Ekim 29, 2016 16:27 Europe/Istanbul

Geçtiğimiz hafta UNESCO'da Siyonist rejimin "işgalci bir güç" olduğu ifadesi kullanılan ve Mescid-i Aksa'nın Müslümanlar'a ait olduğuna vurgu yapan bir kararname taslağı onaylandı.

UNESCO'da bu kararnamenin imzalanmasıyla, muhtelif kültürel, siyasi ve toplumsal alanlarda da başka desteklerin de gelebileceği ve Filistin halkı için değerli sonuçlar beraberinde getirebileceği ümit ediliyor.

Beytül-Mukaddes kenti ve Mescid-i Aksa külliyesi yılladır anlaşmazlıkların odağında yer almaktadır.

BM, bu bölgelerin işgal edildiğini belirterek, Siyonist rejimden 1967 yılındaki 6 günlük savaş öncesi sınırlara geri dönmesini istiyor.

Bunun karşısında Siyonist rejim, Beytül-Mukaddes'in kbaşkent olarak tanınmasını istiyor, Filistinliler ise, Doğu Beytül-Mukaddes'in geri alınarak, kendi başkenti olarak ilan edilmesini istiyor.

Geçtiğimiz hafta, BM Bilim, Kültür ve Eğitim Örgütü UNESCO'da "Harem-i Şerif"in İslami bir mekan olduğuna vurgu yapan bir kararname taslağını onaylandı.

Bu taslakta Müslümanlar ait Mescid-i Aksa'ya  Yahudiler'in kullandığı "Mabet Dağı" ismine yer verilmedi.

Bu kararnamede ayrıca İsrailliler'in Müslümanlar'a karşı bu kutsal mekanda kullandığı şiddet kınanarak, Filistinliler'in kültürel varlıklarının korunmasına ve Doğu Beytül-Mukaddes'in belirgin konumu ve özelliğine vurgu yapılmıştır.

Bahsi geçen kararnamede, Siyonist rejimin de işgalci bir güç olduğu ifade edilerek, bu rejimden uluslararası kurallara karşı sorumluluklarını yerine getirmesi istenmiştir.

Ayrıca bu mekanlar için İslami isimler kullanıldığı kararnamenin başında ise Yahudiler'in ibadet ettiği  Ağlama Duvarı dahil her yerine bütün İbrahimi dinler nezdinde saygı duyulduğu bildirilmiştir.

Kararname taslağında Siyonist İsrail rejiminden Mescid-i Aksa'nın kontrol ve yönetimini, 2000 yılından önceki şartlara taşıyarak, bütün işlerini Ürdün Vafık Kurumu'na teslim etmesi istenmektedir.

Kararname taslağının 8. maddesinde de, UNESCO'nun İsrail'in Müslümanlar'ın Mescid-i Aksa'ya girişlerini yasa dışı olarak sınırlandırması ve bu kutsal mekanda ibadette bulunmalarını engellemesini şiddetle kınadığı bildirilmiştir.

Kararnamenin 9. maddesinde ise, radikal İsrailler'in Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılarından bu rejimin polis ve güvenlik güçlerinin sorumlu olduğuna işaret edilirken 10. maddesinde ise, İsrail'in Filistinliler'in haklarına, camiler ve mezhebi şahsiyetlere sürekli saldırması ve ibadet merasimlerine katılan Müslümanlar'ı darbedip yaralaması kınanmıştır.

Bu kararnamede, işgal rejiminin Filistin'in işgal altındaki topraklarındaki yerleşim faaliyetleri ve El-Halil'in eski bölümündeki ayrım duvarı inşa etmesi ve yerleşimciler için de özel güzerghlar oluşturması da açık şekilde kınanmıştır.

Ayrıca,yerleşimciler ve diğer radikal grupların çocuklar ve öğrenciler dahil Filistinliler'e karşı organize şiddeti ve provokatif girişimlerinin durdurulması gerektiğinin altı çizilmiştir.

UNESCO ayrıca, Siyonist rejimin UNESCO'un Yahudi ulusal miras listesinden iki Filistinli sitenin kaldırılması konusundaki daha önce kararnamelerini uygulamamasından dolayı derin üzüntülerini dile getirerek, bir kez daha UNESCO'nun önceki kararlarının Siyonist rejim tarafından uygulanmasını istemiştir.

Onayalan bu kararname taslağında, Siyonist rejimin UNESCO umzanları ve temsilcileri yönelik sabotaj girişimlerine de dikkat çekilerek, bu rejimden Mescid-i Aksa'nın etrafındaki 18 yeniden yapılandırma projelerini durdurmasını istemiştir.

Siyonist rejimin belli hedeflerden dolayı, UNESCO kararnamelerini kabul etmemesi üzere, Filistin konusunun "işgal edilmiş Filistin" başlığı altında bağımsız ve ayrı bir çerçevede UNESCO'nun gelecek toplantısında ele alınması kararlaştırıldı.

Bu kararname, 6 hayır ve 6 çekimsere karşı 24 evet oyuyla onaylandı.

Siyonist rejim bu kararnamenin onaylanmasının ardından UNESCO ile işbirliğini askıya alma kararı aldı.

İşgal rejimi Eğitim Bakanı, UNESCO Genel Sekreteri "İrina Bokova"ya yazdığı mektupta, UNESCO'yu Yahdiler'in Beytül-Mukaddes ile binlerce yıllık bağını görmezden gelmek ve İslami terörizme yardım etmekle  suçladı.

Siyonist rejimin UNESCO ile ilişkileri, bu örgütün Filistin'in üyeliğini kabul etmesinin ardından 2011 yılından beri, sürekli gergin geçmiştir.

Siyonist rejim Başbakanı Benyamin Netanyahu da, "UNESCO'da boş ve felaket gösteriler hala sürüyor ve bugün de, bu örgüt, başka bir temelsiz ve boş bir karar alarak, İsrail halkının Ağlama Duvarı ve Mabet Dağı" ile hiçbir ilişki ve bağının olmadığını söylüyor" ifadesini kullandı.

Siyonist rejim sesi uzmanı Menşe Emir de, bir yazı kaleme alarak, UNESCO uzmanlarına tarihi yeniden okumalarını tavsiye ederek, öfkeli biçimde, BM'ye bağlı kurumları, "küstah" olarak niteledi.

Siyonist uzman, bu yazısında, bu gibi örgütün fitnecilik ve politikadan uzak durarak, milletlerin tarihi geçmişi ve kültürünü dikkate alması ve ona sahip çıkıp, takviye etmesi gerektiğini ifade etti.

Daha ilginç şu ki, aynı uzman, karanamenin dilinin İran İslam hükümetinin kullandığı dilden farksız olduğu ifadesini kullandı.

Bu kararnamenin taslağının onaylanmasının ardından UNESCO Genel Sekreteri bir açıklama yaparak, Beytül-Mukaddes'in tarihi, mezhebi ve kültürel varlıklarının tamamının korunması önemine vurgu yaptı.

"İrina Bokova" bu açıklamada, "Muhtelif münasebetlerde ve en son UNESCO Dünya Mirası Komitesi 40. Konferansı'nda ifade ettiğim gibi, Urşelim (Beytül-Mukaddes), 3 semavi din Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'ın kutsal kentidir ve bu olağanüstü kültürel ve mezhebi çeşitliğe değer verilmesi için bu kentin UNESCO Dünya Mirasi listesine geçmiştir" sözlerini kullandı.

UNESCO Genel Sekreteri sözlerinin devamında da Beytül-Mukaddes'ın mirasının ayrılmaz bir bütün olduğunu, mevcut toplumların her birinin kendi tarih ve bağını bu kentle tanıma hakkına sahip olduklarını, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam ile ilgili herhangi bir geleneğin inkarı, iptali ve kaldırılmasının bu alanın bütünlüğünü yok edeceğini belirtti.

UNESCO Genel Sekreteri, sözlerinin başka bir kısmında da, Beytül-Mukaddes kentinin küresel ve üstün değeri ve UNESCO Dünya Mirası listesine alınmasının, cepheleşme değil diyalog için bir neden olduğunu  ifade ederek, herkesin görevinin kanun ve kelimelerin gücüyle kültürler ve mezheplerin bir arada barışık yaşamasını güçlendirmek olduğunu, şu an her zamankinden ziyade, bu tarihi kentin çok mezhepli karekterini tehdit eden anlaşmazlıklar arasında bir köprü inşa etmeye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.

Bu kararnamede üzerinde durulması gereken ilginç bir konu, Siyonist rejimin girişimleriyle ilgili daha önceki kararnamelerde olduğu gibi, çok sayıda temsilcinin oylamaya katılmamasıydı.

Arnavutluk, Arjantin, Kameron, El Salvador, Fransa, Gana, Yunanistan, Gine, Haiti, İtalya, Fildişi Sahili, Japonya, Kenya, Nepal, Paragua, Saint Vincent ve Grenadinler , Slovenya, Güney Kore, İspanya, Sri Lanka, İsveç, Togo, Trinidat ve Tobago, Uganda, Ukrayna, Sırbistan ve Türkmenistan temsilcileri, oylama sırasında toplantıya katılmadılar.

Bu ülkelerin çoğu, tarihi mekanlarının turistler tarafından ziyaret edilmesi yoluyla ekonomileri için büyük gelirler sağlarken Mescid-i Aksa'yla ilgili Siyonist rejimin girişimleri karşısında sessiz kalmayı tercih ettiler.

Bu ülke arasında İspanya gibi her yıl büyük İslami camileriyle milyonlarca turisti ağırlayan ülkede yer aldı.

Bu kararname ile ilgili son kararın gelecek hafta düzenlenen oturumda verileceği ifade ediliyor.

Benzer bir kararname de yaklaşık 6 ay önce Fransa'nın öncülüğündeki birkaç Avrupalı ülkenin desteğiyle alındı, ancak Siyonist lobi, Avrupa ülkelerini geri adım atmaya zorladığı haberi Guardian gazetesinde yer aldı, hatta Siyonist rejim Başbakan Netanyahu, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon'un işgal altındaki Filistin'e davet etmek zorunda kaldı.

BM için yeni Genel Sekreter olarak Anonio Guters'in seçilmesi bahanesiyle, Genel Sekreter'le konuşan Netanyahu, Mescid-i Aksa ve Kudüs ile Yahudiler'in hiçbir bağı olmadığına vurgu yapan UNESCO kararnamesini tek taraflı ve garazkar olarak niteleyerek bu kararnameyi eleştirdi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi de UNESCO Yürütme Konseyi'nin Filistin bölgeleri ve Kudüs'te Siyonist rejimin yasadış girişimlerini telin eden son kararnamesini olumlu karşılayarak, bu konseyin Müslümanlar'ın Mescid-i Aksa'ya yönelik dini hakkına vurgu yapmasını ve UNESCO'nun Filistin halkının kendi toprakları ve kutsallarına yönelik haklarını teyit etmesini takdir etti.

İran Dışişleri Sözcüsü ayrıca, Siyonist rejimin bu karara gösterdiği olumsuz tepkinin de bu rejimin dünya kamuoyunu kandırmak hedefini güden hilekar girişimlerinin ortaya çıktığını ve çaresiz duruma düştüğünü  ve de uluslararası kararnameler ve kurallara uymadığını gösterdiğini kaydetti.

Hatırlanacağı üzere, UNESCO bundan önce, Kudüs'ün tümünü, Siyonist rejimin başkenti olarak açıklamış, Filistinli yetkililer ve liderler bu kararı şiddetle kınamıştı.

Ancak UNESCO yeni kararının onaylanmasıyla, bu örgütün geçmişteki yanlış girişimlerinin bir kısmı telafi edilebilir ve dünya, Filistin topraklarını gasbeden resjimin gerçek yüzüyle daha fazla tanışabilir.015

Etiketler