İran'da İlmiye Havzası ve Üniversite Birliği Yıldönümü
Bu özel programda ilmi havza ve üniversitelerin birliği hususunda konuşacağız.
18 Aralık günü İran'da ilmi havzalar ve üniversitelerin birliği günü olarak adlandırılmıştır. 41 yıl önce 18 Ekim 1979'da, 27 Azer 1358'de İslam İnkılabının etkili isimlerinden ve İmam Humeyni'nin yarenlerinden olan Ayetullah Dr. Muhammed Mufattih İslam İnkılabı karşıtı teröristlerce suikasta uğrayıp şehit düşürüldü.
Ayetullah Muhammed Mufattih ilmiye havzalarının tanınan din adamlarından ve din uzmanlarından biri olarak üniversitede de en üst kademelere ilerleyerek havza ve üniversitenin birliği alanında da temel bir isim haline geldi. Böylece bu isim önemli bir kültürel ve bilimsel figür haline geldi. Ayetullah Mufettih hem havza ve üniversite birliğinin sembolü olup hem de düşüncenin gelişmesinde İran toplumundaki bu iki önemli bilimsel ve kültürel kesimlerin birliğine de inanıp İslam İnkılabını da zaten bu iki kesimin bağ kurmasının neticesi olarak görüyordu ve her daim toplumun iflahı için bu birliğin daha da derinleşmesine ve devam etmesine vurgu yapıyordu. Sohbetimizin devamında bu görüşün farklı boyutları ve özelliklerini ele alacağız.

Tarihi açıdan ilmiye havzaları İslam aleminde özellikle de Şiiler arasında özel bir yere sahip olmuştur. Öyle ki ilk Şiilere özel ilmiye havzası Kameri 4'üncü yüzyılda Irak'ın Necef-i Eşref kentinde Şeyh Tusi tarafından kuruldu. Buna karşın üniversite modern ve yeni bir kurum olarak sayılıyor. Üniversite kurumu ise İran toplumunun Batı ile etkileşiminden kaynaklanan, ülkenin kalkınması ve gelişmesi için çalışabilen, endüstriyel, askeri ve ekonomik arayı kapatmak için uzman insanların eğitilmesi ve talim görmesi amacı ile kurulan bir kurumdur.
Tabii İran'da üniversite kavramını anımsatan kurumların kurulması, Emirkebir sadrazamlığı döneminden Darülfünun'un kurulması ile başlasa da Tahran Üniversitesi yani İran'ın ilk resmi üniversitesi 1934 yılında kurulmuştur. Şimdi de bu olayın üzerinden 85 yıl geçmiştir. Bu yıllar içerisinde bu üniversite ve diğer üniversitelerden birçok öğrenci mezun olmuş ve ülkenin bayındırlık, kalkınma ve yenilikçilik hareketini liderlik etmiştir. Ancak dini ilmiye havzaları yüzyıllar önceden beri, gençlerin eğitimi ve talim görmesi için çalışmıştır. İlmiye havzaları ve dini akımlar üniversitenin adının bile ortada olmadığı, İran'a üniversite diye bir kavramın gelip ulaşmadığı bir sırada gençlerin asıl eğitici kurumu sayılıyordu. Tabii ki bu eğitim sırf dini bir eğitimdi ve modern eğitim dallarına odaklanmıyordu.

İran'da üniversitenin ithalat temelli bir eğitim kurumu olarak kurulması ve eğitim sisteminin, hocaların ve öğrencilerin dini olmayan bir yönetimce yönetilmeye başlanmasının ardından kademeli olarak toplumda üniversite ve havzaların iki farklı ve hatta çelişkili eğitim kurumları olduğu düşüncesi ortaya çıktı. Bu düşünceye göre üniversitenin varlık sebebi, bilim, insan odaklılık ve akılcılıktı ancak ilmi havzaların varlık sebebi, ibadet ve iman odaklı idi. Bu tür bir düşünce ve zihniyet üniversitelerin kurulmasından yirmi yıl sonrasına kadar toplumda hakim düşünce durumunda idi. Ancak 1950 yılının ardından dindar ve imanlı öğrencilerin üniversitelere dahil olması ve havzada okuyanların da üniversitede okutulan modern bilimlerle aşina olmasından sonra yavaş yavaş iki eğitim kurumu arasındaki buzlar da eridi ve komşuluk ve uyum emareleri görünmeye başladı.
Bu gelişmeler sırasında İran'da despotluk ortamının kızışması ve üniversite öğrencilerinin ilmiye havzaları talebeleri ile paralel adım atmasının ardından yönetici kesim ve despot sistem eleştirilmeye başlandı ve sonuçta havza ile akademik ortam arasındaki ilişkiler de genişledi ve derinleşti. İmam Humeyni'nin ülkenin siyaset arenasına dahil olması ve üniversite ve öğrencilere yönelik olumlu yaklaşım sergilemesinin ardından talebeler ve öğrenciler kesimi arasındaki işbirliği ve vahdet vurgusu da arttı ve ilmiye havzaları ile toplumdaki olumsuz zihniyetler de silinmiş oldu.

Bir diğer yandan İmam Humeyni'nin havza alimi ve dini merci olarak yeni fikirleri ve siyasi-devrimci düşünceleri, dönemin mevcut despot rejimine karşı eleştirel bir bakışa sahip akademik ortamda yeni bir ortam yarattı. İmam Humeyni ülkenin tek kurtuluş yolu ve despot siyasi hakimiyete karşı galebe çalma yolunun, halkın siyasi olarak seferber edilmesi ve üniversite ile havza arasında birlik oluşması olduğunu biliyordu. Zaten mücadelelerinin en başından itibaren de bu hususa vurgu yapıyordu.

İmam Humeyni'nin bu düşüncesini gerçekleştirmekte öncü olan isimlerden biri de zaten İmam Humeyni'nin talebelerinden olan Ayetullah Dr. Mufattih'ti. Ayetullah Muhammed Mufattih hem ilmiye havzaları hem de üniversitede eğitim görerek havza ve üniversiteler arasındaki birliğin pratik sembolü haline geldi ve hayatı boyunca da bu iki eğitim arasındaki birliği teorize etmeye çalıştı.
Ayetullah Mufattih'e göre akademik ortam da İslami ilimleri öğrenip zahitlik ve takva ruhunu kavrayarak ülkenin geleceği için bağlı ve sağlam nesiller yetiştirebileceğini ve buna paralel olarak da havzadaki talebelerin dünyanın günce bilim dağarcığından yararlanabilecekti. Böylece dini havzaların da üniversitelerdeki modern bilimlerden yararlanarak geçmişe göre İslami maarifin tebliği yolunda daha iyi adımlar atabileceğini düşünüyordu.

Ayetullah Mufattih " Cami ve Üniversite Birliği " başlığı altında İslam Mektebi dergisinde 1961'de yayımlanan yazısında ilmi havza ve üniversite arasında birliğin zaruretine vurgu yaparak şöyle yazmıştır: " Akademik ortam ve din adamları kesimleri arasında ihtilaf oluşursa ve entelektüel kesim ve dini kesimin yolları ayrılırsa, bu ilk aşamada alınan bir yenilgi ve geri çekilmektir. "
Aslında bu temel düşünce İslam İnkılabının asıl fikirlerinden biri ve zaten İslami devrimin zafer ve başarı parolası idi.
Şah Rejimine karşı mücadele yıllarında İmam Humeyni her zaman bu fikrin gerçekleşmesini vurguladı ve konuşmalarında akademisyenlerle ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini ve üniversiteye karşı olumsuz ve savunmacı bir tavır sergilememek gerektiğini her zaman vurguladı. İmam Humeyni her iki kesimin de aynı yolu izlemesi gerektiğine vurgu yaptı. İlahiyat merkezleri ve ilmi havzalar ile üniversitelerin birliğini devrimin önemli kazanımlarından biri olarak değerlendiren İmam Humeyni şunları söyledi: "En büyük zaferi üniversiteler ve ilmiye havzaları arasındaki uzlaşma olarak görüyorum. " İmam'ın bu açıklaması, sadece bu iki kurumun İslam Devrimi'nin zaferinde etkin rolünü gözer önüne sermekle kalmamış, aynı zamanda devrim ideallerinin devamını ve gelecekte toplumun büyümesini de garantiye almıştır. .
İslam İnkılabı zaferinden sonraki yıllarda, dini ilmiye havzaları ve üniversitelerin birliği meselesi ve bu birliğin niceliği ve niteliği ülkenin geleceğindeki rolü çerçevesinde iki tarafın entelektüel çevrelerinde ele alınan önemli konulardan biri haline geldi. Bazıları, ilmiye havzaları ile üniversitenin birliğinin iki kurumun birleştirilmesini gerektirdiğine ve bu birliğin gerçek ve uzun vadede sağlanamayacağına inanıyordu. Bu mekaniksel ve yapısal görüş toplumda pek yer bulmadı. İkinci görüş, İmam Humeyni'nin ilmiye havzaları ile üniversitenin birliğinden kastının mekaniksel ve yapısal birlik olmadığını ancak hedefler birliği ve sosyal uyum için bilim ve sosyal etkileşimi yönlendirmede ve ülkenin kalkınması ve ilerlemesi için zemin hazırlamada yakınsama anlamına geldiğini düşünüyordu.
İkinci görüşe göre mekaniksel ve yapısal bakış durumu iyileştirmeyip daha da sorunları arttıracaktı. Buna göre, İran İslam Cumhuriyeti'nin hakimiyeti boyunca, üniversite ve ilmiye havzaları etkileşimde bulunurken ve işbirliği yaparken fiziksel ve yapısal olarak entegrasyona doğru ilerlemekten kaçındı. Bu arada, üniversitelerdeki din profesörleri ve dindar öğrencilerin, ve ilimye havzalarındaki zeki öğrencilerin rolü, bu iki kurum arasında empati yaratmak ve yakınlaşmasında çok etkili oldu.
İslami devrimin zaferinden sonraki ilk yıllarda böyle bir neslin yeniden yetişmesinden ve ortaya çıkmasından endişe duyan teröristler ise birçok öncü ve tanınan ismi şehit düşürdü. Bu çerçevede teröristler tarafından maalesef şehit edilen Ayetullah Şahid Mutahhari, Ayetullah Mufattih ve Ayetullah Dr. Beheşti gibi büyük şahsiyetler bu modelin değerli örnekleriydi. Bu büyük isimler düşüncelerinde ve davranışlarında eski ve yeni bilgilere sahiplerdi. Bu büyük adamların şehadeti ile bu yol durmadı.Bu isimlerin İslam Devrimi söyleminin sayesinde değerli mirasları devam etmiş ve ülkedeki ilmiye havzaları ve üniversitelerin birliğinin örnekleri olarak yeni düşünürler eğitilmiştir.
Son yirmi yılda ilmiye havzaları ve üniversitenin birliğinin gerçek bir sembolü haline gelen en yeni isimlerden biri de merhum Dr. Davud Feyrehi idi. Dini ilimleri okumasının yanı sıra Tahran Üniversitesi'nden siyaset bilimi alanında doktora derecesi alan ve yaklaşık yirmi yıl önce Tahran Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilimler Fakültesi'ne üye olan Dr. Davud Feyrehi teolojik geleneği ve dini bilgiyi büyük bir hazine aynı zamanda güçlü bir epistemolojik sistem olarak kullanarak, modern ve akademik bilimlerin, özellikle İslam ve Şii siyasi düşünce geleneğinin olgunlaşmasında etkili adımlar atmayı başardı.
Dr. Davud Feyrehi din ve demokrasinin uyumunun entelektüel ve felsefi temellerini teorize edip birçok İslami toplumunun, hüküm süren siyasi despotluktan kurtulmasının yolunu açtı. Din kültürüne ait bulguların ve hazinelerin gerçekliğini ve asaletini korurken, bunları yeni teoriler şeklinde güncelledi ve özgür düşünen, eleştirel ve eleştirilebilir bir kişilik sunarak topluma üniversitenin erdemlerinin pratik bir modelini sunabildi.
Dr. Davud Feyrehi ilmiye havzaları ve üniversitenin birliği konusunda yaygara koparmadan, bu hususu siyasi ve gündelik meselelerle şartlandırmadan kendisini ilmiye havzaları ile üniversitenin birliğinin gerçek bir tezahürü haline getirerek,İmam Humeyni öğrencilerinin onun yolunu devam ettirdiğini ve Ayetullah Mufattih gibi şehitlerin kanının yerde kalmadığını göstermiş oldu. Yaklaşık 2 ay önce Koronavirüs nedeniyle Dr. Feyrehi gibi önemli bir isim vefat etti. Onun için Allah'tan rahmet diliyoruz .