Şafak’ta On Gün; Sinemada inkılap rivayetleri - 9
İran İslam inkılabından sonra ve topluma hakim olan şartlar değişince, başta sinema olmak üzere kültür ve sanat alanlarında bazı değişiklikler yaşandı. Şimdi ise İran İslam inkılabının beşinci onyılını idrak ediyoruz ve İran’ın yeni sinemasının doğuşu üzerinden kırk yıl geçiyor. Bu sürede İranlı eserlerin nitelik ve nicelik bakımından gelişme süreci İran’ı yavaş yavaş dünya genelinde sinema sektöründe söz sahibi ülkelerin arasına yerleştirdi.
Tarih okunması ve akıllarda tutulması ve irdelenmesinden gafil olunmaması gereken bir bilim dalıdır. Ancak bu arada unutmamak gerekir ki tarih, geleceğe ışık tutan ve yine geleceği öngörmeye katkısı olan bir meşale gibidir. Biraz önce belirtildiği üzere İran İslam inkılabının beşinci onyılını başlamasını idrak ediyoruz ve İran’ın yeni sinemasının doğuşu üzerinden kırk yıl geçiyor. Bu yıllarda İranlı sinema sanatçıları ve çalışanları düşünürlerin düşünceleri ve seçkinlerin bilgi ve kültürünü temsilen, dünya geleninde birçok muhataba ulaşan değerli görüntüleri yarattılar. Gerçekte günümüz İran sineması çağdaş İran’ın görüntüsünü sinema adlı medya aracılığı ile dünyaya tanıtmaya çalışan bir sektördür.
İran sinemasının bazı eserleri İran İslam inkılabı ile ilgili tarihî gelişmeleri anlatmış ve görüntü dili ile İran’ın çağdaş tarihini şimdiki ve gelecekteki muhataplarına cazip ve ilginç bir dille beyan etmeye çalışmıştır. Bu tür eserler iki ayrı zaman diliminde yapılmış ve yapıldığı zaman dilimine göre farklı özellikleri yansıtmıştır.
İslam inkılabı ile ilgili yapılan eserlerin ilk evresi, inkılabın zafere kavuşmasından sonraki bir kaç yılla ilgilidir. Kuşkusuz bu evrede yapılan eserler topluma hakim olan coşku ve şartların yüzünden biraz aceleci ve hatta idealist gözükebilir. Ama yine de bu evreye ait eserler tarihî gelişmelere yakınlığı ve gerçeklere bağlılığı yüzünde tarih ve sinema uzmanları üzerinde vurgu yaptıkları emsalsiz değerleri taşımaktadır.
İslam inkılabı konulu çekilen ilk filmlerden biri “57 çöküşü” adlı eserdi. Bu eseri Barbed Tahiri yaptı ve eserde İran İslam inkılabının Pehlevi rejiminin son altı ayından inkılabın zafere ulaştığı güne kadar geçen süre ve İslam inkılabı zafere ulaştıktan sonra şehitlerin mezarlarına lale ekimi ele alındı.
Kan yağmuru adlı eseri Emir Kavidel yaptı ve inkılaptan sonra ilk sinema eserlerinden biri sayılıyor. Eserin senaryosunu da yönetmenin kendisi yazdı. Bu eserde ordu ile Tahran halkının hş. 17 Şehriver tarihinde çatışması sırasında şah rejiminin muhafız alayından üç askerin birliklerini bırakarak halk saflarına katılması anlatılıyor.
İran İslam inkılabının ikinci yılında Yaşasın... (Hüsrev Sinai), Patlama doğuşu (Perviz Nuri), Feryattan teröre (Mansur Tahrani) ve İslam askeri (Aman Mantıki) gibi eserler inkılap konulu eserlerdir ve aralarında bir tek Yaşasın... adlı eser bazı değerleri taşıyordu.
Yaşasın... hş. 1359 (1980) yılında ekranlara giren ilk eserdi. Eserin senaryosu oldukça ilginç ve kısmen profesyonelce hazırlanan bir maceranın öyküsüydü. Yönetmen Sinai inkılapçı mücadele sürecini yeniden yapmak yerine inkılabın müreffeh bir ailenin üzerindeki ani tesirini ele alıyor. İslam inkılabı başladığı günlerde siyasetten uzak durmayı tercih eden Mahmut adında bir adam evin günlük ihtiyacını temin etmek için alış verişe çıkıyor. Sokaklar ve caddeler çok kalabalık. Mahmut, evinde yokken rejimin güvenlik güçleri peşinde olan ve protesto eylemlerini organize eden genç bir adam bu eve sığınıyor ve filmin devamında bu iki karakter birbiriyle karşılaşarak iki farklı görüş tartılışıyor.“İdamlık” hş. 1360 yılında Muhammed Bakır Hüsrevi’nin yönettiği ve o günlerin konularını işlediği bir başka eserdir.
Yarı akıllı, yarı deli bir adam arada bir saçmalı tüfeği ile hedef tahtasına yerleştirdiği şahın resmi bulunduğu kağıt paraları ve gözlerini hedef alıyor. Kağıt paraların halkın arasında dağıltılması şahın gizli örgütü Savak’ı bu adamı bulmak için harekete geçiriyor.“Kan mevsimi” adlı Habib Kavoş’un yönettiği eserin öyküsü İran’ın kuzeyinde bir limanda geçiyor.
Bir grup balıkçı kaçak avlanma ile geçiniyor. Balık kurumu ve şahın gizli örgütü Savak onları engellemek için türlü planlar yapıyor. Savak ilkin balıkçıların sevip saydığı Torab amcayı yakalayarak işkence ve tehdit ediyor ve evine baskın düzenliyor. Savak ayrıca balıkçılara avlandıkları sıralarda saldırıyor ve türlü kumpaslar kurarak halkı birbirine düşürmeye çalışıyor.Hş. 1360’lı yıllarda İran sineması yavaş yavaş yolunu buldu ve inkılabın ilk günlerinde yaşadığı belirsizlik ve programsızlıktan kurtuldu. O günlerde Alirıza Davutnejad’ın yönettiği Örümcek evi adlı eser kayda değer eserlerden biriydi. Eserin senaryosu şöyle idi:
İnkılaptan sonra ve Amerika’nın Tebes’te düzenlediği askeri operasyon sırasında devrilen şah rejimine bağlı dört adam bir villada bir araya geliyor ve Amerika’nın bu operasyonunun zaferle sonuçlanmasını bekliyor. Tebes operasyonu başarısızlıkla sonuçlanıyor ve bu dört adam perişan halde ve panik içinde ve kudurmuşçasına birbirine düşüyor ve birbirini etkisiz hale getiriyor.Yine aynı günlerde Kamran Kadekçian adlı yönetmen Toprak ve Kan adlı bir eserin yapımını gerçekleştiriyor. Eserin konusu eski toprak ağalarının köylerde yaşayan insanlara yaptığı zulümle ilgiliydi.
Kana uzanan kökler adlı eseri ise Sirus Elvend aynı günlerde ve daha farklı bir konu olan İran’da kapitülasyon yasasının onaylanması ve halkın bu yasaya karşı çıkması gibi bir konuyu işliyor.
O günlerde Mehdi Fahimzade’nin yönettiği Teşrifat adlı eser seyircilerden en çok ilgi gören eserlerden biriydi. Filmin konusu ise şöyle:
Savak ajanları Tevhid adında inkılapçı birini yakalamak için mahalleye baskın yapıyor, fakat Tevhid’in yerine Hasan adında birini yakalıyor. Hasan ise Tevhid’e benzemesinden yararlanarak rolünü çok iyi oynuyor ve televizyona çıkarak bir konuşma da yapıyor ve böylece iyi de bir para kazanıyor, fakat daha sonra yaptıklarına pişman oluyor. Hasan Savak için Tevhid’in rolünü ifa ediyor ve şah rejimi aleyhtarı bir konuşma yaptıktan sonra tutuklanarak idam ediliyor.
Tren adlı eser hş. 1367 yılında yapımı gerçekleşen ve inkılap konusunu işleyen ve muhataplardan ve eleştirmenlerden yoğun ilgi gören İran sinemasının unutulmaz eserlerinden biridir.
Emir Kavidel’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği bu eserin macerası inkılap günlerinin doruk noktalarında geçiyor.
Fulad adında yaşlı bir lokomotif görevlisi yakıt taşıyan bir treni İsfahan kentine doğru götürüyor. Petrol firması ve demiryolları çalışanlarının greve başlaması üzerine Fulad, yakıta ihtiyacı olan halkın ihtiyacını karşılamak için trenin yönünü soğuk yörelere doğru değiştiriyor. O sırada ordu trenin yakıt yüküne el koymak için harekete geçiyor, fakat Fulad ve yardımcıları trenin yükünü halka ulaştırmakta daha da kararlı oluyor. Halk ellerinde meşalelerle trene eşlik etmeye geliyor ve Fulad son anlarda bu uğurda hayatını kaybediyor.İnkılap konulu önemli eserlerden biri de, Nasır Takvai’nin hş. 1368 yılında yönettiği Ey İran adlı eserdir.
İnkılap günlerinde çavuş Mekvendi Masule kentine gider ve orada çok sıkı kuralları uygulayarak insanları zor durumda bırakır. Çavuş Mekvendi görev bölgesine çeki düzen vermek için sıkıyönetim ilan eder, ancak esnaf, öğretmenler ve öğrenciler onunla mücadele etmeye başlar. Şah İran’dan kaçınca halk çavuş Mekvendi’nin başında bulunduğu ve terfi aldığı için kutlama düzenlendiği karakola saldırır.
Bu eserde yönetmen Takvai, inkılap sürecinde halktan çeşitli kesimlerin bu inkılaba katıldığını canlandırmak ve aynı zamanda şah rejiminin kuklası olanların kişisel yaşamlarını anlatmak ve sırf siyah beyaz karakterleri görüntülemek yerine onları çok katmanlı bir yaklaşımla tanıtmak istiyor.İran İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günlerde önemli konulardan biri inkılap karşıtı örgütlerin toplumun içine karışmaları ve ecnebi desteği ile bir takım isyanlar çıkarmalarıydı. Masum insanları katletmek, nizam yetkililerine suikast düzenlemek ve kentlerde isyan çıkarmak ve sabotaj yapmak, bu zümrenin İslam inkılabını başarısızlığa sürüklemek için başvurduğu bazı yöntemlerdi. Bu zümrenin inkılap ve halkla düşmanlığı, İran’a savaş dayatan Saddam rejimi ile iş birliği yapacak kadar ilerledi ve böylece İranlı mücahitlere karşı cinayetleri yüzünden İran milletinin gözünde daha menfur hale geldi.
İranlı sinema sanatçıları son yıllarda bu konuyu ele aldı ve o günlerin gelişmelerini sinema dili ile anlatarak tarihte sanatsal bir açıdan kayda geçmelerini sağladı.
Muhammed Hüseyin Mehdevian’ın hş. 1395 ve 1397 yıllarında yönettiği iki eser, inkılaptan sonra münafıklar terör örgütünün düzenlediği suikastleri anlattı. İlk eser örgütün düzenlediği suikastler ve Beni Sadr’ın cumhurbaşkanlığı görevinden azledilmesinden sonra yaşanan çatışmalarla başlıyor. Daha sonra nizamın önde gelen üst düzey yetkililerine yönelik suikastler başlıyor ve güvenlik ve istihbarat güçleri örgüt üyelerini yakalamaya çalışıyor. Bu arada daha önce aynı üniversiteye devam eden İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu’nun bir üyesi ile örgüte üye olan bir kadının arasındaki ilişki ele alınıyor.Mehdevi’nin ikinci eseri ise Saddam rejiminin İran’a dayattığı sekiz yıllık savaşın sonunda yaşanan gelişmeleri ve Mersad harekatını anlatıyor. İran güvenlik güçleri münafıkların batıdan İran’a nüfuz etmeye başladıklarını fark ediyor ve böylece onlarla mücadele etmek üzere harekete geçiyor. Macera sınır bölgelerinde çatışmalar ve münafıkların saldırıya geçmesi ile yeni bir boyut kazanıyor ve sonraları beklentilerinin tam tersi oluyor.İnkılap konulu bir başka eser olan Siyanür’ü Behruz Şaibi hş. 1394 yılında yaptı. Eserde münafıklar terör örgütünün İslam inkılabından önce iç gelişmeleri ve örgüt içinde tasfiye ve çatışmaları ele alınıyor. Örgüt içinde iki kanadın ihtilafları ve elebaşıları arasındaki çatışmalar ve bir de hüsrana uğrayan bir aşk öyküsü, senaryonun ana eksenini oluşturuyor.