Macron'un dış siyaseti
(last modified Sat, 10 Jun 2017 11:19:08 GMT )
Haziran 10, 2017 14:19 Europe/Istanbul
  • Macron'un dış siyaseti

Emanuel macron'un 14 mayıs 2017 tarihinde Fransa cumhurbaşkanı olarak iş başına gelmesi, Fransa 5. dönem cumhurbaşkanlığı döneminde eşsiz bir olay sayılıyor. Aslında ilk kez, Fransa'nın ılımlı sosyalist sol partisi ve Cumhuriyetçi sağ partisinden bağımsız bir siyasetçi, halkın %66'sının güvenini kazanarak Elysee Sarayı'na (Palais de l'Élysée) girmeyi başardı.


Macron'un cumhurbaşkanı olarak dış siyasette karşı karşıya geldiği önemli konulardan biri Fransa'nın AB ile ilgili siyasetidir. Hiç şüphesiz Macron tarafından bu yönde izlenecek yol ve sergileyeceği tutum, sadece Fransa’nın siyasi, ekonomik ve askeri alanlarını etkilemekle kalmayacak, Almanya’nın yanında AB’nin iki motor gücü ve etkileyici gücü olarak da AB’nin dış siyasetinde de belirleyici etkileri olacaktır. Macron aynı zamanda kendisi ve Fransa’dan ılımlı bir portre çizmeye çalışacak, ve aynı zamanda bağımsız davranarak diğer Avrupa ve dünyadaki ülkeler ile teamülde olmaya çalışacaktır. Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı aynı zamanda “küreselleşmeye” bağlı olduğunu göstererek, küreselleşme sürecini ilerletmek ve uluslararası toplumla teamülü arttırmak için ülkesinin mevcut fırsatları kullanabilmesini umut etti.

Macron’un dış siyasetini anlayabilmek için onun düşünce temellerine dikkat etmek gerekir. Aslında Macron’un iç alandaki siyasetleri, konuşmaları ve programlarına dikkat edilince onun dış siyasetteki tutumu tahmin edilebilir. Macron bir bankacı ve ekonomist olarak özellikle 2014-2016 yıllarında Fransa’nın sosyalist hükümetinde ekonomi bakanı olarak görev alması nedeni ile bir sosyalist telakki edilirdi, fakat “Macron yasası” olarak bilinen ve büyük yankıları olan ekonomik reform yasası, liberal ve serbest piyasaya inandığını gösterdi. Onun dış siyaset alanında, ekonomi ve ticari boyutta, serbest ekonomi pazarı olan diğer ülkelerle ilişkileri geliştirme ve küreselleşmeden yana olmasını beklemek doğaldır.  Tabi ki bu ülkelerin liste başı AB, daha sonra batı blok ülkeleri, yeni ekonomi güçleri ve daha sonraki sıralarda Asya ve ardından Latin Amerika ve Afrika yer alıyor.

Bu arada Macron, AB ve Avrupa’da yakınsamayı destekliyor ve bu çerçevede Avrupa’nın vahdetine, uyumlu siyasetin izlenmesine vurgu yapıyor. Macron AB’nin devam etmesi için güçlü yöneticilik, diğer dövizlere karşı güçlü dayanağı olan para birimi olarak Euro’nun kullanılması, Avrupa ülkeleri arasında seyahat ve ticaret serbestliği gibi konuları ortaya koyuyor.

Fakat yine de AB yapısında bazı reformların yapılması gerektiğinden yana ve bu doğrultuda AB ve Euro havzasında mali ve ekonomi alanda önemli önerilerde bulunacağı bekleniyor.

Macron aynı zamanda “Avrupa güvenlik konseyi”nin kurulması ve üye ülkelerin güvenliği için AB sınırlarında daha fazla kontrol sağlanmasını istiyor. Bu arada AB’nin en önemli ülkesi yani Almanya ile de yakın ilişkileri var ve bu bağlamda Almanya başbakanı Angela Merkel’in başta serbest ticaret ve sığınmacı krizi gibi konularla ilgili tutumlarını destekliyor. Böylece Macron’un Avrupa siyasetlerindeki en önemli özelliği onun Almanya’ya fazla yakın olmasıdır. Bu yüzden AB’nin dış siyaseti özellikle de Amerika ve Rusya konusunda Merkel ile tam uyum içinde davranması bekleniyor.

Macron’a göre Amerika’da Donald Trump’ın başkan olması, Rusya’nın Putin dönemindeki dış siyaseti, başta Ortadoğu olmak üzere bölgesel savaşlar ve de Britanya’nın ayrılması ile AB’nin zayıflaması, Avrupa ve dünyanın en önemli sorunlarındandır ve bu yüzden bu konularla ilgili etkin kararlar alınması gerekir.

Paris ve Berlin’in birlikteliğinin en önemli belirtisi, Trump dönemindeki Amerika’ya karşı olmalarıdır. Macron Sicilya’da  G7 zirvesinde Trump’a karşı davranışı ile, bilinçli ve güç konumundan, Fransa’nın Almanya gibi Amerika’nın özellikle ticari ve NATO masrafları olmak üzere zorbacı ve aşırı isteklerine boyun eğmeyeceğini açıkça gösterdi. Macron’a göre Amerika’da Trump’ın işbaşına gelmesi Fransızları endişelendirmiş, dünya dengelerini bozmuş, ticari ve iklim anlaşmalarının tehlikeye girmesine sebep olmuştur. Buna rağmen Macron, Fransa’nın bağımsızlığına vurgu yaparak, Avrupa’nın Atlantik ötesi müttefiki yani Amerika ile dünyanın önemli konuları hakkında teamül ve diyalog imkanını, bir fırsat olarak değerlendiriyor. Gerçi mevcut durum, bu konuda aydın bir ufuk çizmiyor.

Özellikle Trump’ın G7 toplantısında Paris iklim değişikliği anlaşmasına açıkça muhalefeti, dünyanın 6 sanayileşmiş ülkesinin Amerika’ya karşı tutum sergilemelerine sebep oldu. Bu konu ise Macron’un Trump ile bir çok önemli konu hakkında, bu cümleden Amerika ile ticari anlaşmalar, NATO masrafları ve NATO üyesi Avrupa ülkelerinin askeri bütçelerini GSYH’nin %2 oranında arttırmaya dayalı Trump isteğini kabul etmesini beklememek gerektiğini gösterdi.

Macron’un dış siyasetinde dünyanın diğer büyük nükleer gücü yani Rusya ile ilgili görüşü de önemli sayılıyor. Macron açısından Rusya ile müzakere zaruridir zira dünya çapında bir çok uluslararası mesele, Moskova ile görüşme yapılmadan çözümlenemez. Buna rağmen Macron Rusya’ya karşı tutumu da Amerika konusunda olduğu gibidir. Rusya aynı zamanda AB’nin büyük ticari ortağıdır ve Fransa’yı Rusya ile ticaret hacminde %30’luk gibi bir düşüş, Fransız firmalar ve sanayi sahipleri ile büyük işsizler ordusu için iyi bir haber sayılmaz.

Fakat Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesi Rusya’nın iki ülke arasında ilişkilerin ihyası bağlamında bir umut ışığıdır. Nitekim Vladimir Putin mayıs 2017’nin sonlarında daha önceden programlanmamış bir şekilde Paris ziyaretinde Ukranya, Avrupa’nın Rusya’ya karşı yaptırımları ve Suriye krizi konusunda Macron ile görüştü.

Moskova, liderler düzeyinde Fransa ve Rusya arsında diplomatik görüşmeler ve teamüllerinin tekrar başlaması ile Francois Hollande döneminde bozulan ikili ilişkiler alanında yeni bir kapı aralayabilmeyi umut ediyor. Diğer yandan Macron ve Putin görüşmeleri, Fransa’da cumhurbaşkanlık seçimleri ikinci turunda Macron takımının Rusya medyasını demokratik süreçte sabotajla suçladığı bir dönemde gerçekleşti. Macron da seçim propagandalarına rağmen Rus mevkidaşı ile yapıcı ve faydalı temasların tekrar başlamasına ilgi duyuyor; bu da Moskova’ya karşı daha esnek davranmasını sağlıyor.

Fakat ikili ilişkileri konusunda en önemli mesele hala AB tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırımlardır ve Fransa da bu yaptırımların Moskova’nın AB’ye teslim oluncaya kadar devam etmesinden yanadır.

Macron, dünyanın diğer gücü sayılan Çin ile AB ilişkilerinin geleceği konusunda iyimserdir. Kendisi açıkça Fransa’nın AB çerçevesinde güvenlik, ticari ve çevre alanlarında Çin ile dengeli ve güçlü ilişkileri olmasını istedi. Çin liderleri de AB ve başta Fransa ve Almanya olmak üzere güçlü üyelerinin önemi nedeni ile ikili ve çok yönlü ilişkilerinin gelişmesini istiyorlar. Çin ve Fransa’nın ortak tutumlarından, iki ülkenin Paris anlaşmasına desteği ve Amerika’nın tüm muhalefetine rağmen bu anlaşmanın gerçekleşmesindeki iradeleridir.

Macron’un Ortadoğu konusundaki tutumu batının genel siyasetine tabidir. Gerçi Fransa’nın Ortadoğu’daki tarihi konumunu ihya etmeye de çalışıyor. Nitekim dış siyasetinde bu bağlamda yaptığı açıklamada Fransa’nın Ortadoğu’da konumunu tekrar kazanması, özellikle de Suriye krizine uluslararası bir çözüm ile birlikte olması gerektiğini belirtti. Fakat yine de Beşar Esad’a karşı Fransa’nın eski hükümetinin düşmanca tutumunun devam etmesinden haber verdi ve Putin ile görüşmesinde Suriye’de kimyasal silah kullanması, bunun ise Fransa’nın kırmızı çizgisi olduğunu söyledi; tabi ki burada terör örgütlerini değil, Suriye ordusunu kastettiği açıkça biliniyor.

Bu arada IŞİD terör grubunun son iki yılda Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde gerçekleştirdiği saldırıları nedeni ile Macron IŞİD karşıtı sözde ittifakın çalışma alanının genişlemesini istiyor.

Macron Trump’a rağmen İran ile varılan Bercam nükleer anlaşmasına olumlu yaklaşıyor. Fransa’nın dış siyasetinde İran’a açık kapı siyasetlerinin devam etmesi gerektiği açıkça belirtiliyor. Fakat yine de ilişkilerin gelişmesi için iki şart öngörülüyor, biri 2015 Bercam nükleer anlaşmasına uyulması, diğeri bölgede istikrarın sağlanması için İran’ın yardım yapması. Macron’un bölgede istikrarın sağlanması konusunda yardımcı olmaktan hedefi ise büyük ihtimalle İran’ın Irak, Suriye ve Yemen başta olmak üzere bölgedeki nüfuz ve rolü gereğidir.

Fransa cumhurbaşkanı Macron, Siyonist rejim güvenliğinin korunması gerektiğini belirtiyor, nitekim kendisi için Siyonist rejim güvenliğinin, tıpkı Filistin özerk teşkilatının meşruiyeti gibi değişmez bir ilke olduğunu belirtti.

Türkiye konusunda da Ankara’nın AB ile artan sorunları dikkate alınarak üyeliği için gereken şartlara sahip olmasından kuşkulu olduğunu belirten Macron, fakat AB’nin tüm kapıları Türkiye’ye kapatmaması gerektiği ve müzakerelerin devam etmesinden yanadır. /