Süleymani suikastı ve ABD üssünün vurulmasının sonuçları
Kudüs Gücü Komutanı General Hac Kasım Süleymani, Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi Mühendis ve iki komutanın beraberindeki heyette yer alan sekiz arkadaşları 3 Ocak Cuma günü ABD terör ordusunun Bağdat havaalanı yakınında düzenlediği terör saldırısında şehit düştü.
İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu 8 Ocak sabahın ilk saatlerinde Amerika’nın Irak’ta Aynul Esed askeri üssüne ve Erbil’deki bir başka üsse onlarca balistik füze ile saldırarak ABD terör ordusunun şehit Süleymani suikastine kesin cevap verdi.
Peki bu operasyonun ne gibi sonuçları oldu? Birlikte gözden geçirelim.
ABD terör ordusunun Irak’taki Aynul Esed üssüne düzenlenen füzeli saldırı, İran İslam Cumhuriyeti’nin caydırıcı gücünü ispat etti.
Son yıllarda ve özellikle Bercam nükleer anlaşması yürürlüğe girdikten sonra Batılı güçler İran İslam Cumhuriyeti’ni, füze gücünü kısıtlamak amacıyla müzakere masasına çekmeye çalıştı, ancak bu talepleri İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin kesin muhalefeti ile karşılaştı.
İran İslam Cumhuriyeti bundan önce de İran topraklarından Suriye’de tekfirci IŞİD terör örgütünün mevzilerine intikam amaçlı füze saldırısı düzenlemişti. İran ayrıca 2019’un yaz aylarında da İran hava sahasını ihlal eden bir ABD İHA’sını düşürerek füze gücünü ortaya koydu. Ancak buna karşın uzmanlar, İran İslam Cumhuriyeti’nin Amerika’nın Aynul Esed üssünü ondan fazla füze ile füze yağmuruna tutmasını caydırıcı gücünün doruk noktasını ortaya koyduğunu, zira bu operasyonun Amerikalı terörist askerler sadece Irak’ta değil, Batı Asya genelinde kırmızı alarm konumunda bekledikleri halde gerçekleştirildiğini belirtiyor.
Üniversite öğretim üyesi Seyyid Celal Dehgani Firuzabadi bu konuda şöyle diyor: Amerikalı terörist askerlerin üssüne saldırmak, İran’ın caydırıcı gücünü gösterdi, zira ABD Başkanı Trump’ın savurduğu tüm tehditlere rağmen Tahran misillemede bulundu ya da bir başka ifade ile meşru müdafaa yaptı. Bu konu hiç kuşkusuz İran İslam Cumhuriyeti’nin itibarını ve caydırıcı gücünü takviye etti ve İslam Cumhuriyeti kendi güvenliğini savunabilecek güce sahip olduğunu ispat etti.
ABD terör ordusunun Irak’taki Aynul Esed üssüne düzenlenen füzeli saldırının İran açısından bir başka getirisi, İran İslam Cumhuriyeti’nin iradelerin savaşında ABD karşısında zafer kazanmasıydı.
Uluslararası siyaset meydanında bazen tehditlere karşı koyma iradesi, sahadaki sonuçlarından daha fazla önem arz eder. Bu önem özellikle dünyanın en büyük askeri gücü karşısında yer almışsanız daha da artar.
Birçok ülke İran İslam Cumhuriyeti’nin Amerika’dan intikam almakta kesin kararlı olduğundan emin oldukları için sürekli Batı Asya bölgesinde büyük bir savaşın patlak vermesi konusunda uyarıda bulunuyordu.
Amerika’nın Fars körfezinde İran hava sahasını ihlal eden İHA’sının düşürülmesinden sonra Aynul Esed üssüne düzenlenen füzeli saldırı İran İslam Cumhuriyeti’nin Amerika karşısında kesin iradesi ve kararlılığının ikinci büyük örneğiydi. Bu iradenin sergilenmesinin önemi, Aynul Esed üssü anlatılırsa daha da belirgin hale gelecektir.
Aynul Esed üssü, Amerika’nın Irak’taki ikinci büyük üssüdür. Bu üs Amerika’nın Irak topraklarında her türlü askeri, lojistik komuta merkezi ve hatta siyasi hareketlerinin merkezi sayılır. Eğer Amerika’nın Fars körfezi bölgesindeki üsleri Washington’un Batı Asya bölgesinde geleneksel gücünü simgeliyorsa, Aynul Esed de bu rejimin bölgede yeni gövde gösterisinin simgelerinden biri sayılır. Amerikalı yetkililer şimdiye dek birçok kez Bağdat yönetimine bildirmeksizin Aynul Esed üssüne kendi topraklarıymış gibi ziyaret düzenlediler ve hatta bazen Iraklı yetkililerden görüşmek üzere bu üsse gelmelerini istediler. Bu duruma geçen yılın sonlarına doğru Trump ve eşinin Noel bayramında ve yardımcısı Mike Pence ve eşi de bir başka etkinliğe katılmak üzere üsse yaptıkları izinsiz ziyaretleri örnek vermek mümkün.
Kuşkusuz İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu’nun Aynul Esed üssüne düzenlediği füzeli saldırının en önemli sonuçları Amerika için söz konusuydu. Bu operasyonun Amerika açısından ilk ve en önemli sonucu, bölgede ve dünya genelinde askeri heybeti ve ihtişamının çökmesiydi. Aslında bir devletin Amerika’nın üslerine düzenlendiği en son saldırı yaklaşık 80 yıl önce gerçekleşti. Bilindiği üzere ikinci dünya savaşı sırasında Japonya hava kuvvetleri 7 Aralık 1941 tarihinde Amerika’nın Havai adalarında yer alan Pearl Harbor deniz üssüne hava akını düzenleyerek üssü neredeyse yerle bir etti ve bu saldırı Amerika’nın ikinci dünya katılmasına yol açtı.
İkinci dünya savaşından sonra ve Amerikan ordusu gücünü geliştirdikten sonra bazı silahlı örgütlerin dışında hiç bir devlet Amerika’nın askeri üslerine saldıramamıştı. Ancak İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Hava Uzay Kuvvetleri 8 Ocak tarihinde ve 80 yıl sonra Amerika’nın Aynul Esed üssünü füze yağmuruna tutarak askeri heybetini yerle bir etti ve bu ülkenin son yıllarda askeri gücü hakkında tüm iddialarına rağmen askeri üstünlüğü kırılgan olduğunu ortaya koydu.
İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu’nun Aynul Esed üssüne düzenlediği füzeli saldırının Amerika açısından ikinci önemli sonucu, bölgede Amerika’nın genelde Batı Asya genelinde ve özelde Irak’ta askeri varlığına yönelik itirazları artırmasıydı ve Irak ve bölgede direniş grupları resmen direniş komutanlarına yönelik suikastın intikamını alacaklarını ve bu da tüm Amerikalı terörist askerlerin bölgeden ihraç edilmesi olacağını açıkladılar.
Batı Asya meseleleri uzmanı Matias Brugman Almanya’da bir gazetede yayımladığı makalesinde General Süleymani’ye düzenlenen suikastı Amerika devletinin en büyük hatası niteledi ve bu cinayet bir kez daha tüm eleştirileri Amerika’ya yönelttiğini belirtti.
Şimdi ise Batı Asya bölgesinde direniş grupları arasında Amerikalı terörist askerleri bölgeden atmak için ciddi bir azim ve kararlılık göze çarpıyor. Direniş komutanlarına düzenlenen suikast olayından sonra Amerika’nın Irak’taki üslerine yönelik düzenlenen saldırılar Amerikalı askerlerin başta Irak olmak üzere bölgede kalmalarını çok zorlaştırdığını gösteriyor. Nitekim direniş grupları uzun vadede nihai amaçları Amerika’yı bölgeden atmak olduğunu belirtiyor ve bu hedefe ulaşmanın mümkün olduğunu vurguluyor.İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu’nun Aynul Esed üssüne düzenlediği füzeli saldırının Amerika açısından üçüncü önemli sonucu, ABD terör devletinin İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı yürüttüğü psikolojik savaşın bozguna uğramasıydı. Washington yönetimi psikolojik muharebe çerçevesinde İran’ın Aynul Esed askeri üssüne düzenlediği füzeli saldırıyı önemsiz ve sırf İran kamuoyunu ikna etmek için yapılan bir saldırı seviyesine indirgemeye çalıştı. Ancak Amerika’nın deniz kuvvetleri kolejinin stratejik ve milli güvenlik etüt uzmanı Dara Masikot İran’ın balistik füzeleri ile vurulan Aynul Esed üssünden bazı noktaların görüntülerini paylaşarak şöyle yazdı: Ben İran meseleleri uzmanı değilim, ama askeri etüt uzmanıyım. Ben İran’ın Aynul Esed üssüne yaptığı saldırıların görüntülerini gördüğümde, bazılarının söylediği göstermelik ve kayıp verdirmeyi önlemek üzere yapılan saldırı izlerine rastlamadım.
İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu’nun direniş komutanlarının şehit edilmesinin intikamı olarak Aynul Esed üssüne düzenlediği füzeli saldırı aynı zamanda bölgede de önemli sonuçları olacaktır, ki en önemlisi bölge genelinde direniş ekseninin güçlenmesidir.
İran’ın İngiltere eski Büyükelçisi Seyyid Celal Sadatian, şehit General Kasım Süleymani’nin kişilik özelliklerine işaretle şöyle diyor:
Eğer İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Gücü komutanı General Kasım Süleymani’nin kişiliğinin önemi ve boyutlarına bakacak olursanız, onun nüfuz alanı sadece Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Filistin ve benzeri ülkeler olmadığını ve tüm Batı Asya bölgesini kapsadığını görürsünüz.
Dolaysıyla şimdi bu ülkelerde ve Batı Asya genelinde direniş grupları arasında Amerika’ya karşı hareketliliğin artması bekleniyor.
Bu bağlamda bir açıklama yapan Seyyid Celal Dehgani Firuzabadi de şehit Süleymani suikastı bir kişiye yönelik suikast olmadığını belirterek şöyle diyor: Kudüs Gücü Komutanı General Süleymani suikasta gerçekte İran’ın bölgede nüfuzu ve varlığına yönelik bir suikastti, ancak pratikte bozguna uğradı. Batı Asya bölgesinde direniş ekseni şekillendiği günden bu yana jeo politik bağlamda bir saflaşma da şekillendi ve şehit Süleymani suikastı bu saflaşmanın sınırlarını şeffaf hale getirdi.Kuşkusuz ABD terör devletinin İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’ye yönelik düzenlediği suikast ve terör saldırısı İran ve Amerika arasındaki gerginliği de arttırdı, zira İran İslam Cumhuriyeti ilk kez doğrudan bir ABD üssünü füze yağmuruna tuttu ve öte yandan iki ülke her zamankinden daha çok askeri yüzleşme eşiğine geldi. Amerika’nın özellikle İran milletinin bir milli kahramanına yönelik cinayeti halkın Amerika’ya karşı kin ve nefretini daha da arttırdı ve iki ülke aralarındaki gerginliği hafifletme bakımından diplomasi noktasından daha da uzaklaştı. Gerçekte Amerika’nın bu cinayeti İran ile düşmanlığı doruk noktasına çıkarırken diplomasiyi de çıkmaza sürükledi.012