Cesur Samuray'dan Batı'nın Askerine; Japonya Siyasi Özgüvenini Nasıl Kaybetti?
(last modified Tue, 08 Oct 2024 09:29:34 GMT )
Ekim 08, 2024 12:29 Europe/Istanbul
  • Cesur Samuray'dan Batı'nın Askerine; Japonya Siyasi Özgüvenini Nasıl Kaybetti?

Pars Today - Aslında Japonya bir tür "kimlik krizi" yaşıyor. Bu krizin merkezinde yer alan felsefe, aşırı Batı değerlerini benimsemekten kaynaklanan bir tür kültürel ve siyasi yabancılaşmadır.

Japonya, en eski ve en zengin kültürlerden biri olarak, binlerce yıllık bir uygarlık, zeki ve çalışkan bir millet, benzersiz sanat ve edebiyat, ileri teknoloji ve Doğu'ya özel bir duyarlılık gibi eşsiz özellikleri toplumunun içinde barındırmaktadır. Pars Today dergisinin bildirdiğine göre, bu ülke tarihi boyunca, özellikle modern öncesi dönemde, hem Doğu'da hem de Batı'da ilham kaynağı olmuş benzersiz bir kimlik oluşturmayı başarmıştır. Ancak, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle Amerikan güçlerinin girişiyle ve Batı merkezli küreselleşme politikalarının etkisi altında, Japonya'nın siyasi yapısı ve yönetim kültüründe köklü değişiklikler meydana geldi. Bu, tarihin en şaşırtıcı olaylarından biri olarak kabul edilmelidir.

Batı'nın, özellikle Amerika'nın siyasi güçlerine giderek artan bağımlılık ve itaatkârlık, bu toplumda giderek büyüyen devasa bir "siyasi özgüven eksikliği" yarattı. Bu bağımlılık artık sadece askeri ve siyasi alanlarda değil, kültürel ve kimliksel boyutlarda, özellikle yöneticiler düzeyinde de gözlemlenmektedir. Ne yazık ki bu durum öyle yaygın hale gelmiştir ki birçok yazar ve analist, Japonya'yı Batı'nın teknoloji askeri ve zeki kölesi olarak görmektedir. Son yıllarda dünya genelinde Japonya hakkında birkaç imaj oluştu: İleri derecede robot teknolojisine sahip ve çekici anime filmleri üreten bir ülke; Amerikan askerlerinin kadınlarına saldırdığı, intihar oranlarının endişe verici olduğu ve yöneticilerinin Batılı yetkililerle aynı masaya oturmaktan memnun olduğu bir toplum.

Bir İçsel Kriz

Aslında Japonya bir tür "kimlik krizi" yaşamaktadır. Bu krizin merkezinde yer alan felsefe, aşırı Batı değerlerini benimsemekten kaynaklanan bir tür kültürel ve siyasi yabancılaşmadır. Geleneksel olarak Japonya kendisini kültürel ve tarihi değerleriyle tanımlarken, bugün Japonya'nın siyasi liderlerinin Batılı unsurlara aşırı derecede bağlı göründüğü söylenmektedir. Bu değerler, birçok durumda sadece Japonya'nın otantik kültürüyle uyumlu olmamakla kalmayıp, tarihsel ve felsefi açıdan da daha düşük bir seviyededir. Japon kültüründe görülen vakur ve huzur dolu bir otantiklik vardı ki bu artık teknolojiye bağımlı, kaygılarla dolu ve Batı'lı bir kimliğe dönüşmüştür.

Bu kriz, Japon yöneticilerinin "siyasi özgüven eksikliğinden" kaynaklanmaktadır. Böyle yöneticilerin Japonya’nın otantik markasına küçümseyici bakışı, Japonya'nın küresel meselelere ilişkin politikalarında açıkça görülebilir. Bu kimlik krizinin temel nedenlerinden biri, dengesiz ve aşırı bağımlılıktır. Başlangıçta bu bağımlılık, ülkenin yeniden inşası için tarihsel bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı, ancak on yıllar geçtikçe Japonya hükümetlerinin politika yapımının ayrılmaz bir parçası haline geldi.

Ancak bu konuda Amerika ve Batı’nın profesyonel planlamasını unutmamak gerekir: Doğu’nun dünyaya, insana ve doğaya farklı bir bakış açısına sahip bir toplum olarak ortaya çıkmasından duyulan korku.

Japon Kültürü ve Kimliğinin Özgüvenin Yeniden Kazanılmasındaki Rolü

Dikkat çekici olan, Japon kültürünün hala küresel liderlik konumuna geri dönme kapasitesine sahip olmasıdır. Japonya, doğaya ve insana saygı, geleneksel ve huzur odaklı sanatlar, aile odaklı Doğu düşünce ve ahlak sistemi, savaşçı ruh gibi otantik kültürel özelliklerine dayanarak, dünyada öncü bir millet olarak yerini yeniden kazanabilir. Ancak bu geri dönüş, yalnızca Japonya’nın siyasi liderlerinin siyasi özgüvenlerini yeniden kazanmaları veya daha doğrusu Japon halkının, siyasi özgüven ve bağımsız kimliğe sahip kişileri lider olarak seçmeleri durumunda mümkün olacaktır.

Gerçekten de Japonya, Batı’nın kimliği ve politikasının hakimiyetinden kurtulursa, liderleri Batı’nın yarattığı ve mazlum Filistin halkını katleden İsrail’in işlediği suçlara karşı hala boyun eğip gülümseyecekler mi, yoksa bir samuray gibi dimdik duracaklar mı?