bir önem kazanmaktadır. İran artık irili ufaklı, mega insansız hava araçlarını tasarlayabiliyor, üretimini yapabiliyor bu İHA'ları kullanabiliyor. Bu bağlamda çeşitli pervane ve jet sistemine sahip İHA'lar imal edebiliyor.
Bu İHA'lar, keşif, taarruz, arama, intihar ve kamikaze saldırıları, devriyeler ve diğer birçok görev dahil olmak üzere çok çeşitli görevleri yerine getirebilir. İran'a yönelik silah ambargosunun Ekim 2020'den itibaren BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı Kararı kapsamında kaldırılmasıyla Tahran, büyük ölçekli insansız hava araçlarını pazarlayabilecek ve satabilecektir. Bu da Washington için bir diğer önemli endişe kaynağıdır. Askeri uzman Michael Knights'a göre, en gelişmiş İHA kullanıcıları olarak İsrail'e meydan okuyanlar, Yemen Ensarullah'ı dahil İran ve onun destekli gruplarıdır."
Washington'u açıkça kızdıran ve Biden hükümet yetkililerinin çeşitli vesilelerle buna işaret ettiği konulardan biri de , İran'ın nükleer kapasitesinin artan gelişimidir. İran, BERCAM nükleer anlaşması çerçevesinde birkaç yıllık süre için nükleer taahhütlerini tam olarak yerine getiriyordu ve nükleer faaliyetlerini, malzemelerini ve tesislerini kısıtlıyordu. Ancak Amerika'nın Mayıs 2018'de bu anlaşmadan çekilmesi ve ardından da 4 + 1 grubunun Avrupalı üyelerinin bu anlaşmadaki taahhütlerini yerine getirmemesinden dolayı, İslami Şura Meclisi kararını uygulamak için önce nükleer taahhütlerini beş adımda azaltmış, ardından nükleer kalkınmaya yönelik yeni adımlar atmıştır.
Bu doğrultuda atılan adımlar arasında yüzde 20 zenginleştirme ve yüzde 60 zenginleştirme olasılığı, metal uranyum üretimi ve Washington ve onun bölgesel müttefiklerinin, özellikle de Siyonist rejim için büyük endişe yaratan nükleer tesis ve teçhizatın genişletilmesi yer alıyor. İran, yaptırımların kaldırılması ve ABD'nin BERCAM nükleer anlaşmasına geri dönmesi de dahil olmak üzere istediği koşulların yerine getirilmesi halinde BERCAM'daki taahhütlerini tam olarak uygulamaya hazır olduğunu belirtmiştir.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Mohsen Celilvend ise Avrupalılar ve Amerikalılar için İran'ın nükleer kapasitesini kontrol altına almanın çok önemli olduğuna değinerek Amerikalıların İslam Cumhuriyetinin bu kapasitesini sınırlandırmak istediklerini düşünüyor. Tabii ki İran'ın nükleer programlarının geliştirilmesi barışçıl hedefler doğrultusunda olmuştur. Ancak Amerika ve Avrupalı ortakları bunu Tahran'ı nükleer askeri hedefler peşinde koşmakla suçlamak doğrultusunda kullanmak için bahane olarak gösteriyorlar. Bu suçlama Biden hükümetinin güvenlik belgesinde de tekrarlanıyor ve ABD'nin sözde bu tehdit ile yüzleşeceği iddia ediliyor. Genel olarak Washington'un Tahran'a yönelik yeni suçlaması, Amerika'nın İran'ın ulusal gücünün artmasından korktuğunu gösteriyor.