Avrupa'da İslam Karşıtı Eylemlerin Şiddetlenmesi ve Çifte Oyunların Devam Etmesi
Son yıllarda Avrupa ülkelerinde İslam karşıtlığı ve Müslümanlara yönelik şiddet eğilimi yükselişte. Aşırı sağ hareketlerin, partilerin ve bireylerin artan şekilde ortaya çıkması ve rolü bu konuda önemli bir etkendir.
Avrupa'daki son İslam karşıtı hareket çerçevesinde, İsveç'te Danimarka- İsveç siyasetçinin Kuran-ı Kerim'i yakmaya yönelik girişimi çatışmalara yol açtı. Danimarka'nın "sert çizgi" olarak adlandırılan sağcı ve İslam karşıtı partisinin lideri Rasmus Paludan, daha önceki bir planlamaya göre İsveç'in doğu kıyısındaki Linkoping kasabasında destekçileriyle birlikte bir miting düzenleyip Kuran-ı Kerim'i ateşe vereceklerdi. Ancak miting başlamadan önce eylemi protesto eden Müslümanlarla polisler arasında çatışmalar çıktı. Bu tabi iki aşırı sağ grubun ilk girişimi sayılır. 28 Ağustos 2020'de İsveç'in Malmö kentinde benzer çatışmalar meydana geldi ve sokak ayaklanmalarına yol açtı. Sert Çizgi partisi lideri Rasmus Paludan o sırada bu programlardan güttüğü amacın insanları uyandırmak olduğunu belirtti.
Danimarka ve İsveç hükümetlerinin bu aşırı sağ grubun Kuran-ı Kerim'i yakarak İslami kutsallıklara hakaret etmesine ve Müslümanlara hakaret etmesine izin vermelerinin bahanesi Avrupa hükümetlerinin ifade özgürlüğü ve özgürlükleri koruma iddiasıdır. Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere Batı'nın ifade özgürlüğü konusundaki çifte standartlarına bakıldığında, bunun yalnızca İslamofobi ve İslam karşıtlığı ve dine küfürler atılması zamanında geçerli olduğunu Batı'nın amaçladığı konuları sorgularken ve aşağılarken geçerli olmadığı görülüyor. Holokost, yani İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilerin sözde katliamı veya Ukrayna'daki mevcut savaş sırasında Rus yanlısı bir duruş sergilenmesi bu çifte standartların durumunu iyice yansıttı.
Bu ayrımcı ve çifte standartlı yaklaşımın açık bir örneği de, Fransa'da ve dünya çapında yaygın Müslüman protestolarına rağmen, Fransa Cumhurbaşkanı'nın açık desteğiyle, Fransa'da mizah dergisi Charlie Hebdo tarafından İslam Peygamberi (saa)'e defalarca hakaret edilmesidir. Macron'un mizah dergisi Charlie Hebdo tarafından ülkesinde İslami kutsallara hakaret etmek için "ifade özgürlüğü" ilkesine ihtiyaç duyulduğunu belirtmesi Fransa'da bile çok eleştiriye yol açtı.
Öte yandan, Fransa cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu ve Emmanuel Macron'un merkez sağ adayı ve Marine Le Pen'in aşırı sağ adayı olarak gösterilmesinin ardından, Fransa'da seçimlerin yoğunlaşmasıyla birlikte Fransa'da seçimleri kazanma çabaları da arttı. İslam karşıtı duruşlar sergilenmeye başlandı. Göç ve İslam'a karşı olan Marine Le Pen, "Tesettür, İslam'da radikal bir bakış açısına sahip insanlar tarafından zaman içinde kullanılan bir üniformadır. Marine Le Pen kamusal alanda İslami başörtüsü takmanın, tıpkı araba kullanmak ihlalleri gibi para cezasına çarptırılması gerektiğine inanıyor. Macron, görünüşte Le Pen'in başörtüsü konusundaki tutumundan uzaklaşmaya çalışırken, herhangi bir yasayı değiştirmeyeceğini iddia ederken, aynı zamanda Fransız okullarında başörtüsü yasaklayan mevcut yasayı da destekliyor.Aslında onlar arasında İslamofobi çalışmalarında pek fark yok. Avrupa ülkelerinde İslam'a ve Müslümanlara yönelik kısıtlamaların yoğunlaştırılmasına karşı siyasetler de git gide artmaktadır.