Mayıs 22, 2018 19:44 Europe/Istanbul

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei hş. 1397 yılının ilk gününde kutsal Rezevi külliyede ziyaretçilerden ve çevrede yaşayan halktan oluşan büyük bir kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada, İran İslam Cumhuriyeti nizamının kırk yıllık hayatında siyasi, iktisadi iktidarı ve bölgesel gelişmeler ve İran milletinin bu süre içerisinde ilerlemeleri hakkında detaylı bir yorum sundu.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İslamî nizam ve İslam inkılabı büyük bir güç ve neşe ile yoluna devam ettiğini ve Amerikalıların bölgeye yönelik şom planlarını etkisiz hale getirdiğini belirterek şöyle konuştu: İran akademik uzman insan gücü ve zengin enerji kaynakları ve üretim alanında yaratıcılığı itibarı ile güçlü zeminlere sahiptir ve bu gücüne dayanarak ilerleme yolunu daha da hızlı ve daha da parlak başarılarla devam edecektir.

 

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin üzerinde durduğu önemli konulardan biri, demokrasi ve siyasi bağımsızlığa dayanarak nizamı inşa etme bileşenleriydi.

Buna göre sohbetimiz boyunca bu bişleşenlerin boyutlarını ve önemini ve İslam Cumhuriyeti nizamının içten güçlenmesini gözden geçirmeye çalışacağız.

 

Bilindiği üzere İran İslam Cumhuriyeti nizamı ta baştan demokratik nizam parametreleri temelinde düzenlenen bir referandumla şekillendi ve ardından da son kırk yılda hemen hemen her yıl bir seçim düzenlemek ve farklı eğilimlerde çeşitli hükümetlerin işbaşına gelmesine zemin oluşturmakla İslam Cumhuriyeti nizamında hakimiyetin esas kriteri halkın oyları olduğunu gösterdi.

 

Kalkınma ve siyasi kalkınma konuları son onyıllarda bir çok araştırmacının ilgisini derinlemesine çeken konulardan sayılır, nitekim sosyal bilimler ve siyasal bilimler düşünürleri de en çok bu konuların üzerinde odaklanmıştır. Bu konu özellikle üçüncü dünya ülkelerinin elit kesimi açısından ayrı bir öncelik ve önem arzetmektedir, zira bu ülkelerde kalkınma ve kalkınmamışlık, toplumun temel sorunlarından birini oluşturuyor ve tüm siyasi, iktisadi ve sosyal olaylar ve gelişmeler ister istemez bu konudan etkileniyor.

 

Siyasi kalkınma tanımlamalara göre siyasi katılımın kalkınması ve siyasi rekabet kalkınması olmak üzere iki boyutta milli kalkınma gibi karmaşık bir sürecin bir parçasıdır. Gelişmiş ülkelerde son bir asırda yaşanan gelişmeler, siyasi kalkınma başlığı altında yer alan çeşitli süreçlerin boyutları ve cilvelerinden sayılır. Siyasi kalkınma bu süre içerisinde muhteva itibarı ile farklı algılamalara ve tabirlere maruz kalmıştır. Örneğin Lusin Pay bu üç eksen çerçevesinde siyasi kalkınmayı siyasi eşitlik ve katılım, toplumda ve ekonomide istikrar ve huzur sağlamak üzere siyasi sistem kapasitesi ve bürokratik yapıların ayırt edilmesi ve uzmanlaştırılması ve işlevleri olmak üzere üç boyutlu bir fenomen olduğunu belirtiyor.

 

Siyasi kalkınma hakkında ileri sürülen hemen hemen tüm tanımlamalarda ve sınıflandırmalarda katılım, siyasi kalkınmanın temel erkanlarından biri olarak yer alıyor. Bu çerçevede siyasi kalkınma, siyasi katılım ve siyasi rekabet kalkınması manasında ve tüm engellere ve sorunlara karşın büyük bir siyasi proje olarak uzun süredir benimsenen bir konudur.

Eğer siyasi kalkınmayı pratikte bu anlamda ve bazı örgütlenmiş grupların ve çıkar çevrelerinin siyasi iktidarı ele geçirme ve ülkeyi kendi siyasetleri ve tutumları doğrultusunda yönetme şeklinde tanımlayacak olursa, o zaman siyasi partiler, seçimler ve parlamento demokratik yaşamın temel çekirdeğini oluşturduğu ve siyasi katılım ve rekabet de genelde bu üç eksen etrafında yürütüldüğü söylenebilir.

 

Medeni toplum veya sosyal güçlerle siyasi yenilenme arasındaki ilişkilerin sosyolojik muteber analizlerden biri, Brington Moore’un analizidir. Moore toplumların siyasi kalkınma ve yenilenmesinde iç etkenlerine vurgu yapıyor. Moore yaptığı araştırmalarda kalkınmanın basit ve düz bir yol olmadığını, bilakis tezatlar, sorunlar ve devrimlerle dolu olduğunu gösteriyor.

 

Siyasi sosyoloji biliminin bazı düşünürleri ve teorisyenleri ise demokrasiyi kamu maslahatı doğrultusunda düşünceler ve amel yöntemlerinden bir çerçeve olarak tanımlıyor, öyle ki bu çerçevede kamu iradesini yorumlayarak yönlendiriyor. Bu tanımlamaya göre demokratik bir hükümetini temellerini yazılan veya örf gereği var olan anayasaya sahip olmak, kanun hükümetini desteklemek, bireysel özgürlükleri savunmak ve sonuçta oy hakkı, çoğunluğun hakimiyeti ve temsilcilik hükümeti gibi hukuki demokratik yapı gibi temelleri sıralamak mümkün.

 

Demokratik nizamların kurallarına göre, insanlar toplumsal yaşam yöntemlerinin belirlemek ve toplumu inşa etmekte akli ve pratik konsensüs sağlamak ve özerk politika geliştirmekten sorumludur ve eğer tanım araç gereçleri onlara doğru biçimde sunulacak olursa en iyi yöntemleri seçecektir.

 

İran’da İslam Cumhuriyeti nizamının kurulması ve sosyal ve siyasi arenada İslamî düşünceyi hakim kılma çabası ile birlikte İslam dininde siyasi düşünce özel bir yer kazandı. İslamî nizam meşruiyetini ve iktidarını milletin desteğinden kazanır. Bu süreç cumhuriyette serbest seçimler, şura düzeni ve siyasi katılım yoluyla tecelli eder.

 

İran İslam Cumhuriyeti nizamında halkın görüşü özel önem arzeder ve siyasi nizam da halkın isteklerini gerçekleştirme yönünde hareket eder. Gerçekte Cumhuriyet ve İslamiyet’i birbirine yakınlaştıran şey ise rehber, Cumhurbaşkanı, milletvekillerinin serbest seçimi ve nizamın rehberinin dolaylı bir şekilde seçilmesidir.

 

Arap uzman Nasır Kandil bu konuda şöyle diyor:

İran her seçiminde sakin ve titiz bir şekilde bir mesaj veriyor ve her şeyi bu mesaja ulaşmak ve onu takviye etmek için düzenliyor. İran, İslam Cumhuriyeti döneminden itibaren istikrarını ve değerlerini ve güç kaynaklarını koruma bakımından eşsiz bir nizam örneği sunmuştur. Bu nizam aynı zamanda kamuoyunun rol ifa etmesi ve öncelikleri ve gücün çeşitli grupların arasında dağılması temelinde iktidarın el değiştirmesi için yumuşak yöntem kullanır.

 

Gerçekte İran bir çokları için çeşitli kavimlerin ve mezheplerin bir arada yaşadığı medeniyetin ruhudur. Bu nizamda kadın hakları siyasi özgür faaliyetleri ve çeşitli siyasi partilerde yer almaları ve çeşitli görevleri yerine getirmeleri çerçevesinde korunur. Oysa bu tür imkanlar Arabistan gibi rejimlerde mümkün değildir. Bu durum İran’da demokrasi endekslerinin bölgede bazı ülkelerden farklı olduğunu ortaya koymaktadır.

 

Lübnan’da yayımlanan El Bena gazetesi uzmanı Rozana Rammal şöyle diyor: İslam inkılabı İran’ı yeni bir ufka taşıyan ve beraberinde her şeyi değiştiren bir dönüm noktasıydı. Bazıları bu dönüm noktasını İran’ın inzivaya çekilmesinin başlangıcı ve bazıları da Batılı ve Amerikalı bağlardan kurtularak doğan yeni bir İran şeklinde tanımlıyor. Bu nizamın uygulanması adalet temellerinden biridir ki içinde yaşayan çeşitli etnik ve dini grupların arasında hiç bir ayrım yapmamaktadır. Bu nizamda insanların hakların heba olmaz ve kanun tarafından güvence altına alınır. Bu durum, Arap ve İslam ülkeleri İran gibi yapamadıkları bir durumdur, zira eğer İran benim tabirim doğruysa, bölgede ve dünyada tek İslamî ve uygar örnektir.

 

İran İslam Cumhuriyeti nizamı kamu iradesine dayanan bir toplumdur ve varlığını şuralara ve mevkilerin ve makamların belirlenmesi ve yasal, siyasi ve sosyal süreçleri belirlemeye borçludur. Buna göre İran İslam Cumhuriyeti nizamı referandum, siyasi partiler ve seçim gibi kamuoyunu tecelli ettiren demokratik nizamların tüm temel bileşenlerine sahiptir. İran seçimleri ile birlikte gerçek demokrasi örneğini sunmuştur. Bu yüzden İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei defalarca seçimlerin galibi sorumluluk üstlenecek kişi değil, asıl nizam ve millet olduğunu vurgulamıştır.