Şafak’ta On Gün; İslam inkılabı, adalet ve kalkınma etkeni - 3
(last modified Mon, 24 Feb 2020 17:38:31 GMT )
Şubat 24, 2020 19:38 Europe/Istanbul

İran İslam inkılabının büyük önderi ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni -ks- bu inkılabın dünyada gerçekleştirilen diğer devrimlerden farklı olduğuna inanırdı; zira bu inkılap geniş çapta adalet ve maneviyattan kaynaklanan ülkülere dayanıyordu.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei de ilk kez hş. 1387 yılında İslam inkılabının dördüncü onyılında hakim olan söylemi adalet ve kalkınma olarak belirledi ve böylece dördüncü onyılda adalet ve kalkınmanın geniş çapta gerçekleşmesini amaçladı.

Kur'an'ı Kerim’de de belirtildiği üzere tüm ilahi dinlerin hedefi adalet olmuştur. Buna göre yüce Allah Hadid suresinin 25. ayetinde şöyle buyurur: Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik.

Bu ayet peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların nazil edilmesi ve beyyinat olarak anılan kesin ve inkar edilemez delillerin amacı toplumda adaleti uygulamak ve yaygınlaştırmak olduğunu gösteriyor. Kitaptan maksat ise ilahi dinlerin maarif, ahkam ve ahlak ilkeleriyle ilgili hükümlerini içeren kitaplardır. Mizan da toplum genelinde eşitlik ve adalet için kıyam etme kriterinden ibarettir. Yine ilahi peygamberler tarih boyunca mazlumların yanında yer almış ve sürekli toplumda adaletin uygulanması için çaba harcamıştır.

Kur'an'ı Kerim’de ilahi enbiya, zalimlerden olan ve sürekli peygamberlere karşı çıkan tağutlar, müreffeh kesimler ve benzerleri ile karşı karşıya kaldıklarını buyurur. Allah teala Sebe suresinin 34. ayetinde şöyle buyurur:

Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir.Bundan başka tüm semavi dinler bu büyük tarihi hareketin sonunda Allah’ın en mükemmel dini gelerek adalet tam olarak uygulanacağı yönünde bir sonu müjdelemiştir. Al-i Yasin ziyaret duasından sonra da yeryüzünü, zulümle dolduğu bir sırada adalet ve eşitlikle dolduracak, diye buyurur.  Tüm semavi dinler ve enbiya bu sonuca işaret etmiş ve hepsi baştan sona adalete vurgu yapmıştır. Yüce Allah’ın rızası olan tek din olarak İslam dini adalet ve denge dinidir ve İslam ümmeti de orta ve ılımlı ümmeti olarak tanıtılmış ve diğer ümmetlere örnek ve mizan olması istenmiştir.

İran İslam inkılabının uzun vadeli hedeflerinden biri enbiyanın düşüncelerini uygulamak ve tüm hakiki muvahhit insanların arzu ve ülkülerini gerçekleştirmektir. Bu arzu ve ülkü İslam tealimi temelinde yaşayan bir toplum inşa etmektir. Bu konuda İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei şöyle buyurur:

Biz insanların saadeti enbiyanın tealimi ile gerçekleşeceğine inanıyoruz ve en mükemmel tealim de İslam dininin tealimidir. İnsanlar enbiyanın tealimi olmadan, manevi yücelme hele dursun, hatta maddi açıdan bile ilerleyemezdi. Manevi yücelme ve ruhi huzur ise insanı yücelten ve melekuti derecelere nail eden etkendir. İnsanların saadet yolu budur. Eğer toplumda enbiyanın düşüncesini uygulayacak olursak uzun süreli bir hareket gerekir. İslam inkılabı da bu amaç doğrultusunda gerçekleşti.

İran İslam inkılabının büyük önderi ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni -ks- bu inkılap dünyada gerçekleştirilen diğer devrimlerden farklı olduğuna inanırdı; zira bu inkılap geniş çapta adalet ve maneviyattan kaynaklanan ülkülere dayanıyordu.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei de ilk kez hş. 1387 yılında İslam inkılabının dördüncü onyılında hakim olan söylemi adalet ve kalkınma olarak belirledi ve böylece dördüncü onyılda adalet ve kalkınmanın geniş çapta gerçekleşmesini amaçladı.

Adalet, kökleri insanın ilahi fıtratına uzanan bir hakikattir. Her insan öz itibarı ile adalete susamıştır. Hatta kafir olan bir insan adaletsizlikle karşılaştığında feryat eder. Kuşkusuz adaletin uygulanması insani kerametin gerçekleşmesinin temel zeminidir. Bu yüzden adaleti uygulamak tüm ilahi peygamberlerin kıyamının temelini oluşturmuştur.

Kuşkusuz adalet, tarih boyunca zulme uğrayan mazlumların en eski talebidir. Yine günümüzde beşeri ideolojilerin ve zorbaların sosyal düzenlerde hakimiyetinden usanan insanlar da adalete susamış ve büyük bir hasretle adalet arayışındadır. Bu insanlar yaşamı onlar için cehenneme çeviren adaletsizliklere ve zalimane davranışlara ve saldırılara isyan ediyor. Bu yüzden İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei şöyle diyor:

Eğer adalet temin olursa, insan hakları ve beşeri keramet de temin olur ve insanlar haklarına ve özgürlüklerine kavuşur. Dolaysıyla adalet, her şeyin eksenidir.

Adalet, her şeyi yerli yerine koymak ve her şeyin ve herkesin hakkını vermektir. Adil insanların ve takva ve adaletin simgesi olan İmam Ali -s- toplum genelinde adalet ancak insan kendi içinde ve kendi nefsinde adaleti uygulamakla mümkün olacağını belirterek şöyle buyuruyor:

Halkın önderliğini üstlenen kimse, başkalarını talim etmekten önce kendisini edep etmelidir.

İmam Ali -s- hükümetin ve kendisinin bu görevi üstlenmesinin amacını zulüm ve ayrımcılıkla mücadele etmek ve mazlumu savunmak şeklinde ifade ediyor, nitekim hükümetinin en bariz unsuru ve pratik mantığı adalet olmuştur. İran İslam Cumhuriyeti nizamı da teorik ve pratik olarak Alevi iktidarı örnek aldığından tüm yetkililer ve halk o hazretin teorik ve pratik siyerine uyarak adalet ilkesinin asla gözardı edilemeyeceği ve hiç bir bireysel veya sosyal maslahat adaletle değiştirilemeyeceği ilkelerine bağlı kalmak zorundadır.

Her inkılabın ve her hükümetin en zorlu merhalesi adaleti uygulamaktır. Adaleti uygulamak için politika üretmek ve plan yapmak ve birçok zorluğa ve bedele katlanmak gerekir. İran milleti inkılabını din talebi temelinde gerçekleştirdi, nitekim İslam inkılabının adalettalep ruhu küresel istikbarı bu inkılaba karşı çıkmasına sebebiyet verdi. Bu yüzden İran milleti ve İslami nizamın yetkililerinin düşmanlara karşı uyanık olması ve direnmesi, adaletin uygulanmasının olmazsa olmazlarından biridir.Kuşkusuz adaletsizlik mısdaklarını tespit etmek ve onları bertaraf etmeye çalışmak, zaruri konulardan biridir. Eşraflık, lüks düşkünlüğü, aşırı talep etmek, imkanların uygun dağılmaması, kaynakların ve fırsatların ve servetin eşit ve adalet temelinde paylaşılmaması, kentsel ve kırsal alanların arasında refahtan ve geçim kaynaklarından yararlanma konusunda eşitsizlik ve benzeri konular adaletsizliğin en bariz örnekleridir ve bunları bertaraf etmek için gereklidir.

Bundan önce de belirtildiği üzere İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İslam inkılabının dördüncü onyılında hakim olan söylemi adalet ve kalkınma olarak belirledi ve bu iki ilkenin birbirine kenetlenen ve birbirini tamamlayan iki ilk olarak tanımladı.

Her toplumda kalkınma o topluma hakim olan dünya görüşüne bağlıdır. İnsanı beşikten mezara kadar geçen süre ile sınırlandıran maddi dünya görüşü, inanı ebedi bir mahluk olarak tanımlayan ilahi dünya görüşünden çok farklıdır. İlahi dünya görüşünde insan ebedi ruha sahiptir ve bu ruh onun düşüncesini, inancını, duygularını ve nefsani eğilimlerini içerir ve ayrıca tüm amelleri ve davranışlarının çıkış noktası sayılır. Buna göre ilahi dünya görüşünde ilerleme, insanların nefsini arındırarak kurtuluşa ermesidir. Dolaysıyla temelini ilahi dünya görüşü oluşturan İran İslam inkılabında ilerleme, dini öğretilerin çerçevesinde yer alan fikri, itikadi ve pratik boyutlarda ilerlemedir.

Oysa Batı açısından ilerleme, maddi ilerlemedir. Batı’nın peşinde olduğu ilerleme, daha fazla rant, servet ve güç elde etmektir. Ancak bu durumda da ahlak ve maneviyat yok sayılır.

Dolaysıyla İslami – İranlı kalkınma modelinin altyapısını İslam’ın dünya görüşü oluşturur ve bu görüş Kur'an'ı Kerim ve Ehl-i Beyt -s- siyerine dayanır ve amacı insanı yüceltmek ve yönü insani erdemler ve kalıbı İslam ahkamı ve tealimidir. İslam dini temelinde yaşanan ilerleme sadece Müslümanlar için değil, tüm beşeriyet için faydalıdır.

Adalet ve kalkınma ile ilgili bu açıklamaların ardından, İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nın bu konuda yaptığı açıklama, adalet ve kalkınmanın elzemlerine ışık tutabilir. Ayetullah Hamanei şöyle diyor:

Biz bazı ülkeler ve nizamlar gibi sadece kalkınmayı düşünmüyoruz, biz adaletle beraber olan kalkınma istiyoruz. Birçok ülke ilmi açıdan ilerlemiştir ve örneğin kişi başına gelir seviyeleri de çok yüksektir. Ancak önemli olan bu gelirin milletin arasında nasıl dağıtıldığıdır. Bu, ilahi olmayan istikbar nizamların umursamadığı bir noktadır, ancak biz bunu yapamayız. Biz kalkınmanın yanında ülkenin de adil bir şekilde yönetilmesini istiyoruz. Yani ne kalkınmasız adalet ne de adaletsiz kalkınma ideal bir durumdur.