Nisan 08, 2018 19:48 Europe/Istanbul
  • İslam'da insan hakları 16

Hatırlanacağı üzere geçen bölümde ilk insan hakkı olarak bilinen yaşama hakkına değindik, bugünkü programımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İnsan haklarının en önemlisini oluşturan yaşama hakkı, insanın asıl sermayesi olarak bilinir ve bu hak yüce Allah'ın kullarına verdiği kıymetli bir hedyedir. Yaşam hakkı ve hayat diğer hakların kaynağı olarak bilinir. Bir çocuk doğduğu an kendi hayatına başlıyor ve onun ilk hakkı tabi ki yaşamaktır. Kuşkusuz islam dini de bu hakkı temel insan haklarından biri olarak sayıyor. Bu arada islami görüşün diğer görüşlere göre ortaya koyduğu fark, yaşamın manevi boyutuna özen göstermesinde özetleniyor. Başka bir ifade ile Kuran -ı kerim manevi ve maddi hayatlarını insan hayatı için tanımlamıştır.

 

Maddi yaşam hakkı sadece insanlara ait olmayıp hayvanlar ve bitkiler gibi kainatın bütün varlıkları bu haktan yararlanabiliyor. Bir tohumun toprağa ekildiği ve onun su ile güneş gibi dış etkenlerin yardımı ile büyümesi, bitki yaşamının başlangıcını oluşturur. Ancak bu tür hayattan daha üstün bir yaşam biçimi hayvanlara aittir. Çünkü bu hususta kin, dostluk ve düşmanlık gibi çeşitli duygular ortaya çıkıyor. Hayvanlar yer yüzünde ilâhi nimetlerden, duygu ve sevgiden yararlanırlar. Ancak Kuran-ı Kerim İnsanî Hayattan söz ettiği zaman insanın ismini meleklerin yanında getiriyor.

 

Kuran-ı kerim Al-i İmran suresinin 18. ayeti kerimesinde takvalı ve imanlı bilim adamları hakkında şöyle buyuruyor:

''Allah gerçekten Kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti, melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. O'ndan başka ilah yoktur. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).''

İnsanî yaşamdan faydalanan her insan meleklerle aynı konumda yer alır. Manevi hayatın insan ruhu ile sıkı ilişkisi bulunuyor. Kurâni öğretilere göre de manevi hayat iman ve salih amellere bağlıdır. Bu yüzden manevi hayatı sadece gerçek müminler idrak ediyor ki buda gerçek bir hayattır.

Kuran- ı Kerim şehitlerin manevi hayatları konusunda Al-i İmran Suresinin 169. ayetinde şöyle buyuruyor:

''Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar.''

Bu ayette ve ona benzer örneklerde şehitlerin konumu iyice anlatılıyor, Onların Allah nezdinde rızk aldıklarını, manevi hayata sahip oldukları ve sadece maddi hayatın bir avantaj sayılmadığını anlıyoruz. Zira geçenlerde de anlatıldığı gibi insan ebedi bir mahluk olduğu için onun yaşamı ölüm ile bitmiyor ve onun varlık aleminde yaşamının bittiği takdirde ruhsal yaşamı devam ediyor.

 

Kuran-ı kerim'de sözü geçen manevi hayat, biz insanların varlık alemindeki doğal hayatından başka bir anlam ifade etmektedir. Kuran-ı kerim'de gelen ayetlere göre  söz konusu bu manevi hayat, maddi hayatta etkin bir bilgi ve bilinçten kaynaklanıyor. Evvela insan bilmelidir ki yüce Allah'ın zat ve mutlakiyet özelliği ile varlık alemi onun hakimiyeti ve iradesi altındadır. ikinci olarak  insan ebedi bir mahluk olduğu için onun yaşamı  doğal ve dünyevi yaşamı ile sınırlı olmadığı gerçeği de  bilinmelidir. Bu iki kanıya inanmakla, insanın bu dünyadaki davranışı ve varlık aleminden olan yorumu, dünyevi ve maddi hayatından ötede bulunan bir farklılığı ortaya koyacaktır. Bu bakıştan yola çıkarak şimdiye kadar hüsran zannettiği işleri kendi çıkarına ve yararına olan işlerin kötü bir yolda olduğu gerçeğine varacağı da kesindir. Bu bağlamda Hz. Ali (as) şöyle buyuruyor: Tevhid, nefsin hayatıdır.

 

Yüce Allah Enfâl suresinin 24. ayeti şerifesinde şöyle buyuruyor:

''Ey iman edenler. Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah'a ve Resulüne icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız.'' 

Alemlerin rabbı yüce Allah En'am suresinin 36 ve 122. ayetlerinde iman ile küfrü karşılaştırarak ölüm ve manevi yaşamı anlatıyor. Bu ayetlerde ifade edildiği üzere Kafirler gerçi doğal hayattan faydalanırlar ancak manevi hayattan yoksun kalırlar. Oysa İman ehli olan insanlar maddi ve manevi hayatının her ikisinden yararlanmış olurlar. Bu yüzden söz konusu ayeti kerimelerde ve Neml suresinin 80 ve 81. ayetlerinde kafirler ölü olarak tanıtılıyor ve gerçek hayatın sadece müminlere ait olduğunu  isbat ediyor.

 

İman ile salih amel Kuran-ı kerim'in farklı ayetleri tarafından manevi hayat için en önemli faktör olarak beyan ediliyor.  Bu bağlamda Fâtır suresinin 22. ayetinde şöyle okuyoruz:

''Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Allah dilediğine işittirir. Sen (ölüler gibi) kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.'' 

Kuran- ı kerim Nahl suresinin 97. ayetinde salih amelin manevi hayattaki anahtar rolüne vurgu yapmış ve şöyle buyurmuştur:

''Erkek olsun kadın olsun, mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa hiç şüphesiz Biz onu hoş-güzel bir hayatla yaşatırız ve onların mükafatlarını yaptıklarının daha güzeliyle veririz.''

Bu ayeti kerimeden anlaşıldığı gibi insanî yaşam çeşidi diğer hayatlara göre daha üstün  ve seçkindir ve onun benzeri asla bitki ve hayvanların yaşamında bulunamaz.

Yüce Allah'ın vurguladığı diğer bir faktör ise vahiydir. Kuşkusuz vahiy onun sahibi için manevi bir hayat getirir ve dünyada vasıta ile olsa bile ondan yararlanan herkes manevi hayata sahip tanınacaktır. Bu yüzden vahiy peygamberler için  doğrudan ve onları izleyen takipçileri için ise dolaylı olarak manevi hayatı getirmiş olacak. Ayrıca Enfal suresinin 24. ayetinde yüce Allah'ın davetini icabet etmek insan için manevi hayatın göstergesi olarak beyan edilmiştir. Ancak bu konu da iman ile ilgilidir çünkü yüce Allah insanı imana davet ediyor  ve bu daveti olumlu karşılayan herkes manevi hayattan yararlanıyor.Aslında bu davet peygamberler vasıtası ile ve vahyin gönderilmesi ile gerçekleşir ki biz insanların çağında bu davetin sembolü Kuran-ı Kerim'dir. Yüce Allah Şûrâ suresinin 52. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:

Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen Kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık, onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete (doğru yola) erdiririz. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yola yöneltip-iletiyorsun.

 

Kuran-ı kerim açısından imân ile oluşan manevi hayat, ardından bir çok bereket ve nimetler getirir. manevi hayattan yararlanan insanlar hiç kimsede bulunmayan bir parlaklığı kendilerinde bulunduruyorlar. Çünkü Kuran-ı kerim açısından iman, Allah tarafından müminlerin yüreklerine inen bir nûrdur. Demek ki müminlerde bulunan bu nurâniyet hiç bir yerde bulunamaz.Kıyamet gününde her insan ile bu nurun bulunması lazım, çünkü orayı aydınlatacak bir güneş yoktur. Onun için kıyamette iman nûru olmayan insanlar müminlerin bu hallerini kendileri için isterler. Kuran-ı kerim Yunus suresinin 62 ve 63. ayetlerinde şöyle buyuruyor:

Haberiniz olsun ki Allah'ın velileri için korku yoktur ve onlar (üzülüp) mahzun da olmayacaklardır.Onlar iman edenler ve takvaya ermiş (korkup-sakınmış) olanlardır .