Hz. Rukiye’nin –sa- şehadeti özel programı
(last modified Wed, 25 Oct 2017 07:47:13 GMT )
Ekim 25, 2017 10:47 Europe/Istanbul

Bugün İmam Hüseyin’in –sa- biricik kızı, hz. Rukiye’nin –sa- şehadet yıl dönümüdür.

Kerbela beldesi, büyük adamların kıyamı, fedakarlıkları ve cesaretlerinden başka, bu ebedi yolculukta Aşura şehitleri ile omuz omuza varlık gösteren küçücük çocukların hamasetinden bir çok hatırayı sinede barındırıyor.

O çocuklar ki Allah’ın en alçak kullarının yaktığı hırs ateşine yandı ve asla eşit olmayan en zorba ve dünya sevdalı en aşağılık insanların yaşattığı savaşta kurban edildi.

 O çocuklar ki Babaları ve ağabeylerinin kendi kanlarına bulandığını gördü, zulüm ile mücadele ve cinayetlere karşı sessiz kalmayarak çığlık atmayı öğrenip, babaları ile ağabeylerine iktida ettiler.

Onlar küçücük bedenleri ile savaş meydanına inmeseler de varlıkları ve şehadetleri, bu kıyamın izzeti ve azametinin korunmasını sağlayarak, islami toplumda zorba ve zalim düzenlerin dağılmasını hızlandırdılar.

 

İmam Hüseyin’in –as- 3 yaşındaki kızı, işte bu çocuklardan biridir. Hk 5 Safer, hz. Rukiye’nin –sa- şehadet yıldönümüdür. Onun babasını görmek için yalvarma sesleri, sanki hala insanlık tarihinin sokaklarında duyuluyor. Bu acı kayıptan dolayı, tüm Müslümanlara ve zalimlerle mücadele edenlere başsağlığı diliyoruz.

 

İmam Hasan Mucteba –as- şehadet zamanında kardeşi İmam Hüseyin’e –as- vasiyette bulunarak, eşi “ümmü ishak” ile evlenmesini istedi. İmam Hüseyin –as- da ağabeyinin vasiyetine uydu ve bu evlilikten dürdane kızı, hz. Rukiye –sa- dünyaya geldi. Hk 57 yılında hz. Rukiye’nin doğumu ile Medine’yi başka bir nur ve ışık sardı ve İmam’ın küçük evi ve sıcak yuvası başka bir hava kazandı. Uzun  bir süre geçmeden Ümmü İshak vefat etti ve biricik Rukiye annenin sıcak kucağından mahrum kaldı. İmam Hüseyin –as- Rukiye’yi kendi sıcak kucağında sevgi ile büyüterek, kız kardeşi hz. Zeynep’e –sa- minik Rukiye’ye annelik yapması ve sevgi göstermesini istedi. Böylece hz. Zeynep’in bakımı ve İmam Hüseyin’in –as- tavsiyeleri sayesinde hala ve yeğen arasında derin ve sıcak bir bağ oluştu.

 

Genelde çocuklar, çok ince ve latif ruh haline sahipler ve sevgiden başka dilden anlamazlar. Çocuk, şiddete karşı dayanıklı değildir ve çok çabuk kırılır ve ağlar. Sevgi, çocukların en zaruri ihtiyaçlarıdır, tıpkı çiçeğin suya olan ihtiyacı gibi. Bu yüzden İmam Seccad –as- sevgiyi, çocukların ilk hakkı olarak sayıyor ve hatta onun eğitimi ve yetiştirilmesine göre öncelik veriyor. Başka bir ifade ile çocuk okulda ders sınıfında oturmadan, sevginin sıcak meltemini tecrübe etmeli ve sevginin hoş kokusundan nasibini almalı.

 

İmam Seccad –as- Sahife-i Seccadiye kitabında küçük yaştaki çocukların hakkını şöyle anlatıyor: sevgi göstermek, eğitmek, yetiştirmek, çocuğu bağışlamak, ayıplarını örtmek, yumuşak davranmak, yardım etmek ve onun çocuksu hatalarını affetmek. Zira çocuğa toleranslı olmak ve ondan şikayetçi olmakla kışkırtmamak, onun doğru yetiştirilmesi ve gelişmesine sebep olacaktır. İmam Hüseyin’in 3 yaşındaki kızı Hz. Rukiye da bu seçkin insanların sayesinde vücudu aşk ve sevgi ile doluydu.

Ailesinden sevgi ve iyilikten başka bir şey öğrenmeyen hz. Rukiye, kaderin eli ile babası ile birlikte kerbela beldesine kadar gitti. Sanki Allah’ın iradesi, bu 3 yaşındaki çocuğun mazlumiyeti ile Kerbela hamasetinin mesajını dünyaya duyurmaya yönelikti.

Yezid ordusundan bir asker şöyle anlatıyor: Kerbela’da iki ordu arasında durmuştum; bir kız çocuğu İmam Hüseyin’in –as- hareminden çıktı, koşa koşa kendisini İmam’a yetiştirdi ve o hazretin eteğine sarılarak, “baba bana bak! Susadım” dedi. Bu istek İmam’ın kalbindeki yaralara adeta tuz serpti ve İmam’ı çok üzdü. Gözlerinden gayri ihtiyari yaşlar dökülen İmam, “ Kızım, Rukiye! Allah senin susuzluğunu gidersin; zira o benim vekilim ve sığınağımdır” dedi. Ardından çocuğun elini tutarak, onu çadırlara götürüp kız kardeşine emanet etti ve tekrar savaş meydanına geri döndü.

 

Aşura faciasından bir süre geçmişti, esirler kervanı ise Şam’a varmıştı. Yüzü morarmış, tozlar içinde küçücük bir kız çocuğu bir harabede hz. Zeynep’in –sa- yanında oturmuştu. Ailesinin susuzluktan adeta kırıldığını, çadırlarının cayır cayır öfke ateşinde yandığını gören zavallı minik kız çocuğu, kulaklarından ganimet olarak küpelerini koparan adamdan dehşete düşerek, halasına sokuldu. Şam kentinde yoldan geçen çocukları görünce halasına sordu:

  • Halacığım! Bunlar nereye gidiyorlar?
  • Canım benim, evlerine gidiyorlar.
  • Hala! Bizim evimiz yok mu?
  • Var canım, bizim evimiz Medine’de.
  • Hala! Babam nerede?
  • Yolculuğa çıktı.

 

Çocuk başka bir şey sormadı, harabenin köşesine çekilerek dizlerini kucakladı ve acı içinde uyudu. Gecenin bir yarısında galiba babasını rüyada gördü. Kan ter içinde uyandı ve “Babam Hüseyin nerede? Onu şimdi gördüm” dedi. Babaların şehadetini çocuklardan gizlemeye çalışan ehlibeyt kadınları, minik Rukiye’yi susturmak için ne yapsalar fayda etmedi.

Haberi Yezid’e ulaştırdılar ve o da çocuğu susturmak için babasının kesilen mübarek başını çocuğa götürmelerini emretti. Bir tabak içinde olan İmam Hüseyin’in mutahhar ve nurani başını, harabeye, hz. Rukiye’ye götürerek önüne koydular. Hz. Rukiye –sa- :

  • Nedir bu? Ben yemek istemedim! Dedi.
  • Babanı istemedin mi? Bu senin babanın başıdır.

Titrek ve küçücük elleri ile tabağın üzerindeki örtüyü kaldırdı, babasının kesik başını görünce dehşete kapıldı. O mübarek başı kucaklayarak alnına ve dudaklarına minik öpücükler kondurdu.

 

 

Babasının kanlar içindeki başını kucaklayarak öpücüklere boğan minik dudaklar,

یَا اَبَتَاه! مَن ذَا الّذِی خَضَبَکَ بِدِمَائِکَ؟ یَا اَبَتَاه! مَن ذَا الَّذِی قَطَعَ وَرِیدَکَ؟ مَن ذَالَّذی أَیتَمَنی علی صِغَرِ سِنِّیِ

“ Canım babam! Kim sizin yüzünüzü kana buladı? Kim boynundaki damarları kesti? Kim beni küçük yaşta yetim etti? Canım babam, keşke yastık yerine toprağa baş koysaydım, fakat senin sakallarının kana bulandığını görmeseydim” diye feryat etti.

İmam Hüseyin’in -as- minik kızı, babasının kesik başı ile o kadar dertleşti ki sonunda sessiz kaldı. Her kes onun uykuya daldığını sandı. Fakat yanına gittiğinde ise onun hayata gözlerini yumduğunu gördüler. Gece vakti, cansız bedenini o harabenin köşesinde toprağa verdiler.

İmam Hüseyin’in –as- mübarek başını da Kur'an-ı Kerim’den ayetler tilavet ettiği halde götürdüler.

وَ سَیَعْلَمُ الَّذینَ ظَلَمُوا اَیَّ مُنْقَلَبٍ یَنْقَلِبُون

Ve zulmedenler, yakında bileceklerdir halleri neye varacak ve nereye varıp gidecekler.

 

Ve böyledir ki Kerbela olayı sadece Aşura ile sınırlı kalmıyor; zira esirlerin kervanının hareket etmesi ile ehlibeyt –as- hanedanının Yezid ile mücadelesi devam etti. Hüseyni hareketin devamını, İmam Seccad’ın –as- güçlü hutbelerinden hz. Zeynep’in –sa- Kufe ve Şam gibi dönemin büyük kentlerindeki aydınlatıcı hutbelerinde görmek mümkün. Öyle ki esirler kervanının hareketi ile birlikte bir çok Hristiyan ve Yahudi bile gerçekleri anladılar; hatta Yezid’in ailesi ve özellikle eşi, ehlibeytin esir düştüğünü görünce ondan uzak durarak, ehlibeyt aşıklarının kervanına katıldılar ve onlarla birlikte Kerbela şehitleri için mateme oturdular.

 

Kerbela’nın yürekleri dağlı olan esirler kervanında hz. Rukiye, Resulullah’ın –saa- rıhletinden sonra mazlumiyet ve gurbet diyarda hakkın sembolü olan İmam Hüseyin –as- kıyamının hakkaniyetini ispatlayan en büyük ve açık belgesidir. O ki Resulullah’ın halefi olduğunu iddia eden, fakat vahşi davranışları ile Umeyye oğullarının acımasızlığını tarihte ispatlayan kepazelerin gerçek yüzünü gösterdi. Ve küçücük Rukiye –sa- Şam fatihi Rukiye, Aşura’nın bu beldedeki büyük elçisi oldu.

Onun günümüzde Suriye topraklarındaki nurlu türbesi, sadece ehlibeytin –as- mazlumiyetinin simgesi değil; bu türbeyi ziyarete gidenlerin hidayeti için bir bayraktır.

 

 

İmam Hüseyin’in –as- minik kızının şehadet gününü, çocukların ince ve kırılgan moralleri dikkate alınarak, mazlumiyetin simgesi ve onlara reva görülen zülme haykırış olarak tanıyabiliriz. Zira her hangi din ve gelenekte olursa olsun, çocuklar aziz ve masum sayılır ve onların haklarına saldırı, insani ahlakın çiğnenmesinin en çirkin şeklidir. Dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir düşüncede, masum çocukların öldürülmesi reva görüşmemiştir. Başka bir ifade ile tüm dinler ve mezhepler, çocuklar, umut, güzellik, sadakat, saflık ve pak fıtratın simgeleridirler ve uluslararası kuruluş ve teşkilatlar ise çocuk haklarını savunma bahanesi ile bir günü, uluslararası çocuk günü olarak kutlamaktalar. Fakat günümüzde bir çok çocuk Yemen, Bahreyn, Filistin, Suriye, Libya, Tunus, Mısır ve diğer bir çok ülkede insanoğlunun yarattığı en zor şartlarda yaşamak zorundadırlar. Masum çocukların, yıkılan evlerin, okulların ve hastanelerin enkazları üzerindeki resimleri, küçücük bedenlerinin kaybettikleri anne, baba, kardeş ve aile fertlerinin naaşları yanındaki görüntüleri yürekleri parçalarken, İmam Hüseyin –as- kızının –sa- masumiyetini hatırlatıyor.

Bu görüntülerin bir tek mesajı var: yağmacı sultacılardan tek kurtuluş yolu, direniş ve insani kerameti savunmaktır./