Temmuz 28, 2018 13:40 Europe/Istanbul

Cumhuriyet: Erdoğan'ın kafasındaki askerlik sistemi 3 ay sonra başlıyor

Yeni Mesaj:

İsrail polisi Mescid-i Aksa’ya saldırdı

Milli gazete:

Mike Pence 'tehdit' açıklamasını sabitledi

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Çiğdem Toker, 27 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Büyük ihalede itirazlar dinlendi”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Sağlık Bakanlığı’nın, -şartnamesine dolar üzerinden teklif verme koşulu koyduğu- tıbbi görüntülüme cihazları ihale sürecinde ilginç gelişmeler olmuş. Hatırlatalım. Bakanlık, kısa adı SİP olan Sanayi İşbirliği Programı’na göre yapılacak olan ihaleyle, Türkiye genelindeki kamu hastaneleri ve şehir hastanelerine toplam 54 bin 593 adet tıbbi görüntüleme cihazı almayı hedefliyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Bu büyük ihalenin, cari açık sorunu olan bir ekonomide döviz üzerinden yapılması ve yerli üreticiden cihaz almama anlamına gelen “kısmi teklife kapalılık” unsurları, bu köşede kısa aralarla birkaç kez eleştiri konusu oldu.

Yazının girişinde belirttiğim ilginç gelişmeler, salı günü yapılan toplantıya dair.

Sağlık Bakanlığı, büyük ölçekli ve uzun vadeli ihalenin kapsadığı görüntüleme sektörünün çok sayıdaki yerli/ yabancı temsilcileriyle bakanlık konferans salonunda bir araya gelmiş.

Toplantıda, büyük ekrana yansıtılan slaytlar arasında, bu köşede yayımlanmış konuya dair yazılarımızın yer aldığını da öğrendik. Yazdıklarının okunup izlenmesi her gazeteciyi sevindirir kuşkusuz. Fakat slaytın sonuna yazılarımızın “bazı firma talepleriyle uyumlu” olduğu ibaresi notu düşülmüş.

Bu durumda bir cevap hakkı doğdu. Önce onu kullanayım:

Bizi başkalarıyla karıştırmasınlar.Bu yazılarda dile gelen itirazlar, şirketler değil kamu çıkarları adınadır. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın daha dün “tasarruf tedbirleri” yapılacağını söylediği bütçe kaynaklarının, bizlerden toplanan vergilerin doğru ve etkin kullanımı adına yani...

Şimdi de toplantıda öne çıktığını öğrendiğimiz önemli başlıkları paylaşalım:

Sektör temsilcilerinden gelen yorumlar ilginç. Yerli üretime geçinceye kadar, adedi binleri bulacak cihazın ithal edilecek olması önemli bir itiraz başlığını oluşturuyor.

-Cihazların kullanım ömürleri ayrı bir tartışma konusu.

- Sürenin kısalığı bir başka başlık. Şartnamede belirlenen sürenin, talep edilen miktarları hazır etmek için yetmeyeceği belirtilmiş. “Yetkin ortak” olarak anılan dünya markaları temsilcilerinin dahi, kendi açılarından itirazlarını kayda geçirmişler.

Görünen o ki, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni getiren 24 Haziran seçimlerinden çok önce planlanmış olan bu büyük alım, devlet yönetim sistemindeki değişimden etkilenecek gibi görünüyor. Özellikle karar alma süreçleri ve kural koyan bazı yönetmeliklerin geçersiz hale gelmesi nedeniyle. Fakat bütün bu tabloda asıl çarpıcı olan, toplantı sunumunda aktarılan şu bilgi:“Döviz ile ihale yapılması konusunda Maliye Bakanlığı’ndan görüş sorulmuş. Ve bir sakınca olmadığına dair görüş alınmış.” Anlamak zor. Kamu alımlarında TL uygulanması yönündeki sözler, kurallar orada dururken gerçekten zor.

…***

İhsan Çaralan, 27 Temmuz tarihli Evrensel gazetesinde, “OHAL, 'Tek adam rejimi'nin stratejik dayanağıdır”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“AKP’nin MHP ile, daha doğrusu Erdoğan’ın Bahçeli ile anlaşmasıyla birlikte OHAL’i kaldırmanın şartı olarak hazırlanan teklif, önceki gün TBMM’de kabul edilerek yasalaştı.Önceki gün yasalaşan düzenlemenin neler içerdiği, gazetemizde ve çeşitli medya organlarında pek çok yanıyla ele alındı.Valileri olağanüstü yetkilerle donatan 25 maddelik tasarı, OHAL’i aratmayan, hatta aşan pek çok düzenlemeyle dolu.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Mecliste böylece AKP’li ve MHP’li vekiller, liderleri Erdoğan ve Bahçeli’nin isteğine uyarak 18 Temmuz’da sona eren OHAL’i, arkadan dolanmak suretiyle “Üç yıl daha sürdürmek için” oy kullanmış oldular.

Böylece Meclis, OHAL’i her üç ayda bir uzatma külfetinden de kurtulmuş oldu ve üç yıl birden uzattı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Seçimden sonra ilk işimiz OHAL’i kaldırmak olacak” noktasına gelmesi çok zor olmuş, bunun için bir “büyük U dönüşü” gerekmişti. Nitekim 24 Haziran seçimi için start verilen süreçte, “OHAL’in seçimden sonra da kaldırılmayacağı”, bunun “terörle mücadelede” ve “Muhtemel grev ve direnişleri bastırmak” için gerekli olduğu çok kesin bir dille ifade ediliyordu.

Ama toplumun çeşitli kesimlerinden gelen tepkiler ve muhalefet partilerinin “OHAL’i kaldıracağız” vaadinin önemli bir karşılığının olduğu ortaya çıkınca Erdoğan, “Biz de OHAL’i kaldıracağız” deme çizgisine gelmek zorunda kaldı.

OHAL’i kaldırmayı “Ortak yoldan bir sapma” olarak gören Bahçeli, Erdoğan’a karşı çıkınca; aralarında yapılan görüşmeden sonra “OHAL Yasası’nın verdiği yetkilerini olağan yasalara geçirerek” ve “Her an OHAL’in yeniden ilan edilebileceği” şartları ile “OHAL’i kaldırma”  konusunda anlaştılar.

Bugün karşı karşıya kaldığımız “OHAL’siz OHAL dönemi”, işte bu lanetli anlaşmanın eseridir.

Böylece bir kez daha görüldüğü üzere; halkın siyasiler üstündeki denetimi 5 yılda bir yapılan seçimlere indirgendiğinde, sermaye partileri ve onların siyaset erbabının bir eliyle veriyor göründüğü her şey öteki el vasıtasıyla fazlasıyla geri alınmaktadır.

OHAL etrafında yaşanan bu gelişmeler, işçiler ve emekçiler için ders çıkarılması gereken örneklerle doludur. Çıkarılması gereken en önemli ders ise; emekçi kitlelerin siyasete her an müdahale edebilecekleri bir mücadele hattına girmeleridir.   

Son iki yıl içinde, OHAL’i yedi kez uzatmak için öne sürdükleri gerekçelere bakıldığında şu açıktır ki; Bahçeli-Erdoğan ittifakı, “OHAL’i olağan bir yönetim biçimi”, “OHAL’siz yönetimi” ise, “Zorunlu kaldıklarında razı oldukları geçici bir yönetim” olarak görmektedir.

…***

Orhan Uğuroğlu 27 Temmuz tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Meral Akşener ve İYİ Partililer”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Afyonkarahisar kampında İYİ Parti Genel Başkan Meral Akşener'in aday olmayacağı açıklamasından bu yana ortaya çıkan kötü krizi dikkatle izliyorum.İYİ Parti'nin Genel Merkez yöneticilerinin peş peşe yaptıkları ve ısrarla tekrarladıkları açıklamalarından çok önemli mesajlar çıkıyor."Cesur Yürek" diye tanımladığım Akşener'in genel başkanlık koltuğunu kendi iradesi ile bırakarak olağanüstü kurultayda aday olmayacağını ısrarla açıklamasından da önemli mesajlar çıkıyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Çok önemli mesajlar: İYİ Parti Genel Merkez yönetiminden hiç kimse;- Akşener'in gösterdiği özveriyi ve özeleştiriyi göstermiyor.- Başarısızlığı üstlenmiyor.- "İstifa" etmeyi düşünmüyor.- "Meral Abla tekrar Genel Başkan olsun bizler de koltuklarımızı koruyalım" diye düşünüyorlar.- "Milletvekili seçilme derdine düştük" demiyorlar.-  "Akşener'i Cumhurbaşkanlığı seçiminde yalnız bıraktık" demiyorlar.- Teşkilatların Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde başarısız olmasının sorumluluğunu kimse üstlenmiyor.- İYİ Parti'ye milletvekili olmak için başvuran 2.800 kişiden listeye girenler hariç hiç birine parti genel merkezinin görev vermemesini konuşmuyor.- Gençlik Kolları eski Başkanına yumruk atan partilinin disiplin kuruluna sevki akla gelmiyor.- İl ve İlçe Başkanları da yönetimleri de sorumluluk alıp istifa etmeyi düşünmüyor.- Aleyhte ya da lehte yazan, yorum yapan medya mensuplarını ne arayan ne soran oluyor.- Siyasetten ayrılmış akil insanların fikirlerinden yararlanmak istenmiyor.- Genel Merkez yöneticilerinin birbirleri hakkındaki maksadı aşan siyasi eleştirileri gündeme getirilmiyor.Özetle söylemek gerekirse; İYİ Partililer kötü günlerden çıkmak ve Meral Akşener'i tekrar aday gösterip seçmek istiyorlarsa köklü bir değişimin yeterli olmayacağını bilmeliler.Gerekli olan İYİ Parti'nin çok hızlı şekilde sıfırdan yeniden yapılanmasıdır.Meral Akşener'in İYİ Parti kurulduğunda yanında olmayan 43 milletvekili ile 2.800 aday adayı ve 5 milyon seçmeni bugün yanındadır.Yılların MHP'sinin 5,5 milyon oy aldığı dikkate alınırsa 8 aylık İYİ Parti'nin ilk önemli seçiminde medyanın "sıfır" desteği ve yer vermemesine rağmen başarılı bir sonuç aldığı ortadadır.Sonuç olarak söylemek istediğim şudur.Ve Akşener'i 24 Haziran sonrası sert şekilde eleştiren İYİ Partililerin aday olmak gibi bir düşünceleri varsa,  mertçe hemen bugün ortaya çıkmaları gerekir.Ve bir de tavsiyem var İYİ Partililere."Akşener, Genel Başkanlık için tek aday olmazsa olmaz" mantığı İYİ Parti'nin kurumsal kimliğine zarar verir."Tayyip'in partisi" diye AKP'lilere nasıl karşı çıkıyorsak, "Meral Akşener'in Partisi" diyenlere de tepkiyi bizzat Akşener vermelidir.Ve bu kez yeniden seçilince Meral Akşener'in "liderlik" vasıflarını ön plana çıkartarak İYİ Parti'de yeni isimlere görev vermesini bekliyorum.İYİ Parti bu yenilenme ile gelecek tüm seçimlerin en önemli iktidar alternatifi olacaktır.