Eylül 04, 2020 19:59 Europe/Istanbul

Geçenlerde BAE ile korsan İsrail arasında sağlanan normalleşme anlaşmasının sonuçlarını ele aldığımız ve iki bölümden oluşan sohbetimizin ikinci ve son bölümünde bu anlaşmanın getirileri stratejik ve uzun vadeli mi, yoksa taktiksel ve kısa vadeli mi olacağını irdelemeye devam etmek istiyoruz.

Batı Asya’da siyaset ve gücün kutuplaşması

Bazıları BAE ile İsrail arasında varılan ve Abraham adı ile anılan anlaşma Filistinlileri siyonist rejim İsrail’e karşı zayıflatacağını düşünüyor. Ancak burada akla gelen ilk soru, Filistin davası şimdiye dek BAE’nin dış politika alanında nasıl bir konuma sahip olduğu ve Abu Dabi'nin Filistin’e destek doğrultusunda hangi uygulamalarda bulunduğu sorusudur.

Uluslararası meseleler uzmanı Hüseyin Emir Abdullahian bu konuda şöyle diyor: BAE zaten şimdiye kadar Filistin için bir tek adım bile atmış değil ki şimdi Tel aviv’le anlaşması Filistin’i İsrail’e karşı zayıf konuma düşürsün. Gerçekte Filistin coğrafyası sürekli küçüldü, ancak başta BAE ve S. Arabistan olmak üzere Arap rejimlerin bir çoğu hiç bir tepkide bulunmadı ve sadece sözlü veya yazılı kınamalarla yetindi.

Bu gerçekten hareketle Abraham anlaşması Filistin’in zayıf konuma düşmesine yol açmayacağı söylenebilir; ancak anlaşmanın tabi ki önemli bir stratejik sonucu olacaktır. Bu anlaşma Batı Asya’da siyaset ve gücün kutuplaşmasına yol açacağı ve bu kutuplaşmayı takviye edeceği anlaşılıyor. Gerçekte bu anlaşma Filistinlilere ve direniş eksenine uzlaşmanın gerçek yüzünü göstermiş oldu; nitekim Filistin içinde müzakere ve uzlaşmadan yana tavır koyan Filistinli gruplar bile şimdi Filistin’in toprak bütünlüğünü ve güvenliğini savunmak için direnişten başka seçenek olmadığı sonucuna vardıkları anlaşılıyor. Hatta Filistin özerk teşkilatı anlaşmayı “ihanet” olarak ilan etti ve Abu Dabi’deki Büyükelçisini geri çağırdı.

Batı Asya bölgesinde direniş ekseninde yer alan Yemen’in Ensarullah hareketi, Lübnan’ın Hizbullah hareketi ve Irak’ta birçok direniş grubu BAE’nin bu hareketini sert bir dille kınayarak , siyonist rejime karşı dayanışmaya ve Filistin’e desteğe vurgu yaptılar.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ise bildirisinde şu ifadelere yer verdi: Tarih siyonist rejim tarafından işlenen bu stratejik hatanın ve BAE’nin mazlum Filistin milleti ve hatta tüm Müslümanların sırtına bu haksız yere indirdiği hançerin nasıl ters sonuç doğuracağını ve direniş eksenini takviye ederek bölgede siyonist rejim İsrail ve gerici Arap rejimlere karşı birlik ve dayanışmayı zirveye ulaştıracağını gösterecektir.

Libya Analysis enstitüsü kurucusu ve ABD – Libya ticaret derneği eski icra başkanı Jason Pack, Foriegn Policy dergisinde şöyle yazdı:

Bir kaç on yıl için Arap – İsrail savaşı Batı Asya bölgesinde esas jeo politik fay hattı sayılıyordu; ancak son yıllarda bu durum, Fars körfezinde yer alan Arap ülkelerinin sessizce İsrail’e yaklaşmasından sonra artık gündem dışı kaldı. İsrail ve BAE arasındaki son normalleştirme anlaşması bu değişim sürecine sadece resmiyet kazandırdı. Gerçi bu anlaşma Filistin – İsrail davasının çözümü üzerinde pek fazla etkisi olmayabilir ve esasen bu konudan kaçınmış olabilir, fakat başka alanların üzerinde derin tesiri olmuş ve Arap baharından bu yana bölgeyi uğraştıran çağdaş soğuk savaşın şiddetlenmesine sebebiyet vermiştir.

Dolayısıyla Batı Asya’da siyaset ve gücün kutuplaşmasının takviye edilmesi, BAE ile İsrail arasında varılan anlaşmanın stratejik sonuçlarından biridir.

“Hiç” karşılığında barış

Abraham anlaşmasının önemli sonuçlarından biri aslında anlaşmanın mahiyetidir. Geçmişti siyonist rejimle Mısır ve Ürdün arasında varılan anlaşma, İsrail’in işgal ettiği bazı bölgelerden çekilmesine karşı varılan bir anlaşmaydı. Buna karşın BAE ile İsrail arasındaki anlaşma “barışa karşı barış” anlaşmasıdır. Gerçi BAE, siyonist rejim bu anlaşmanın karşılığında Batı Şeria’yı ilhak etmekten vazgeçeceğini ileri sürdü, fakat siyonist rejim Başbakan Benyamin Netanyahu bir açıklama yaparak Batı Şeria’yı ilhak etme planı sadece bir süreliğine ertelendiğini ve kesinlikle iptal edilmediğini vurguladı.

Şimdi eğer Bahreyn ve muhtemelen Umman gibi diğer Arap ülkeleri için aynı süreç tekrarlanırsa, Abraham anlaşmasının getirilerinden biri, siyonist rejimle anlaşma mahiyeti “toprağa karşı barış”tan “barışa karşı barış” olarak değişeceği söylenebilir. Bir başka ifade ile, Arap rejimler bu tür anlaşmaları ile Arap coğrafyasını küçültmenin yanı sıra siyonist rejimin cinayetlerine de destek vermiş oluyor, ki bu da BAE ile korsan İsrail arasında varılan anlaşmanın stratejik sonuçlarından biridir.

BAE’nin adının kötüye çıkması ve Abu Dabi’ye yönelik tehditlerin artması

BAE ile siyonist rejim arasında varılan anlaşmanın bir başka stratejik sonucu, BAE’nin adının kötüye çıkmasıdır, ki bu da doğal olarak bu ülke için ciddi zararlara ve tehditlere yol açacaktır.

Son yıllarda BAE Arap ülkelerinin içişlerine müdahale eden bir aktöre dönüştü. Bu müdahalelere Libya, Yemen, Lübnan, Suriye ve hatta Mısır’ı örnek vermek mümkün. Ancak bu ülkelerin içlerine müdahale etmek Abu Dabi için hiç bir getirisi olmadığı gibi Türkiye ve İran İslam Cumhuriyeti gibi bölgesel güçlerle aralarında gerginlikleri tırmandırdığı gözleniyor.

Öte yandan BAE komşusu Katar ile Fars körfezi iş birliği konseyi çerçevesinde ciddi gerginlik yaşamaya başladı ve Abu Dabi ile Doha ilişkileri Haziran 2017’de kesildi.

Son aylarda Abu Dabi ile Ankara hattında da BAE’nin yanlış dış politikaları yüzünden ciddi gerginlik yaşanmaya başladı ve hatta tarafların arasında çatışma ihtimali gündeme geldi.

Yine BAE şimdiye kadar İran ve Katar ile diplomatik ilişkilerini düzeltmekten kaçındığı bir sırada siyonist rejimin Filistin ülküsüne ihanet sayılan bir harekette bulunarak Abu Dabi’de büyükelçilik açması BAE’nin adını İslami ve Arap kimliğini gözardı ettiği için iyice kararttı ve bölgede Abu Dabi’ye yönelik baskıların artmasına yol açtı. Bu doğrultuda birçok Arap ülkesinde protestocular BAE karşıtı protesto eylemlerinde veliaht prensi Muhammed bin Zayed’in posterlerini yaktı.

Uluslararası meseleler uzmanı Hüseyin Emir Abdullahian, twitter hesabında bu konuya temas ederek şöyle yazdı:

BAE çakma rejim İsrail’in ayağını Fars körfezine açmakla akılsızca bölgenin toplu güvenliğini ilgilendiren kırmızı çizgileri aşıyor. Bugünden itibaren Fars körfezinde yaşanacak ve siyonistlerin eli bulunduğu anlaşılacak her türlü gelişmenin sonuçları hem siyonistler ve hem Abu Dabi için çok ağır olacaktır.

Filistin’in İslami kimliğinin takviye edilmesi ve Arap rejimlerin arasında çatlak oluşması

Abraham anlaşmasının en önemli sonuçlarından biri de Filistin davası her zamankinden daha çok Arap kimliğini yitirmesi ve İslami kimliği takviye olmasıdır. BAE Mısır ve Ürdün’den sonra siyonist rejim İsrail ile diplomatik ilişki kuran üçüncü Arap ülkesidir. Bu gelişme Arap rejimlerin Filistin davasına desteğini gerilettiği anlamına geliyor. Gerçekte bu gelişme Filistin meselesini etnik çerçeveden çıkararak İslam dünyasında etnikçiliğin ötesinde bir seviyeye yükseltebilir. Nitekim bu gelişme Filistin’in İran İslam Cumhuriyeti veya Türkiye gibi Arap kimliği olmayan ülkelere yaklaştırabilir.Öte yandan BAE’nin bu uygulaması Arap ülkelerini de ikiye böldü. Zira Arap ülkelerinden birçok siyasi grup ve halk kitleleri BAE’nin bu uygulamasını kınayarak hatta anlaşmaya destek veren hükümetlerine de karşı çıktılar. Bahreyn, Kuveyt, Irak, Yemen, Mısır, Fas, Tunus, Cezayir, Lübnan ve Ürdün’de halk ve bazı siyasi gruplar düzenledikleri protesto eylemlerinde BAE ile İsrail arasında imzalanan normalleşme anlaşmasına itiraz ederek hükümetlerinden bu anlaşmayı kınamalarını istediler. Kuşkusuz bu ülkelerin yönetimleri kendi halkının bu talebine karşı pasif tutum sergilemeleri halkla aralarındaki çatlağı daha da derinleştirecektir.

Arap kurumların zayıflaması

Son yıllarda Arap Birliği ve Fars körfezi iş birliği konseyi gibi bazı Arap kurumlar pratikte etkisiz birer kuruma dönüştüğü gözleniyor. Gerçi Batı Asya bölgesinin Arap coğrafyası son yıllarda birçok çatışmaya ve savaşa ve sürekli değişikliklere sahne oldu, ancak Arap Birliği ve Fars körfezi iş birliği konseyi gibi kurumlar sırf S. Arabistan gibi malum rejimlerin hizmetinde oldu ve Arap dünyasında yaşanan krizlerin çözümü için hiç bir etkili adım atmadı. Şimdi ise BAE ile İsrail arasında varılan anlaşmada bu kurumların Arap dünyasında hiç bir etkinliği olmayan birer kurum olduğunu ispat etti.

Filistin dil kimliği itibarı ile bir Arap ülkesidir ve siyonist rejim İsrail ile sürtüşme ve savaş halindedir. Ancak Filistin’in Arap kimliği ve ayrıca Arap Birliği üyesi olmasına rağmen bu birlik BAE ile İsrail arasında varılan anlaşma hakkında hiç bir oturum düzenlemedi ve hatta Filistin özerk teşkilatının acil oturum çağrısını reddetti. Bunun sebebi ise Arap dünyasında bu anlaşmaya yönelik oluşan çatlaktır. Mısır, Umman ve Bahreyn Abraham anlaşmasına açıkça destek verirken, S. Arabistan ve bir kaç Arap rejimi sessiz kalmayı tercih etti. Bu arada Kuveyt gibi bazı Arap ülkeleri anlaşmayı kınadı. Dolayısıyla BAE ile İsrail arasında imzalanan anlaşmanın stratejik sonuçlarından biri Arap kurumların konumunu daha da zayıflatmaktan ibaret olduğu söylenebilir. Nitekim uzmanlar Arap dünyasında kurumlaşma meselesi yeniden tanımlanması gerektiğini dile getirmeye başladı.

Etiketler