İmam Seccad’ın (as) Hüseyni hareketi sürdürme risaleti

Bazen bir hareketi sürdürmek ve korumak, o hareketi başlatmaktan daha zor ve daha hassastır. İmam Seccad –s– İslam tarihinin en kritik anlarında böyle bir görevi üstlendi. İlahi takdir, İmam Seccad’ın –s– Kerbela faciasında sağ kalmasına yönelikti, böylece o hazret hayatta kalıp babası İmam Hüseyin’in –s– kıyamından sonraki gelişmeleri yönetecekti.

Başta İslam Peygamberi’nin –s– pak ehli beyt –s– fertleri olmak üzere büyük ilahi insanların veladet veya şehadet yıldönümü, bu büyük insanların yaşamlarını gözden geçirme fırsatı sayılır. Gerçi kısa süremizde bu büyük insanların siyerini kısaca gözden geçirebiliyoruz, ama yine de bu kısa tanışma sizde bu değerli insanların hakkında daha fazla araştırma yapma şevkini uyandırmasını umuyoruz.

12 Muharrem, İslam Peygamberi’nin –s– pak torunlarından ve İmam Hüseyin’in –s– oğlu İmam Seccad’ın –s– şehadet yıldönümüdür. İmam Seccad’ın –s– imamet dönemi Kerbela hadisesi ve İmam Hüseyin’in –s– şehadetinden sonra başlarken, önemli özelliklere sahipti. İmam Seccad –s– o dönemde önemli ve kader belirleyici rol ifa etti.

İmam Seccad –s– Kerbela hadisesi sırasında yaklaşık 24 yaşındaydı ve bu hadiseden sonra da 34 yıl yaşadı ve bu süre içerisinde İslam ümmetinin önderliğini üstlenerek zulüm ve cahillik simgeleri ile mücadele etti. İmam Seccad’ın –s– bu mücadele sürecinde en çok dikkat çeken siyerindeki özellik, Kerbela kıyamının yadını canlı tutmak ve bu büyük ve ebedi kıyamın mesajını iletmekti.

İmam Seccad kameri 95 yılında böyle bir günde Emevi hakim Velid bin Abdulmelik’in emri üzerine bir komplo sonucunda zehirlenerek şehit düştü. Bu büyük imamın şehadeti dolaysıyla taziyelerimizi sunuyor ve siyerine kısaca göz atıyoruz.

Bazen bir hareketi sürdürmek ve korumak, o hareketi başlatmaktan daha zor ve daha hassastır. İmam Seccad –s– İslam tarihinin en kritik anlarında böyle bir görevi üstlendi. İlahi takdir, İmam Seccad’ın –s– Kerbela faciasında sağ kalmasına yönelikti, böylece o hazret hayatta kalıp babası İmam Hüseyin’in –s– kıyamından sonraki gelişmeleri yönetecekti.

İmam Seccad –s– dini değerler Emevilerce tahrifata uğradığı ve değiştiği ve adalet unutulduğu ve dünyaya ve afiyete düşkünlük ön plana çıkmaya başladığı bir dönemde imamet makamını üstlendi. O dönemde Emevi iktidarı dindarlık iddiasında bulunmasına karşın İslamî toplum dinin asil maarifinden git gide uzaklaşmaktaydı.

Gerçekte Emeviler din kisvesinde ve dini simgeleri görecede koruyarak aslında İslam’ın asil değerlerine darbe vurmaktaydı. Emevilerin sahtekarlığının doruk noktası, İmam Hüseyin’in –s– şehit edildiği ilk günlere uzanıyordu. Emeviler Aşura kıyamından kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmaya ve İmam Hüseyin –s– ve arkadaşlarının hareketini bir nevi isyan gibi göstermeye çalışıyordu. Bu şartlarda İmam Seccad –s– sorumluluğunu kısa ve uzun vade olmak üzere iki aşamada yerine getirdi. İmamın kısa vadede faaliyeti İmam Hüseyin’in –s– şehadetinden hemen sonra ve İslam Peygamberi’nin –s– ehli beyt fertleri ile birlikte Küfe ve Şam’da esaret sırasındaydı. İmam Seccad’ın –s– uzun vadede faaliyeti ise Medine kentine döndükten sonra başladı.

İmam Hüseyin –s– şehit düştükten sonra, aralarında İmam Seccad –s– ve halası Hz. Zeyneb’in –s– de bulunduğu o hazretin ehli beyt –s– fertleri  Emevi cani askerlerce esir alındı. O sırada İmam Seccad –s– Küfe kentine girdikleri sırada halka hitaben öyle bir konuşma yaptı ki Küfe halkından bazıları gözyaşı dökerek imamdan af dilemeye başladı. İmam Seccad –s– konuşmasının bir bölümünde şöyle dedi:

Ey insanlar, ben Hüseyin oğlu Ali’yim, hürmetini kırdığınız kişinin oğluyum, ey insanlar yüce Allah biz ehli beyti iyi sınamıştır ve kurtuluşu ve adaleti ve takvayı bizim içimize yerleştirmiştir. Hani siz babama mektup yazıp onunla biat etmediniz mi?! ama daha sonra hile yaptınız ve onunla savaştınız. Siz ne çirkin amelli ve kötü düşünceli insanlarsınız!!

Aslında İmam Seccad’ın –s– bu sözleri Aşura kıyamı ile halkın düşüncesi arasında kurulan bir köprüydü. O hassas ve kritik şartlarda İmam Seccad –s– yüreği yaşadığı acı ile parçalandığı halde İmam Hüseyin’in –s– hakkaniyetini beyan etmenin en iyi yöntemi ifşaat yapmak ve böylece uyuyan vicdanları uyandırmak ve sonuçta Emevilerin İmam Hüseyin –s– aleyhinde yürüttükleri sahte propagandaları etkisiz hale getirmek olduğunu anlamıştı.

Esaret günleri İmam Seccad –s– ve ehli beytin –s– diğer fertleri için oldukça acı ve ağır günlerdi. Kerbela esirleri o günlerde çok ağır şartlara katlandı, ancak hatta o ağır şartlarda İmam Seccad –s– ve Hz. Zeyneb’in –s– varlığı kerbela esirlerine moral veriyordu.

Kerbela elçisinin parlak yaşamının bir başka parlak sayfası, o hazretin Şam’da Emevi camiinde yaptığı ifşaattır. İmam Seccad –s– Yezid bin Muaviye’nin sarayına girdiğinde onu zafer sarhoşu buldu. Yezid aslında durum onun istediği gibi geliştiğini zannediyordu. Ancak İmam Seccad –s– cesurca minbere çıktı ve şöyle buyurdu: ey insanlar, Rabbim biz Resulullah hanedanına ilim, sabır, hoşgörü, yücelik, fesahat ve şecaat gibi imtiyazları verdi ve bizim sevgimizi müminlerin kalplerine yerleştirdi. Ey insanlar, kim beni tanımıyorsa, kendimi ona tanıtmak isterim.

İmam Seccad –s– bu sözün ardından kendini Resulullah’ın –s– torunu olarak tanıttı ve şöyle buyurdu: benim, en iyi insanın evladı, mirac gecesi Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülen kişinin evladı benim.

İmam Seccad –s– hutbesinin devamında İmam Ali’nin –s– fedakarlıklarını ve İslam Peygamberi’nin –s– sevgili kızı Hz. Fatıma’nın –s– faziletlerini anlattıktan sonra babası İmam Hüseyin –s– hakkında da şöyle konuştu:

Ben, susuz halde can veren birinin oğluyum. Onu zulümle kana buladılar ve cansız bedeni Kerbela toprağına düştü. Sarığını ve abasını çaldılar. Oysa gökteki melekler onun için ağlamaktaydı. Ben, başını mızraka geçirdikleri ve hanedanını Irak’tan Şam’a esir olarak götürdükleri birinin oğluyum.

İmam Seccad’ın –s– Şam’da sarfettiği bu sözleri o kadar sarsıcıydı ki Yezid ve Emevi iktidarını perişan etti ve onlar kendilerini Kerbela kıyamının sonuçlarından oluşan ezici dalgaların altında hissetmeye başladı. Bu yüzden ilk fırsatta esirler kervanını Medine’ye geri yolladılar.

İmam Seccad –s– Medine’ye döndükten sonra sorumluluğunun yeni aşamasına geçti. Mam bu aşamada, uzun vadeli hedefleri izlemeye başladı. Aslında o günlerin olumsuz şartları İmam Seccad’ı –s– halkın dini inançlarını ıslah etmeye ve güçlendirmeye zorladı. Bu yüzden İmam Seccad’ın –s– 34 yıl süren imamet süresi en değerli dini maarifi geride bıraktı ve oğlu İmam Bakır –s– tarafından sürdürülen ilmi ve kültürel faaliyet bakımından geniş bir zemin oluşturdu.

İmam Seccad’ın –s– Kerbela kıyamından sonra yaptığı en değerli manevi hizmetlerinden biri, zengin ve içerikli duaların beyan edilmesiydi. Bu değerli dualar Sahife-i Seccadiye adlı bir kitapta toplandı.

Gerçi Sahife-i Seccadiye baştan başa duadır ve tüm konuları insanın Allah tealaya yönelik duaları şeklinde beyan edilmiştir, ancak duaların üzerinde derinlemesine düşünüldüğünde, bu duaların sıradan münacatın çok ötesinde olduğu anlaşılır.

Gerçekte İmam Seccad –s– dua dili ile İslam dininin hayat ve yaratılış felsefesi, inanç meseleleri, bireysel ve sosyal ahlak ilkeleri gibi konuları ve hatta bazen siyasi meseleleri beyan etmiştir.

Sahife-i Seccadiye İmam Seccad’ın –s– ilmi ve manevi azametini idrak etmenin yoludur. Nitekim her ne kadar daha fazla bu değerli maarifin üzerinde düşünecek olursak, bir o kadar yüce hakikatlere nail oluruz.

İmam Seccad –s– ilahi ahkam ve maarifi dua ve münacat şeklinde yaygınlaştırmakta büyük adımlar atmış ve alimlerin takdirini toplamıştır. Şii Müslümanların büyük alimi merhum Şeyh Müfid şöyle diyor: ehli sünnet fakihleri o hazretten sayısız ilim nakletmiştir ve yine o hazretten vaazler, dualar, Kur'an'ı Kerim faziletleri, haram ve helal hakkında o kadar çok nakledilmiştir ki alimlerin arasında çok ünlüdür ve eğer onları bir bir anlatacak olursak, söz uzayacaktır.

İmam Seccad –s– çok dua ve münacat ettiği için Zeynelabidin, yani ibadet edenlerin ziyneti ve uzun secdeleri için de çok secde eden anlamına gelen Seccad lakabı ile ün yapmıştır.

Tevazu, insanseverlik ve sevgi İmam Seccad’ın –s– yaşamının tüm aşamalarında göze çarpan belli başlı özellikleriydi. O hazret mağdurlarla da çok ilgilenirdi, öyle ki geceleri gizlice omuzuna aldığı erzakla Medine kentinde yoksullara yardım ederdi. Bu özellik başta İslam Peygamberi’nin –s– ehli beyt fertleri olmak üzere dinin önde gelen büyüklerinin kişiliklerini yansıtıyordu. Bu insanlar ilmi ve manevi açıdan en zirvede yer aldıkları halde toplumun en zayıf kesimleri ile ilgilenir ve onların sorunlarını çözmeye çalışırdı.

İmam Seccad’ın –s– toplumun mağdur kesimleri ile ilgilenmekte yaptığı bir başka çalışma, kölelerin durumu ile ilgilenmekti. Köleler Emevilerin döneminde en ağır sosyal şartlar altında yaşıyordu. İmam Seccad –s– ise bu kesimin sosyal konumunu geliştirmeye çalışıyor ve bu yüzen onları satın alıp azad ediyordu.

İmam Seccad –s– imamet yıllarında sürekli Emevi hükümdarları kin ve nefretine maruz kalıyordu ve her biri İslam’ın konuşan dilini susturmaya çalışıyordu.

Maalesef Emeviler bu şom düşüncelerini kameri 95 yılında böyle bir günde ve Velid bin Abdulmelik’in iktidarı sırasında gerçekleştirdi ve böylece İmam Seccad’ın –s– imameti sayısız ilmi ve manevi hizmetin ardından sona erdi.