Trump Amerika’yı Diktatörlüğe mi Götürüyor?
https://parstoday.ir/tr/news/world-i283200-trump_amerika’yı_diktatörlüğe_mi_götürüyor
Parstoday – Son haftalarda ve aylarda, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın özellikle ikinci dönem başkanlığında diktatörce davranışlarına ilişkin endişeler ciddi şekilde artmıştır.
(last modified 2025-09-23T11:03:38+00:00 )
Eylül 23, 2025 14:03 Europe/Istanbul
  • Trump Amerika’yı Diktatörlüğe mi Götürüyor?

Parstoday – Son haftalarda ve aylarda, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın özellikle ikinci dönem başkanlığında diktatörce davranışlarına ilişkin endişeler ciddi şekilde artmıştır.

Trump’ın otoriter eğilimleri yalnızca Demokrat siyasetçiler arasında değil, aynı zamanda birçok ılımlı Cumhuriyetçi, siyasi analist ve insan hakları aktivisti arasında da yankı bulmuş ve Amerikan demokrasisinin sağlığı hakkında geniş tartışmalara yol açmıştır. Pars Today’in haberine göre bu endişelerin kökü, Trump’ın birçok kişi tarafından Amerikan tarzı demokrasinin temel ilkeleriyle ve devlet kurumlarının bağımsızlığıyla bağdaşmayan davranış ve eylemlerine dayanmaktadır. Bu durum, Amerika’da demokrasinin temellerinin zayıflamasına neden olabilir.

Bu endişelerin en çarpıcı örneklerinden biri, Trump’ın 2020 başkanlık seçim sonuçlarına tepkisidir. Trump, resmi kurumların – mahkemeler ve Adalet Bakanlığı dahil – seçim sonuçlarını onaylamasına ve ABD Yüksek Mahkemesi’nin Trump’ın sunduğu hiçbir sahtekârlık delilini kabul etmemesine rağmen, belgelenmemiş iddialarla seçimlerin geniş çaplı hileyle rakibi Joe Biden lehine değiştirildiğini öne sürdü. Bu yaklaşım, Amerikan siyasetini son derece gergin bir hâle getirdi ve nihayetinde 6 Ocak 2021'de Trump destekçileri Kongre binasına saldırdı. Bu olay, Amerikan siyasi tarihinin en karanlık sayfalarından biri olarak değerlendirilmektedir.

Endişe yaratan başka bir alan ise Trump’ın medya ile olan düşmanca ilişkisidir. Trump, eleştirel medyayı benzeri görülmemiş şekilde baskı altına almış ve onları sık sık “halkın düşmanı” ve “sahte haber yaymakla” suçlamıştır. Daha önceki ABD başkanlarında pek görülmeyen bu sert ve sert üslup, yalnızca bağımsız medyanın itibarını zayıflatmakla kalmamış, aynı zamanda gazeteciler arasında korku ve oto sansür ortamı yaratmıştır.

Trump, siyasi mitinglerinde ve sosyal medya platformlarında gazetecilere ve eleştirel medya kuruluşlarına sık sık saldırmakta, onları yanlış ve abartılı bilgi yaymakla suçlamaktadır. Bu durum, medya özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve sosyal medyanın rolü etrafındaki tartışmaların, Amerikan demokrasisinin daha derin bir krizine işaret ettiğini göstermektedir.

Trump’ın otoriter eğilimlerinin bir diğer tehlikeli boyutu ise yargı sistemine, özellikle de Adalet Bakanlığı’na doğrudan müdahalesi ve baskılarıdır. Trump’ın, siyasi rakiplerine karşı dava açılması için bakanlığı açıkça teşvik etmesi bu duruma örnektir. Nitekim Trump, kısa süre önce “Truth Social” platformunda yayımladığı bir mesajda, kendisinin sert muhaliflerinden biri olan Kaliforniya Senatörü Adam Schiff ve New York Başsavcısı Letitia James hakkında yasal işlem yapılmamasını sert şekilde eleştirmiştir. Yargı bağımsızlığını zedeleyen bu tür müdahaleler, Amerika’daki kuvvetler ayrılığı ilkesine yönelik ciddi endişeler doğurmuştur.

Trump ayrıca, siyasi rakipleriyle ilgili soruşturmalarda yer alan Virginia Doğu Bölgesi Başsavcısı Eric Siebert’i görevden alarak yerine Beyaz Saray danışmanı ve Trump’a sadık biri olarak bilinen Lindsey Halligan’ı atamıştır. Bu değişiklik, Adalet Bakanlığı’na yönelik siyasi baskıların bir örneği olarak geniş yankı uyandırmıştır.

Trump, Truth Social’daki paylaşımında ayrıca, Adalet Bakanı Bam Bondi’nin yanında “sert bir başsavcı”ya ihtiyaç duyduğunu ifade etmiştir. Bu tutum, Trump’ın gücü tek elde toplamaya ve bağımsız kurumları zayıflatmaya yönelik çabalarının devam ettiğini göstermektedir.

Bu davranışlara karşı tepkiler geniş ve çeşitlidir. Demokrat Parti liderleri, hukuk uzmanları ve hatta bazı ılımlı Cumhuriyetçiler bu gidişata karşı uyarıda bulunmuş ve bu eğilimleri Amerikan demokrasisi için ciddi bir tehdit olarak değerlendirmiştir. Uluslararası insan hakları kuruluşları, dünyaca ünlü medya organları ve siyasi analizciler de bağımsız kurumların zayıflatılmasını kınamış ve kuvvetler ayrılığına, sivil özgürlüklere saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

ABD içinde, 6 Ocak olaylarından sonra ve Trump’ın yargı ve medya üzerindeki baskılarının ardından, birçok önde gelen Cumhuriyetçi figür Trump’tan uzaklaşmış ve demokratik ilkelere saygı çağrısında bulunmuştur. Buna karşılık, Trump’ın ateşli destekçilerinden bazıları hâlâ onu savunmakta ve onun eylemlerini “derin devlete” ve siyasi komplolara karşı bir mücadele olarak görmektedir.

Genel olarak, Trump’ın ikinci dönem başkanlığındaki otoriter davranışları – özellikle medya ile olan ilişkileri ve yargı üzerindeki yasa dışı ve alışılmadık baskıları – birçok kişi için Amerikan demokrasisinin geleceği hakkında ciddi endişelere neden olmuştur.