İslam inkılabının zaferinden kırk yıl sonra İran - 3
İran İslam Cumhuriyeti geçen sene bölgede İran milletinin izzet ve iktidar bayrağını göndere çekmeyi başardı ve özellikle bölgede tekfirci teröristlerin belini kırmak ve güvenliği sağlamakta önemli rol ifa etti.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei yeni yıla girerken kutsal Rezevi külliyede yaptığı konuşmada Amerikalı yetkililer tekfirci IŞİD terör örgütü gibi şer, zalim ve saygısız terör örgütlerini türeterek bölge milletlerini iç savaşlarla uğraştırmaya ve dikkatlerini gaspçı İsrail rejiminden uzaklaştırmaya çalıştılar, fakat biz ilahi tevfik sayesinde bu planı etkisiz hale getirmeyi başardı.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İran İslam Cumhuriyeti bazı bölge ülkelerinde o ülkelerin devletleri ve milletlerinin talebi üzerinde bulunduğunu belirterek şöyle devam etti: biz ne zorbalık yaptık, ne da başka ülkelerin içişlerine karıştık. Onlar bizden yardım istedi, biz de yardım ettik ve bu yardımları da sırf duygusallık üzerinden değil, mantıklı saikler ve akılcı hesapların üzerinden yaptık.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei konuşmasında ayrıca Amerika devleti bizim bölgenin güvenliğini temin edebilecek güçte olmadığını, bunun en somut örneği Afganistan’daki 13 yıllık varlığı olduğunu, bu varlık Afganistan için hiç bir şekilde güvenlik getirmediği gibi, bilakis güvenlik şartlarını daha da vahim hale getirdiğini vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin beyanatında defalarca üzerine vurgu yapılan noktalardan biri, Amerika’nın İran ile düşmanlığının sebebi İran’ın Amerika’nın bölgeye yönelik şom planlarını etkisiz hale getirmesidir. Amerika son kırk yılda bölgede ve dünyada sürekli kriz çıkarmayı ve İranofobia projesini yürütmeyi hedeflemiştir. Bu açıdan bakıldığında Ayetullah Hamanei’nin Nevruz bayramı konuşması iki açıdan stratejik önem arz ettiği anlaşılır. Birincisi geçmişte yaşananlara bakarak geleceğin yolunu bulmak ve ikincisi Ayetullah Hamanei’nin beyanatında Amerika ve savurduğu tehditlerin gerçek mahiyetini tanıma üzerindeki vurgusunun artmasıdır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu bağlamda bir konuşmasında şöyle dedi: Amerika rejiminin İran milleti ile düşmanlığı ta İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günlerden itibaren başladı. O günlerde ne nükleer enerji vardı, ne füze ve ne de İran’ın bölgesel nüfuzu. Fakat Amerikalı yetkililer İslam inkılabının zafere kavuşmasında çok menfaatli ve emir kulu bir ülkeyi kaybettiklerini anladılar. Bu yüzden Amerika başkanının olumlu bir adımı düşmanı hilelerinden ve komplolarından gafil olmamıza yol açmamalı ve düşmanı küçük saymamalıyız, bilakis tam uyanık ve tedbirle arenada yer almalıyız.
Ortadoğu bölgesinde en önemli ortak güvenlik tehditlerinden bölgede mantar gibi türeyen terör örgötleri ve yıkıcı faaliyetleridir. Çoğu kendini İslam’a ait bir örgüt olan tanıtmaya çalışan radikal örgütlerin çıkış noktası olan Ortadoğu bölgesi iki açıdan hüsrana uğramaya maruz kalabilir. İlkin şu tekfirci terör örgütlerinin terör eylemleri ve ikincisi de Batılı devletleri sözde bu örgütleri bastırmak için bölgeye girmeleridir ki bu da başlı başına bölgenin güvenliğini uzun vadede telafisi mümkün olmayan hasarlara uğratır. Bu süreçte ise Suud rejimi kriz yaratan icraatı ile İslam ülkeleri arasında tefrika yaratmaya devam ediyor ve bu tür hareketleri ile bölgede sultacı emelleri gütmeye çalıştığını gösteriyor.
Bölgede Arabistan’ın başını çektiği tekfirci Vahabi terörist akım son bir kaç yılda önemli oranda gelişti ve özellikle Libya, Nijerya, Somali, Afganistan, Irak ve Suriye gibi bölgede zayıf konuma düşürülen ülkelerde Boko Haram, El-kaide, IŞİD ve Eşşebab gibi radikal ve tekfirci terör örgütlerinin türemesine yol açtı. Suud rejimi bazı yıkıcı girişimleri ile birlikte Amerika’nın bir kaç yıllık duraksamadan sonra yeniden bölgede askeri varlığını arttırmasına zemin oluşturdu ve böylece Amerika’nın askeri gücüne dayanarak kendince bölgenin güvenliğini etkilemek istedi.
Bu konu, Amerika, Arabistan ve İsrail’den oluşan şer üçgeninin İran karşıtı ortak tutumlarında önemli ve anahtar konumunda olan noktalardan biridir, zira İran İslam Cumhuriyeti bölgede güvenliğin ancak bölge ülkeleri arasında dayanışma ile ve ecnebi güçler olmaksızın inşa etmelerini savunuyor, fakat bu da şer üçgeninin karşı çıktığı konudur.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei geçen yılın Haziran ayında üç erkin başkanları ve nizamın önde gelen yetkililerini kabulünde yaptığı konuşmada Amerika’nın bölgeye yönelik politikalarına işaretle şöyle dedi: kuşkusuz Amerika İran’ın iktidar unsurlarını ortadan kaldırmak istediği için İslam inkılabı muhafızlar ordusu ve Kudüs ordusu gibi güçlerden nefret eder ve örneğin bunlar olması, gönüllü seferberler ordusu olmasın, gibi şartları ileri sürer, ya da bölge meseleleri hakkında şöyle yapın, böyle yapın derler, fakat tüm yetkililer düşmanların tam tersine İran’ın izzet ve iktidar unsurlarını, yani silahlı kuvvetlerini, İslam inkılabı muhafızlar ordusunu, gönüllü seferberler ordusunu ve tüm mümin ve inkılapçı güçleri takviye etmelidir.
Bölgede ihtilaf çıkarmak ve körüklemek, Amerika ve Suud rejiminin bölgede nüfuzunu arttırmak için izledikleri ortak stratejileridir. İran’ın Suriye krizinin çözümünde rol ifa etmesine karşı sergilenen muhalefet de bu eğilimlerin yüzündendir.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ehli beyt sevenleri ve tekfircilerin meselesi başlıklı zirveye katılan konuklarla görüşmesinde bölgede İslam düşmanlarının tehlikelerini ve tefrika çabalarını hatırlatarak şöyle dedi:
İran İslam Cumhuriyeti nerede küfür ve istikbarla mücadelede varlığına ihtiyaç duyulursa orada yardımcı olacaktır ve bu konuda hiç kimsenin mülahazası söz konusu olamaz.
İran İslam Cumhuriyeti’nin stratejik politikası genelde bölgesel münakaşaları ve krizleri önlemeye yöneliktir ve bu hedefi, bölge gelişmelerini titizlikle rasat etmek ve bu gelişmeleri irdelemek ve gerektiği takdirde gelen tehditleri bertaraf etmek üzere harekete geçmekle takip eder. İran’ın Irak’ta müsteşar düzeyinde varlığı ve Suriye’de IŞİD ile mücadelede askeri işbirliği bu bağlamda iki somut örnektir. BM, bağlantısızlar hareketi ve İslam işbirliği teşkilatı gibi bölgesel ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak güven ortamını oluşturmak ve geliştirmek, İran İslam Cumhuriyeti’nin bu alanda bir başka stratejisi sayılır.
Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif BM genel kurulunun düzenlediği yüksek düzeyli barış zirvesinde yaptığı konuşmada günümüzde dünyasında hiç bir ülkenin güvenliği başka ülkelerce güvence altına alınmayacağnı belirterek şöyle dedi: İran İslam Cumhuriyeti’ine göre, bazı ülkelerin sonucu sıfır olan bir oyunu oynama eğilimleri son dönemde yaşanan doğrudan ve dolaylı yıkıcı savaşların baş nedeni olmuştur ve bu eğilim değişmelidir. Bu hedefe ulaşmak için İran İslam Cumhuriyeti Fars körfezi bölgesinde mevcut sorunları çözmek ve bölgede kalıcı barış elde etmek üzere bölgesel diyalog forumu oluşturulmasını önermiştir.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de geçen sene BM genel kurul liderler zirvesinde İran milletinin barışsever ilkelerini ve inkılapçı değerlerini beyan ederek şöyle dedi: Amerika dünya milletlerinin kamuoyuna bölge için ne yaptığını açıklasın. 11 Eylül 2001 olaylarından sonra şimdiye kadar Amerika terörle mücadele ettiğini iddia ederken, acaba terörü geliştirmekte başka ne yaptı, onu açıklasın. Acaba Afganistan, Irak veya bölgenin diğer ülkeleri daha mı güvenli hale oldu? Acaba Amerika bölge milletleri için şartları daha kötü hale getirmedi mi?
Cumhurbaşkanı Ruhani İran milleti terörün en büyük kurbanı olduğunu ve 17 bin İranlı vatandaş bu yolda hayatını kaybettiğini belirterek şöyle devam etti: biz ta ilk günden Irak milleti ve devleti ve Suriye milleti ve devletinin yardım talebi üzerine onların yardımına koşan milletiz ve en ön safta terörle çarpıştık ve çarpışmaya da devam edeceğiz.