Ocak 27, 2021 08:51 Europe/Istanbul

İran’ın şimdiki sınırlarının dışında Irak topraklarında kalan tarihi kültürel miraslarından Kesra takının içler acısı halini ele aldığımız kısa sohbetimizde birlikteyiz.

Geçenlerde Irak’ta yer alan ve İran’ın kültürel mirası olan Kesra takının yayımlanan görüntüleri, bu tarihi yapının bir bölümü 2021 yılına girerken çöktüğünü gösteriyordu. Sosyal paylaşım sitelerinin kullanıcıları ve kültürel miras hayranları Irak yönetiminin bu değerli tarihi eseri korumakta müsamahakar davranmasına tepki gösterdi.

Tarihçiler milletleri mazileri ve tarihi süreklilikleri bakımından sınıflandırılmalarını çok önemli biliyor. Nice milletler zaman sürecinde dağılmış ve milli kimliğini kaybederken, bazı milletler de pek derin bir mazisi yoktur ve birinci ve ikinci dünya savaşları gibi çağdaş tarihte yaşanan hadiselerin ürünüdür.

İran milleti ise binlerce yıllık mazisine rağmen kimliğini kaybetmeyen ve kültürel bağımsızlığını sürdürebilen ve çevresini ve hemen hemen tüm dünyayı etkileyen dünyanın ender asil milletlerinden biridir.

İran’ın medeniyet alanı oldukça geniş olmuş ve çeşitli tarihi evrelerde bu alanda çok değerli izler ve eserler geride bırakmıştır. Gerçi bu eserlerin bazıları günümüzde coğrafi sınırlara göre başka ülkelerin topraklarında yer alıyor; ama yine de geçmiş çağlarda İranlı sanatçıların sanat eserlerini simgeliyor. Gerçekte İran’ın kapsadığı kültürel alan, coğrafyası ve siyasi sınırlarının yanı sıra sınırlarının ötesine kadar uzanmıştır. İran’ın kültürel alana Çin’den Avrupa kıtasının sınırlarına kadar yayılmış ve Orta Asya, Hint yarımadası ve Arap dünyasında yer alan ve İranlılarla ticaret yapan ve ilişkisi bulunan birçok kavim ve milleti etkisi altına almıştır.

Öte yandan zaman sürecinde toplumlarda yaşanan milli, bölgesel ve uluslararası bazda değişimler ve milletlerin ilişkilerinde etkili olan yeni etkenlerin ortaya çıkması ile beraber, İran’ın kültürel alanında yer alan milletlerin ayrışmalara galip gelerek kendi aralarında dayanışmayı takviye edecek şekilde bir takım zeminler hazırlanmıştır.

Her halükarda gerçek şu ki İran’ın kültürel etki alanı, siyasi etki alanından çok daha geniştir. Bu yüzden İran’ın kültürel mirasının önemli bir bölümünü de İran’ın şimdiki coğrafi ve siyasi sınırlarının ötesinde aramak gerekir. bu alan Orta Asya ve Hint yarımadasından başlayarak Irak, Kafkasya ve Anadolu topraklarına kadar yayılıyor. Bu konu dünyanın başka ülkeleri için de geçerli diyebiliriz; nitekim günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel mirasının önemli bir bölümü İran dışında Osmanlı imparatorluğuna aittir.

Bu arada Irak toprakları İran’ın tarihi, kültürel ve medeni eserlerinin önemli ev sahiplerinden biri olduğu belirtilmelidir. Bilindiği üzere Eşkaniler ve Sasaniler dönemlerinde İran’ın başkenti uzun yıllar şimdiki Irak topraklarında yer alıyordu. Bu iki imparatorluk milattan önce üçüncü yüzyıldan milattan sonra yedinci yüzyıla kadar Roma imparatorluğu ile rekabet ve savaş içindeydi ve bu yüzden sınırlarının güvenliğini sağlamak için başkentlerini Roma imparatorluğu ile ortak sınırlarına yakın olmasını tercih ediyordu. Bu dönemde sırtı Mezopotamya medeniyetlerine dayanan Irak, kültür ve dil bakımlarından ilginç bir çeşitlilik arz ediyor ve Sami ırkının çeşitli dallarına ev sahipliği yapıyordu. Ancak İranlıların bu bölgeye musallat olması, bölgeye Aria veya İran kültürünün egemen olmasına sebebiyet verdi.

Sasani imparatorluğu miladi yedinci yüzyılda çökmesinin ardından İran toprakları İslami halifelerin hakimiyeti altına girdi, fakat Irak’ta İran kültürünün nüfuzu eksilmedi ve hatta Buye hanedanının miladi on ve on birinci yüzyıllarda iktidarları sırasında yeniden Irak topraklarına hakim olmayı ve Bağdat’ta Abbasi halifelerini yaklaşın yüz yıl boyunca kendilerine bağlı tutmayı başardı.

Daha sonraki yüzyıllarda, yani İran milletinin çoğunluğu 12 imamlı Şia mezhebine yöneldikleri zaman, İran’ın Irak’ta siyasi ve kültürel nüfuzu dini boyut kazandı; zira Şia imamların altısı Irak topraklarında toprağa verilmişti ve böylece Şia Müslümanların en büyük ve en eski dini ilimler merkezi kutsal Necef kentinde kuruldu.

Aslında İran ve Irak arasındaki kültürel ilişkiler hiç bir zaman kesilmedi, sekteye uğramadı. İki ülkenin kültürel birlikteliği Gacarlar dönemine kadar devam etti. Ancak bu dönemden sonra, yani birinci dünya savaşı ve Osmanlı imparatorluğunun çökmesinin ardından Irak bağımsız bir ülke olarak bağımsız oldu. İran devleti hemen Irak’ın bağımsızlığını tanıdı. Gerçi daha sonra Irak’da Baas partisinin iktidarı ele geçirmesi ve Saddam’ın İran topraklarına saldırması iki ülke arasındaki derin ilişkileri olumsuz etkiledi; ancak Saddam devrildikten sonra bu ilişkiler yeniden kuruldu ve iki millet bir kez daha bir araya geldi.

Sasani imparatorluğu döneminde İran’ın başkenti Dicle ırmağının kenarında yer alıyordu. Bu başkent, Arapların Medine kelimesinin çoğulu olan Medain adı ile andıkları yedi siteden oluşuyordu. Kraliyetin ziyafetlerinin düzenlendiği Medain eyvanı ya da diğer adı ile Kesra takı, Esbanber sitesinde yer alıyordu. Medain Müslüman Arapların ordusu tarafından fethedilince Salman Farsi bu kentin valisi olarak atandı ve şimdi de mezarı Medain eyvanının yanı başında yer alıyor.

Medain eyvanından başka Sasaniler dönemine ait bazı yapıların enkazı da bu yapının çevresinde bulunuyor, ki üzerinde arkeolojik çalışmalar ve koruma çalışmaları zaruri görünüyor.

Medain eyvanı ya da diğer adı ile Kesra takı, İran mimarisinde büyük ilham kaynağı olmuş ve hatta yeni dönemde İran Milli Müzesi’nin giriş bölümü veya Azadi kulesinin alt kısmındaki tak da bu binadan ilham alınarak inşa edilmiştir.

Eski Tisfun kentinde Sasani imparatorluğunun merkezi olan bu bölge Kesra takı, Hüsrev takı veya Medain eyvanı gibi adlarla anılıyor. Bu tarihi bina insanların eliyle inşa edilen en yüksek kerpiç taktır ve miladi üçüncü veya altıncı yüzyılda inşa edildiği belirtilmektedir. İran mimarisinin şaheserlerinden biri olan bu mekan o dönemde önemli görüşmelerin yapıldığı, kralın belli günlerde halkı kabul ettiği ve Nevruz gibi geleneksel bayramların ve kutlamaların yapıldığı alandı.

Arkeolojik araştırmalar İran mimarisi milattan önce yedinci milenyuma dayandığını gösteriyor. Bu sanat o tarihten bu yana sürekli gelişme kaydetmiş ve ilerlemiştir.

İran mimarisi başka ülkelerin mimari sanatı ile karşılaştırıldığında çok özel ve değerli özellikleri içerdiği anlaşılıyor. Uygun tasarım, titiz hesaplamalar, uygun kaplama biçimi, binalarda teknik ve bilimsel noktalara uyulması,yüksek eyvanlar, uzun sütunlar ve çeşitli bezemeler, her biri sade olmakla beraber İran mimarisinin ihtişamını ortaya koyan bazı özelliklerdir.

Tarihi Tisfun kentinin en muazzam anıtı olan Kesra takı, Medain’in kalıntılarının ortasında yer alıyor. Bu bina mühendislik tekniklerini sergilemek için değil, aslında güç ve servetten ziyade bir medeniyetin azametini sergilemek için inşa edilmiştir. Buna göre bu tarihi eseri sırf dış görünüşü, yani şimdiki durumu ve hali ile değerlendirmek büyük ölçüde yanlıştır. Medain eyvanı şu anda gördüğümüz sadece hayrete düşüren bir yapı değildi ve üzerine altın ipliklerle dokunan bir perde örtülüydü ve yüksek irtifası ve çeşitli motifleri büyük serveti gösteriyordu.

Bu büyük devasa eyvan 25 metre eninde ve 43 metre derinliğinde olup takın yüksekliği de 30 metre kadardır.

Miladi 9.yüzyılın ünlü coğrafya bilgini İbni Hordadiye bu binadan kerpiç ve kireçten yapılan en güzel bina şeklinde söz etmiştir. Kesra eyvanının iç duvarları oldukça detaylı bir şekilde bezenmiş ve renkli mermer taşı ve camdan fayanslar kullanılarak kralın sarı bir at üzerinde Antakya’da savaş sahnesi yapılmıştı. Binanın tabanı ise kalın mermer taşla kaplanmış ve üzeri bahçe, ağaç ve nehir motifleri yer alan ipek halılarla döşenmişti. Kraliyet tahtı büyük eyvanın sonunda ve bir perdenin ardında yer alıyor ve ancak kral konuklarını kabul ettiği zaman bu perde açılıyordu.

Celaleddin Siyuti’nin kaleme aldığı Hasais’ul Kubra adlı kitapta bu bina İslam Peygamberi Hz. Muhammed -s- doğduğu zaman çatladığı belirtiliyor.

Kesra takı asırlar boyunca ve zaman akışında birçok kez hasara uğradı ve birçok kez de restore edilmesi için bazı adımlar atıldı; ta ki bu binanın üçte bir kadarı 1888 yılında meydana gelen sel felaketinde çöktü.

Irak’ın Baas rejiminde Saddam UNESCO uzmanlarına bu binayı denetleme izni vermediği gibi, eserin dünya kültürel miraslar listesinden çıkarılması için çaba harcadı; zira bu eser Tisfun bölgesinde yer alıyor ve Sasani döneminde İranlıların konumunu gösteriyordu, ki bu da Saddam’ı rahatsız ediyordu.

Bundan başka Tisfun bölgesinde yapılan arkeolojik kazı çalışmalarından Irak'ın pek fazla bir kazancı olmadı ve bölgede bulunan eserlerin büyük bir bölümü günümüzde Berlin’in Pergamon müzesi veya New York’un Metropolis müzesinde sergileniyor. Bu tarihi esere yönelik en son ciddi tehdit 2015 ve 2016 yıllarında tekfirci IŞİD terör örgütünün Irak topraklarını işgal etmesi ve bu binanın 60 km yakınlarına kadar ilerlemesi ve binayı tahrip etme riski oldu.

Amerika terör devleti 2003 yılında Irak topraklarına saldırdığında da bu tarihi binaya bazı zararlar geldi. 2005 yılında Irak kültürel miras kurumu yönetim kurulu Başkanı, Kesra takı ve çevresindeki binalar yok olmaya yüz tuttuğunu açıklayarak, İran ve diğer bazı ülkelerden binanın restore edilmesi ve korunması için yardım istedi. Bir kaç yıl sonra kültürel aktivistler ve medyanın aralıksız çabaları ve binanın çökeceği yönünde uyarılarının ardından Bağdat yönetimi Kesra takını onarmak için Çek Cumhuriyeti’nden bir firmayı davet etti; ancak firmanın yaptığı onarım çalışmasının başarılı olduğu konusu tartışmalara yol açtı. Nitekim onarım çalışmasından kısa süre sonra binanın üzerine çekilen koruma katmanı yıprandı ve bazı çatlaklar yeniden ortaya çıktı. Yine binayı onarım sırasında tarihi eserlere zarar veren cihazlar kullanıldı.

Son yıllarda İran’da Kesra takının uğradığı hasarlara birçok tepki gösterildi. İranlı kültürel miras taraftarları, arkeoloji uzmanları ve hatta medya bu konuyu ele alarak binanın İran ve Irak tarafından yürütülecek ortak çalışma ile restore edilmesi gerektiğini belirttiler. İranlı yetkililer de Iraklı yetkililerle müzakerelerinde bu tarihi binayı restore etmeye hazır olduklarını bildirdi; Iraklı yetkililer de her seferinde bu öneriyi olumlu karşıladı, fakat bu önemli çalışma hiç bir zaman gerçekleşmedi.

Bugün bu değerli tarihi eserden çok az bir bölümü geriye kaldığı ve İran medeniyetinin şimdiki sınırlarının ötesinde kalan bu tür kültürel mirasın durumunun belirsizliği yüzünden bir an önce bu eserlere ev sahipliği yapan ülkeler ve ayrıca İran bu konuya el atmaları ve bu değerli eserlerin yok olmasını engellemeleri gerektiği anlaşılıyor.

Bundan başka İran’ın manevi ve somut olmayan mirasına el uzatıldığı yönünde haberler çıkıyor, ki bu da uluslararası ilgili kurumların harekete geçmeleri ve bu tür kültürel hırsızlıklara son vermeleri gerektiğini ortaya koyuyor. İranlı ünlü şahsiyetlerinin adının çalınması veya İran kökenli gelenekleri ve görenekleri başka ülkelerin adına kayda geçirilmesi, bu tür kültürel hırsızlıkların birer örneğidir ve en çok da komşu ülkelerce yapılmaktadır ve engellenmesi gerekir.012

Etiketler