Siyonist İsrail’in UNESCO’dan çekilmesi; tarihi tahrif etme çabası
Sonunda korsan İsrail de UNESCO’dan ayrıldı, gerçi ayrılırken de bu örgüte yönelik bir sürü hakaret etmeyi ve onu batan Titanic gemisine benzetmeyi ve Arapların ve IŞİD’in sultası altında bulunan bir örgüt ilan etmeyi de ihmal etmedi.
Bundan önce de Amerika yönetimi 2018’de UNESCO’dan çekileceğini açıklamıştı. Aslında Amerika ve siyonist rejim İsrail’in BM genel kurulunda Kudüs kararnamesinin oylaması sırasında uğradıkları ağır hezimet ve dünyaya rezil olmalarının ardından siyonist Başbakan Netanyahu UNESCO’daki temsilcisi Karmel Şamakohen'i Tel aviv’e çağırarak UNESCO’dan ayrılmasını istedi. Netanyahu ayrıca bir mesaj göndererek siyonist rejimin yeni yıldan itibaren bu örgüte üye olmayacağını bildirdi.
Bilindiği üzere Amerika Dışişleri Bakanlığı da ekim 2017’de bu ülkenin UNESCO’dan ayrılacağını açıklamıştı. Aslında Amerika UNESCO’nun korsan İsrail’e muhalefet eden tutumu yüzünden bu örgütten ayrıldı. Amerika Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da ülkesi bundan sonra bu örgütte sadece gözlemci olarak bulunacağını açıkladı.
Kuşkusuz Amerika’nın UNESCO’dan çekilmesi kültürel gerekçelere dayanmıyor. UNESCO 2011 yılında Filistin’i bağımsız bir üye olarak kabul etti, ancak Amerika UNESCO’nun bu kararına itiraz ederek örgüte yaptığı mali yardımları kesti.
UNESCO’nun icra komitesi mayıs 2016’da bir kararname çıkararak korsan İsrail’i işgal altındaki Kudüs ve Gazze şeridinde uluslararası yasaları ihlal ettiği için kınadı ve Tel aviv’den Beytulmukaddes’in tarihi kimliğine saygı göstermesini istedi. Kararnamede Tel aviv’e Mescid-i Aksa’nın ve haremi şerifin İslamî kimliğine saygı göstermesi hatırlatıldı.
UNESCO yayımladığı kararnamesinde şu ifadelere yer verdi:
örgütün kararnamesine içinde Beytulmukaddes’ten tevhidi dinler olan Yahudi, Hristiyan ve İslam dininden oluşan dini kimliği olan bir kent olarak söz edilen bir metnin yerleştirilmesinin amacı, siyonist rejimin Kudüs kentini Yahudileştirme planını boşa çıkarmaktır. Bu kararname Tel aviv’i işgalci güç olarak tanıtıyor ve Doğu küdüs’ün siyonistlerce işgal edilmesini tanımadığını vurguluyor.
UNESCO siyonist rejimi Doğu Kudüs’te ve kentin eski dokusunda yeraltı kazı çalışmalarını eleştirerek Tel aviv rejiminin Gazze kenti, el Halil’de evliyaların mezarları ve Beyt Lehem’de Amerikalı cesur kadın Rashell’in mezarına yönelik tutumu uluslararası yasalara aykırı olduğunu vurguladı.
Bundan önce UNESCO Temmuz 2017’de Polonya’nın Krakov kentinde düzenlediği 41. Oturumunda Filistin topraklarında yer alan el Halil kentini dünya kültürel mirası olarak kayda geçirdi. O sıralarda siyonist rejim Başbakanı Netanyahu UNESCO’nun el Halil kenti ile ilgili kararını eleştirdi ve örgütün kararını saçma niteledi. Netanyahu ayrıca İsrail’in BM’y ödediği üyelik bedelinden UNESCO’nun bu kararı yüzünden bir milyon dolar keseceğini ve bu parayı el Halil’in sözde Yahudi tarihini sergilemek üzere bir müze açmaya tahsis edeceğini belirtti.
UNESCO’nun el Halil kentini dünya kültürel mirası olarak tanıma kararının ardından Amerika yönetimi de UNESCO ile ilişkilerini gözden geçireceğini açıkladı. Amerika’nın BM daimi temsilcisi Nikki Haley konu ile ilgili bir bildiri yayımlayarak, UNESCO’nun bu kararı Donald Trump yönetiminin İsrail ile Filistin arasında sözde barış müzakerelerini ihya etme yönündeki şimdiki çabalarını etkisiz hale getirdiğini, oysa bu çaba Washington’un dış politikasının en önemli önceliği olduğunu ileri sürdü.
Şimdi ve 2017’nin sonlarına doğru ABD Başkanı Trump ve korsan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD’nin Tel aviv büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma yönünde çıkardıkları gürültülerin ardından Tel aviv ve beyaz saray tarihi gerçeklere karşı çıkmaları konusunda uluslararası camiaya hesap vermek yerine bu durumla yüzleşmekten kaçınmaya çalıştıkları ve bu doğrultuda birlikte UNESCO’dan çekildikleri gözleniyor.
Fransa’da yayımlanan Le Grand Soir Amerika ve korsan İsrail’in UNESCO’dan çekilmelerinin doğuracağı sonuçları ve etkilerini el aldığı makalesinde şu ifadelere yer verdi: UNESCO Filistin’i bağımsız bir üye olarak kabul eden BM’nin ilk alt kurumuydu. Ancak Amerika ve İsrail el ele vererek bu örgütten çekilmeye karar verdi. Zaten bundan başka bir şey de beklenemezdi. Bu asi ve isyancı rejimlerin liderleri dünyanın en tehlikeli komik liderleridir.
Amerika ve korsan İsrail bu şom rejim Ortadoğu bölgesinde kurulduğu günden beri dünyada en acımasız olaylara sebebiyet vermiştir. Amerika 1990 yılından beri Filistin’den başka üç ülkede daha büyük katliamlar başlattı. Amerika Irak’a iki savaş dayattı ve Suriye ve Libya topraklarını da kana buladı. Amerika şimdi de Yemen savaşında Suud rejimine eşlik ediyor. Yine tarihe bakıldığında 1948 yılında Filistin devleti tüm tarihi ve kültürel değerlerine rağmen 500 köyü ve kenti yerle bir edilerek yok edildi. Filistin’den geriye kalan diğer tarihi ve kültürel miras da 1967 savaşında yıkıldı. Faslıların mahallesinin yıkımı 1967 yılında gerçekleşti. Bu tarihi mahalle haremi şerifin yanı başında Plaza binasını inşa etmek için yıkıldı. Öte yandan savaş, Filistin halkını evinden yurdundan kaçmaya zorladı. Filistin halkı Batı şeriadan kaçmak zorunda kaldı. Bu insanlar 1948 yılında siyonistlerin saldırılarından korunmak için Batı şeriaya kaçmıştı.
Siyonistlerin dayattığı savaşlar, bu toprakların Filistin milletine ait olduğunu ispat eden tüm tarihi eserlerin yok edilmesine yol açtı. Bu uygulamalar siyonistleri iyice küstahlaştırdı, öyle ki burada Filistin adında bir ülke ve devlet olmadığını iddia etmeye başladılar.
Böylece bazı siyaset çevrelerine göre, Filistin’i yakıp yıkmak ve yok etmek, sözde Yahudi devletinin kurulması için gerekli şarttı. Gerçekte siyonistler ya hiç ya her şey sloganı ile sözde Yahudi devletleri için ne bir alternatifi kabul ediyor, ne de üzerinde uzlaşıyor. Siyonistler tarihi gerçekleri inkar ederek Yahudi kavmine ait olduğunu iddia ettikleri bir toprağa sahip olduklarını ileri sürüyor ve bu yolda yalnızca Amerika adında şerefsiz bir devlet onlara kayıtsız şartsız arka çıkıyor.
Siyonist rejim başta son bir kaç yıl olmak üzere uzun yıllar uluslararası camianın Filistin’in gerçek tarihi ve hakiki sakinleri konusunda muhalefetleri ile karşı karşıya kaldı ve hiç bir zaman iddialarına gerçek alıcı bulamadı. Bu arada hiç kuşkusuz Mescid-i Aksa’nın varlığı da bu yıllarda siyonistlerin başına gölge eden bir tehdit oldu. Gerçekte Mescid-i Aksa siyonistlerin üzerinde ısrarla durdukları yalanı ifşa eden tarihi bir gerçektir. Nitekim siyonistler yıllardır sürdürdükleri kazı çalışmalarına rağmen hala iddia ettikleri Süleyman tapınağının izine rastlayamadı ve bu durumdan da oldukça öfke duydukları anlaşılıyor.
Bugün bu bölgede dünyanın en eski tarihi kalıntıları bulunmasına karşın Hz. Süleyman’ın inşa ettiği muazzam tapınağın Mescid-i Aksa çevresinde hiç bir iz bulunmuyor, ki bu da siyonistlerin iddialarını çürütüyor.
Bundan başka siyonistlerin kurdukları çakma rejimin üzerinden sadece 70 yıl geçiyor ve son Yahudi devletin yok olması milattan önce 6. Yüzyılda gerçekleşmiş olmasına bakıldığında, siyonistlerin Kudüs’ü Yahudilerin 3 bin yıllık başkenti iddiasına ancak aptallar inanıyor. Aslında bu gerçek İsrail’in modern bir toplum değil, tamamen gerici ve aşiret eksenli bir toplum olduğunu ve bu yüzden mazlum Filistin milletine karşı vahşi ve barbarca davrandıkları, tarihe ve belgelere ve uzmanların araştırmalarının sonuçlarına önem vermediklerini ortaya koyuyor.
Tüm bu tarihi ve kesin belgelere karşın, Amerika Başkanı Donald Trump 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü çakma rejim İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan etti. Oysa uluslararası yasalar bu kentin işgal altında bir kent olduğunu belirtiyor. Bu yüzden Uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Muhammed Rıza Dehşiri, Amerika ve korsan İsrail’in UNESCO’dan çekilmesi bu uluslararası kurumun itibarını arttırdığını, fakat bu ikili uluslararası camiaya yönelik iddialarını daha özgür bir şekilde ileri sürebileceklerini belirtiyor. Dr. Dehşiri şöyle diyor: ABD Başkanı Trump Kudüs’ü siyonist rejimin başkenti ilan etmesi, uluslararası camianın muhalefeti ile karşılaştığı ve ayrıca UNESCO üyeleri Filistin’i bağımsız bir üye olarak kabul ettikleri bir sırada gündeme gelmesi bir nevi uluslararası camianın Filistin meselesinde tutumuna karşı çıkmaktır.
Her halükarda şu noktayı hatırlatmakta yarar var, o da şu ki gerçi Amerika ve siyonist İsrail Filistin meselesini unutturmaya çalışıyor, fakat buna karşın bu meseleyi yok edemiyor, zira bu mesele tarihi bir haktır. Kudüs Müslümanların ilk kıblesidir ve İslamî bir kent olarak kimliğini koruyacaktır. Gerçi Amerika ve siyonist rejim direnişi yok etmeye çalışıyor, fakat Filistin meseleleri uzmanı Hayyam Zaabi’nin de belirttiğine göre şimdi işgalcilerle en iyi mücadele seçeneği, direnişe dönmek ve siyonist rejimin yerleşke inşaatı ve Kudüs’ü Yahudileştirme girişimlerine karşı sessizliği bozmaktır.
Amerika Başkanı Trump’ın Kudüs kararı ve Amerika’nın Tel aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması Filistin’in tarihi gerçeklerini değiştirmez. Bu kentin geleceğini ancak Filistin davasına bağlı kalanların azim ve iradesi belirleyebilir.