Şafak’ta On Gün; İnkılabın gerçek hedefi, tehdidi fırsata çevirmek - 6
Kur'an'ı Kerim İslam Peygamberi’ni -s- izleyen müminleri asla hareketten el çekmeyen, sürekli filizlenen ve İslam’ı tüm dünyaya yayan dirençli insanlar olarak tanıtıyor. Bu bereketli hareket dostları sevindirerek coşturduğu gibi düşmanları öfkelendiriyor.
Kur'an'ı Kerim Fetih suresinin 29. ayetinde şöyle buyuruyor:
Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir.
Saddam rejiminin İran İslam Cumhuriyeti’ne dayattığı sekiz yıllık savaş, ikinci dünya savaşından sonra en yıkıcı ve İslami İran tarihinin en onurlu ve hamaset dolu savaşıdır. Bugün bu savaşın üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen düşmanların İran’a yönelik kuşatmaları devam ediyor. İran ise dayatılan savaş yıllarında emsalsiz deneyimler kazandı ve en korkunç ve en ağır tehditleri en güzel ve en tatlı fırsatlara çevirdi.
Aslında dayatılan bu savaş Allah tealanın ayetlerinden birinin cilvesiydi. Kur'an'ı Kerim eğer siz Allah’a yardım ederseniz Allah de size yardım eder ve size zafer armağan eder, diye buyurmuştur. Nitekim dünya halkı İran milletinin kutsal savunması üzerinden yıllar geçtikten sonra direnişle ve genç güçlerinin iradesi ve düşüncesiyle tehditleri emsalsiz fırsatlara çevirdiğine şahit oldu.
Son kırk yılda sulta düzeni türlü yollardan ve komplike bir savaş yürüterek İran İslam Cumhuriyeti nizamını türlü sıkıntılarla karşı karşıya getirmek ve İran’ın ilerleyici ve inkılapçı gücünü engellemek istedi. Ancak İslami nizamın getirilerine bakıldığında düşmanların tüm baskıları, tehditleri ve komplolarına rağmen İran İslam Cumhuriyeti’nin en zorlu dönemeçleri ve en ağır tehditleri geride bıraktığı ve aynı zamanda her türlü tehdidi en iyi fırsata çevirdiği anlaşılıyor.
Kur'an'ı Kerim Nisa suresinin 141. ayetinin bir bölümünde Müslümanların bağımsızlığının önemine işaret ederek Allah teala hiç bir zaman kafirlere Müslümanların üzerinde sulta kurmasına izin vermediğini buyuruyor.
Bu ayet açıkça İslami bir toplumda şartlar hem siyasi, hem iktisadi, hem kültürel ve hem askeri bakımdan gayri Müslimlerin Müslümanların üzerinde sulta kurabilecek şekilde olmaması gerektiğini gösteriyor. İslam’ın bu öğretisi ise Müslümanlara bağımlılıktan kurtulma yönünde hareket etmeleri ve başkalarının sultasına boyun eğmemeleri gerektiğini ortaya koyarken, İran İslam inkılabı de bu mesaja vuru yapıyor.
İktisadi bağımsızlığa kavuşma zarureti, İran İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günden itibaren üzerinde durulan bir konuydu. Pehlevi rejiminin şom mirası olan iktisadi büyük sorunlardan biri, ülkenin aşırı derecede petrol gelirlerine bağımlı olmasıdır. Bu bağımlılık İran’ı sultacı düşmanın yaptırımları ile karşı karşıya getirdiği gibi İran ekonomisini de oldukça kırılgan hale getirdi. Ancak bu tehditler, bu durumdan kurtulma yönünde önemli bir etken oldu.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu konuda şöyle diyor:
Yaptırımlar fırsat olabilir. Neden mi? zira deneyimler petrol gibi doğal kaynakları bulunan ülkeler ne zaman bu kaynaklardan elde ettikleri gelir azalırsa iktisadi reformu düşünmeye başladıklarını gösteriyor; reform yaparak bu kaynaktan bağımsız olmaya çalıştıklarını gösteriyor. O zaman doğal kaynaklardan gelirin azalmasından dolayı yaşanan baskı sadece bizim ülkemiz için değil, bizim konumumuzda olan tüm ülkeler için büyük bir meziyettir ve bu ülkelerin bu kaynaklardan bağımsız olmalarını, tek ürünlü ekonomiden kurtulmalarını ve ekonomilerinde en büyük sıkıntı olan petrole bağımlı olmaktan kurtulmalarını sağlar.
İran milletinin Saddam rejimi ve uluslararası hamilerinin dayattığı savaşta sergilediği kutsal savunma, bu millet için başka getirileri de oldu. Bu getirilerden biri, milletin özgüven duygusunu geliştirmekti.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu konuda şöyle buyuruyor:
Evet, savaşta biz birçok sevdiğimizi kaybettik, maddi manevi ağır kayıplara katlandık. Ancak bu milletin içinde coşan ve bereketi ve değeri bugün ve yarın için her şeyden daha önemli olan getirisi millette özgüven, izzet, bağımsızlık ve milli özgüven duygularını geliştirmekti. Bu direniş, eğer bir millet Allah’a iman ve salih amel ekseninde direnirse hiç olmayacak mucizelerin bir bir olacağını ortaya koydu.
Nitekim bu özgüven duygusu sayesinde İran İslam Cumhuriyeti bilim ve teknoloji alanlarında önemli ilerleme kaydetti ve birçok alanda da kendine yeter hale geldi.
İran İslam Cumhuriyeti son kırk yılda türlü yaptırımlara maruz kaldı. Dayatılan son yaptırımlarla beraber İran milleti birçok sıkıntı ile karşı karşıya geldi, ancak İran halkı ve İslami nizam arasındaki dayanışmanın sayesinde bu sıkıntılar bir bir geride bırakıldı ve İslami İran’ı kendi imkanları ile yerli üretimi geliştirmeye yöneltti. Oysa normal şartlarda kimse bu kabiliyetleri umursamayabilirdi. Şimdi ise İran İslam Cumhuriyeti hatta petrol kuyularını kapatsa bile geçimini karşılayabilecek bir noktaya doğru ilerliyor. Uzmanlar Batı’nın tüm komplolarına rağmen İran İslam Cumhuriyeti 20 yıllık ufkunda bölgede iktisadi ve bilimsel açılardan birinci güç olacağını belirtiyor.
Bugün İran İslam Cumhuriyeti balistik nokta vuruşu yapan füzelerden radarlara yakalanmayan taarruz ve keşif İHA’larına ve savaş gemilerinden denizaltılarına ve yine türlü hafif ve ağır silahlara kadar kendine yeter hale gelen bir ülkedir ve başka ülkelerden bağımsız hale gelmiştir. Sekiz yıllık savaşta direniş ve elde edilen emsalsiz deneyimleri ve şehit Tahrani Mukaddem gibi insanların cihatçı anlayışları İslami İran camiasına güvenlik armağan eden kazanımlardan biridir. Bu kazanımlar düşmanın gözüne batan birer dikendir. Kuşkusuz bu direniş kesinlikle ilahi vaatlerin kapsamında yer alır ve daha da güzel getirileri olur.
İslami İran’ın büyük ilerleme kaydettiği bir başka alan, nükleer teknoloji alanıdır. Gerçekte İslami İran’ın nükleer bilim ve teknoloji alanında İranlı bilimcilerin sayesinde ilerleme kaydetmesi, yeni bilim ve teknolojilere doğru hızla ilerlediğinin işaretidir. Ancak İran’ın bu faydalı bilimsel ve teknolojik ilerlemesi de diğer alanlarda olduğu gibi ABD, siyonist İsrail ve müttefiklerinin baskıları ile karşılaşmıştır. Ancak buna rağmen İran’ın bu alanda ilerlemesi İslami nizam düşmanlarını İran’ın nükleer yakıt sirkülasyonu alanında dünyanın ilk on ülkesi arasında yer aldığını itiraf etmeye zorlamıştır.
İran İslam Cumhuriyeti nizamında bağımsız ekonominin esas temeli, kendine yeter hale gelmesi ve küresel sermaye düzeni ve uluslararası ekonomi yapılarına bağımlı olmamasıdır. Böylece İran en kritik şartlarda kendi ayakları üzerinde durmayı başarmıştır.
Bu bağlamda İranlı yetkililer büyük bir çaba ile kendine yeter hale gelme doğrultusunda ilerleyerek akılcı tedbirlerle ülkeyi ilmi ve iktisadi açılardan geliştirmeyi başarmıştır. Nitekim bu sayede şimdi İran en gelişmiş ülkelerin ürünleri ile rekabet ediyor ve yabancı sermayelerden bağımsız hareket edebiliyor ve insan gücünü de ona göre geliştiriyor.
Bugün tüm yaptırımlara, baskılara ve tehditlere rağmen İran İslam Cumhuriyeti nizamı başı dik ve güçlü bir şekilde kendi ayakları üzerinde duruyor. Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin hidayeti ve halkın katılımı bereketi ile dünyanın en bağımsız ülkelerinden biridir ve nizamın önde gelen yetkilileri de toplumu ecnebi güçlerin çıkarlarına göre değil, halkın genel maslahatına göre yönetmektedir.
Siyaset çevrelerine göre bugün süper güçlerin kaygısı sadece İran üzerindeki sultalarını kaybetmek değil, bundan daha da önemlisi İslami nizamın onların zorbalığına karşı koyması ve dayatmalarına boyun eğmemesi ve zorbalar ne diyorsa haklıdır, denklemlerini bozmasıdır.