Japonya'nın askeri bütçesini arttırması ve gizli askeri amaçları
Japonya'da farklı siyasi makamlar, hükümet yetkilileri ve parlamento milletvekilleri buldukları her bahane ve mazeretle ülkenin askeri bütçesini arttırmaktadır. Son aylarda Ukrayna krizi de Japonya siyasetçilerine askeri bütçelerini arttırma konusunda yeni mazeretler sağlamıştır.
Ukrayna'daki kriz ve Amerika'nın Çin ve Kuzey Kore'ye yönelik propagandif çalışmaları ve fobi oluşturma çabaları, Doğu Asya bölgesinde yaşanan korkuyu körüklemiş ve Japonya'nın militarizm ve askeri istekler konusunu ciddi bir şekilde takip etmesine neden olmuştur. Partilerin, özellikle iktidardaki Liberal Demokrat Parti'nin propaganda sloganları ise bu durumdan etkilenerek askeri bütçenin artması ve bu sözde tehditlere karşı hazırlıkların arttırılmasına dönüşmüştür. Halbuki Japon anayasasına göre bu ülkenin orduya bile sahip olması yasaklanmıştır, ancak milliyetçiliğin büyümesiyle birlikte son yıllarda askeri güçleri pekiştirme isteği de kabarmıştır. Japonya'da son yıllarda, iktidardaki Liberal Demokrat Parti'nin genç politikacıları bu durumu konumlarını güçlendirmek için kullanmıştır. Bu bağlamda açık ve net olarak Şinzo Abe'nin başbakanlığı döneminde Japonya'nın militarist tavrıyla anayasa değişikliği konusunu 2012'den itibaren başlatılmıştır.
Uluslararası ilişkiler ve meseleler uzmanı Irching Ying, bu konuda şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadı: "Bölge ülkeleri, diğer bölge ülkelerinin güvenlik kaygılarını dikkate almadan hassas militarizm programları izlememelidir. Bu arada Japonya ile ABD arasında askeri işbirliğini geliştirme programı da var. Bu arada bu işbirliği bölgesel bir güvenlik riski olarak da kabul edilir."
Japonya'da milliyetçiliğin en önemli bileşenlerinden biri zengin bir ülke ve güçlü bir orduya sahip olma fikridir.Bu tür fikirler Japonya'da Miji İmparatorluğu döneminden beri var olmuş ve şimdi de teşvik edilmektedir. Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra, Japon politikacılar arasında güçlü bir orduya sahip olma isteği temelli milliyetçi düşüncede yoğun bir şekilde ortaya çıkmış ve son yirmi yılda bu ülkede yeniden canlanmasının temelleri atılmış gibi görünüyor. Tabii ki Japonya'nın anayasasını değiştirmesi ve güçlü bir orduya sahip olması konusunda iktidardaki hükümet Japon halkının çoğunluğunun olumlu görüşünü çekmeyi başaramamıştır. Bu ülkenin halkı arasında hala Japon politikacılarının otoriterlik ve dünyaya yayılması konusunda endişeler var.
Siyasi konularda uzman olan James Forel, bu konuda şunları söylüyor: "Japonya ve Çin'de aynı anda milliyetçilik büyümüş ve bu iki ülkeyi benzer bir duruma sokmuştur ancak Japonya'nın milliyetçiliğe yaklaşımı bölgede acı bir tecrübe olarak görülen militarizme dayalıdır. "
Her halükarda Japon politikacılar, ekonomik güce sahip olmalarına rağmen uluslararası ve bölgesel düzeyde etki gösteremediklerini ve askeri güce ulaşırlarsa uluslararası arenada önemli ve etkili ülkelerden biri olabileceklerini düşünmektedirler. Japon ordusunun Çin ve Güney Kore de dahil olmak üzere bölge ülkelerine yönelik suçlamaları ve tehdit oluşturdukları iddiaları, Tokyo'nun askeri bütçeyi artırmaya yönelik yaklaşımı için bir bahane oluşturmuş ve bölge ülkelerinden her zaman protesto ve eleştirilerle karşılaşmıştır.
Genel olarak Japonya'nın son dönemde eski ihtişamını ve görkemini geri kazanmak istediği işin tehditlerle mücadelenin ötesine geçtiğini söylemek mümkün. Aslında yıllarca Amerika baskısı altında askeri gücünü büyütemeyen Japonların bir kez daha eski güçlerin kavuşmak istedikleri belirtilmelidir.