Afrika’da gıda maddeleri krizi; sebep ve sonuçları
(last modified Tue, 07 Nov 2017 11:28:49 GMT )
Kasım 07, 2017 13:28 Europe/Istanbul
  • Afrika’da gıda maddeleri krizi; sebep ve sonuçları

Günümüzde başta Afrika kıtası olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde gıda maddelerini temin etmek ciddi bir soruna dönüşmüş bulunuyor.

Uluslararası raporlar dünyanın çeşitli bölgelerinde gıda maddelerinin yetersizliğini ve nüfusa göre dengeli bir şekilde dağıtılmadığını ve bir çok bölgeyi şiddetli yoksulluk olumsuz etkilediğini gösteriyor. Verilere göre 28’i Afrika kıtasında yer alan dünyanın 37 ülkesi gıda maddeleri güvensizliği ile karşı karşıya bulunuyor.

Bu yüzden sizler için Afrika kıtasında gıda maddeleri ve yetersizliğinin sebepleri ve bu kıtayı saran gıda maddeleri güvensizliği durumunu gözden geçirmek istedik.

 

Uluslararası raporlar bir çok Afrika ülkesinin gıda maddeleri kıtlığı ve gıda maddeleri güvensizliği ve kıtlık şartları ile karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor. Hali hazırda Nijerya, Nijer, Güney Sudan, Somali, Etyopya ve diğer bir çok Afrika ülkesi gıda maddeleri kıtlığı ile karşı karşıya bulunuyor. iktisadi sorunlar, kalkınmamışlık, gerekli altyapıların yokluğu, sınıflar arasındaki uçurum, dengesiz gelir dağılım, Batılı büyük kartellerin ve firmaların sömürücü ve çıkarcı tutumu, tarım ve üretim sektörlerinde gerekli yatırımların yapılmaması ve özellikle bazı Batılı devletlerin sömürücü politikaları, Afrika kıtasında gıda maddeleri kıtlığının belli başlı nedenleridir.

 

Afrika kıtasında bir çok ülke elverişli iklim şartları ve yine tarıma elverişli topraklarına rağmen tarım sektörlerinin geri kalmışlığı yüzünden üretimde yetersizlik ve sonuçta gıda maddeleri yetmezliği sıkıntısı ile karşı karşıya bulunuyor.

Yeni tarım biliminin yokluğu, uygun tohumun yokluğu, yeni tarım makinelerinin yokluğu, tarım arazilerinin küçük parsellere bölünmüşlüğü, Afrikalı çiftçileri eski geleneksel yöntemlerle tarım ürünlerini yetiştirmeye mahkum eden sebeplerdir. Bu doğrultuda gerçi bazı Afrika ülkeleri yeni tarım teknolojilerini ve kaliteli tohumları satın almak istiyor olsa da, bu teknolojilerin ve tohumların önemli bir bölümü Batılı kartellerin tekelindedir ve bu teknolojileri başta Afrika ülkeleri olmak üzere başka ülkelere vermekten kaçındıkları anlaşılmaktadır.

 

 

Öte yandan Afrika kıtasında su kaynaklarının yetersizliği ve bu alanın üzerinde yeterli yatırımların yapılmaması yüzünden kara kıtada bir çok çiftçinin su sıkıntısı ile karşı karşıya kalmasına neden olduğu anlaşılıyor. Bu yüzden Afrika ülkelerinde su kaynakları ve verimli tarım arazileri üzerinde kavgalar, bu kıtada en köklü ihtilaflardan ve kavgalardan biridir. bu tür kavgalar yıllardır Nijerya ve Etyopya gibi ülkelerin bazı bölgelerinde devam ediyor.

Bundan başka iklim değişikliği de Afrika tarımını en çok etkileyen olumsuz etkenlerden biridir. kıtada yağışların uygunsuzluğu bir çok tarım arazisi ve tarım ürünlerinin yok olmasına sebebiyet veriyor, öyle ki bir zamanlar Afrika kıtasının tahıl üreticileri arasında en büyük merkezlerden biri olan Zimbabve şimdi iklim değişikliği yüzünden Afrika ülkeleri arasında tahıl ithal eden ülke oldu.

 

 

Ekvador bölgeleri ve nemli bölgelerinde tarım üzerine araştırma yapan CGIAR araştırma programı yetkililerinden Kwesi Atta-Krah hali hazırda Afrika kıtasında tarım düşük potansiyel, kurumsal sıkıntılar ve biyolojik sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu ve bu sorunların çözümü için çeşitli sistemlerin birlikte hareket etmeleri gerektiğini belirterek şöyle diyor:

Bizler araştırmalarımız ve sosyal ihtiyaçları gözeterek izlediğimiz politikalarımızla hedeflerimiz arasında irtibat kurmalıyız. Gıda maddeleri kıtlığı Afrika kıtasında gıda maddeleri güvensizliğini arttırdı ve bu da başlı başına bir çok Afrikalı vatandaşın başka bölgelere göç etmesine yol açtı.

 

 

Savaş ve açlık, bir çok Afrika ülkesini etkileyen bir başka süreçtir. Hali hazırda bir çok Afrika ülkesinde savaş ve çatışmalar devam ediyor. Etnik ve aşiretler arası anlaşmazlıklar, dini ve ırka dayalı ihtilaflar, siyasi geri kalmışlık, demokrasiye ve en başında halkın oylarına saygısızlık, despot liderler ve benzeri etkenler Afrika kıtasında iç savaşların kökleri sayılır. Halihazırda Güney Sudan, merkezi Afrika, demokratik Kongo Cumhuriyeti ve diğer bir çok Afrika ülkesinde iç savaş yaşanıyor. Bu savaşlar bu ülkelerde yaşayan insanların gıda maddeleri ve içme suyuna ulaşmalarına kısıtlama getiriyor ve yine bu bölgelerden göç sürecini de etkiliyor.

 

 

Bu bağlamda BM gıda programı icra Başkanı David Bessley savaşla göç ve açlığın artması arasında bağlantıyı ortaya koyan delillerin fazlalığına dikkat çekerek dünyada barış ve istikrar istedi.

BM’nin gıda maddeleri güvenliği hakkında bir süre önce yayımladığı yıllık raporunda dünya genelinde 815 milyon aç insan yaşadığı ve 489 milyon insan da savaş halinde olan ülkelerde hayatta kalmaya çalıştığı belirtildi.

BM genel sekreteri Antonio Guterres ise Güney Sudan, Somali, Nijerya ve Yemen’de yaşanan münakaşalara ve gıda maddeleri kıtlığına işaretle bu bölgelerde yaşanan münakaşalar sonlandırılmadığı ve kalkınma süreci başlatılmadığı müddetçe açlık ve acı devam edeceğini belirtti.

 

 

Öte yandan bu savaşların bir çoğunda sömürücü devletlerin ayak izleri dikkat çekiyor. Afrika kıtası zengin doğal kaynakları ve özel konumu yüzünden sürekli Batılı sömürücü devletlerin ilgi odağında olmuştur. Bu yüzden sömürücü devletler kara kıtada iç savaşları başlatarak bu durumdan kendi çıkarlarına ulaşma yolunda yararlanıyor.

Örneğin Güney Sudan’ın Sudan’dan bağımsızlığı bazı Batılı devletlerin destekleri ile gerçekleşti ve şimdi bu ülkede yıllardır iktidarın üzerinde iç savaş yaşanıyor. Bu savaş doğal olarak gıda maddeleri ve ilaç kıtlığına yol açarken hatta dıştan gelen yardımların ulaştırılmasını da aksatıyor.

 

 

Merkezi Afrika’da çatışmaların kökleri dini ihtilaflara dayanıyor. Bu savaş yıllardır çok sayıda ölü ve yaralı geride bırakırken yolu Fransa gibi ecnebi güçlerin yardım bahanesi ile müdahalelerine açıyor. Oysa bu ülkede de gıda maddeleri kıtlığı kronik bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bir süre önce BM yayımladığı bir bildiride, merkezi Afrika’da iç savaş bu ülkede istikrarsızlığın baş nedeni olduğunu belirterek merkezi Afrika halkının yarısı acil insani yardımlara muhtaç olduğunu belirtti.

 

 

Afrika kıtasında terör örgütlerinin varlığı ve bu örgütlerin son yıllarda faaliyetlerini arttırmaları da kara kıtayı istikrarsızlığa ve güvensizliğe sürükleyen bir başka önemli etkendir. Gerçekte terör örgütleri ve milis güçlerin saldırıları Afrika kıtasında bir yandan istenmeyen göç akımlarının başlamasına yol açıyor ve öbür yandan bir çok ülkede yapılan yatırımları tehlikeye atıyor ve güvensizliği körüklüyor. Örneğin Mısır ve Tunus’ın turizm sektöründen elde ettikleri gelir bu ülkede düzenlenen terör saldırılarından sonra büyük oranda geriledi. Bu durum aynı zamanda bu ülkelerde yoksulluk ve işsizliğin de tırmanmasına ve altyapı projelere yönelik rağbetin azalmasına yol açtığı anlaşılıyor.

 

 

Bir süre önce WFP’nin yaptığı bir araştırmanın sonuçları açlık ve göç arasında doğrudan bağlantı bulunduğunu ortaya koydu. Bu araştırma, açlık oranı çok yüksek olan ve içinde silahlı çatışmaların devam ettiği ülkeler göç oranı bakımından da en yüksek orana sahip olduklarını gösterdi. Her yıl her 40 kişiden 10 kişi ülkelerinde yaşanan çatışma ve savaş yüzünden göç etmek zorunda kalıyor. Aslında insanlar anavatanını terk etmeden önce defalarca kendi ülkelerinde yer ve iş değiştiriyor ve tüm bunları kaybettikten sonra anavatanını terk ediyor.

 

 

Uluslararası raporlara göre son yedi yılda Boko Haram terör örgütünün saldırılarında 15 bin kişi hayatını kaybetti, iki milyon kişi ise mülteci durumuna düştü.

Afrika kıtasından göç genelikle iki yoldan yapılıyor. Avrupa kıtasına doğru illegal göç özellikle Libya’ya hakim olan siyasi şartların ardından bir çok göçmenin bu ülkeyi seçmesine ve Akdeniz üzerinden Avrupa sahillerine ulaşmaya çalışmasına sebebiyet veriyor. Bu insanların büyük bir bölümü katlandıkları tehlikeli yolculuğa rağmen hiç bir zaman Avrupa kıtasına ulaşamıyor.

 

 

Afrika kıtasında ikinci göç akımı kıta içinde ve Afrika ülkeleri arasında yaşanıyor. Günümüzde merkezi Afrika, Güney Sudan, demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerden bir çok insan vatanını terk ederek komşu ülkelerin sınırlarında kurulan kamplara sığınıyor ve burada çok kötü şartlar altında hayatta kalmaya çalışıyor. Bu insanlar bu kamplarda ne sağlıklı içme suyu bulabiliyor, ne de yeterli gıda maddelerinden yararlanabiliyor.

 

 

Öte yandan sürekli insan haklarından dem vuran ve insanseverlik maskesi takan Amerika ve diğer Batılı ülkeler pratikte bu yönde üstlendikleri yükümlülüklerin hiç birini yerine getirmiyor.

Sığınmacı meselesinde Avrupa yetkilileri bazı Afrika ülkelerinin yetkilileri ile anlaşma imzalayarak göç yolunu kapatmaya çalışıyor. Bu arada uluslararası kurum ve kuruluşlar da Amerika ve Batılı ülkeleri Afrika ülkelerine yönelik mali sözlerini yerine getirmedikleri için eleştiriyor. Örneğin bu ülkeler geçen Nisan ayında Yemen’e 1.1 milyar dolar yardım sözü verdi, fakat, BM mülteciler yüksek komiserliği sözcüsü But Shabia Manto şimdiye kadar bu yardım vadinden sadece %29 kadarı gerçekleştiğini açıkladı.

 

 

Bu doğrultuda Nijerya Cumhurbaşkanı yardımcısı Yimi esibabao da Avrupa liderlerinden Afrika kıtasına yardım yönündeki sözlerini yerine getirmelerini istedi.  Bu arada bazı durumlarda bazı Afrika ülkelerine yapılan insani yardımlar da bu ülkelerin yetkilileri arasındaki fesat veya yanlış iktisadi yapılanma yüzünden ilgili bölümlere ulaşılamadığı ve gıda maddeleri sorunu yerinde durduğu anlaşılıyor.

 

 

BM gıda maddelerinin varlığı, gıda maddelerine ulaşılabilmesi ve gıda maddelerinin sürekliliği, sağlıklı bir vücut için gerekli olan gıda maddeleri güvenliğinin üç önemli bileşeni olduğunu belirtiyor. Oysa bu üç bileşenin seviyesi bir çok Afrika ülkesinde oldukça düşüktür. Gerçi FAO ve bir çok insan hakları kurumu gıda maddeleri güvenliği ve gıda maddeleri temini ve Afrika ülkelerine bu yönde destek verilmesinden insanseverlik jesti ile söz ediyor, fakat mevcut şartlar bu zümrenin söyledikleri birer iddianın ötesine geçemediğini gösteriyor.

 

 

Bazı uzmanlar iç çatışmaların durdurulması ve siyahi ihtilafların çözüme kavuşturulması, istikrar ve güvenlik için gerekli şartların hazırlanması ve iktisadi politikaların doğru uygulanması ve tarım sektörünün takviye edilmesi bir çok Afrika ülkesinde açlık sorununu sonlandırabileceğini belirtiyor. Fakat ne var ki mevcut şartlar Afrika kıtasında durumun asla iyileşmediğini gösteriyor.

Gerçekte bir çok Afrika ülkesi yoksulluk, göç ve savaşın oluşturduğu kısır bir döngü içinde bulunuyor ve bu etkenlerin her biri öteki etkenleri şiddetlendiriyor ve bu süreçte en başta Afrika halkı kurban oluyor.